Bu Blogda Ara

22 Nisan 2008 Salı


(bir yılda çok şey değişti,

hiç bir şey değişmedi,

değişen ve değişmeyen

her şey içinde

hala ben varım,

buradayım...)

BAHARA DAİR

Gerçek baharlar burada yaşanmıyor.Çiçek açsa da beton duvarları arasında bir kaç ağaç.. Baharın ortasında bulamıyorsunuz kendinizi.Güneşi getiren hiç bir gün, baharın neşesinden yana hiç bir çiçek açtırmıyor yüreklerde.Halbuki neşesiz bahar , solgun bahçelere benzer…Suyun içinde canlanmayan renksiz, ölgün, cansız yaşanmış gibi, yaşanır ,geçer günler…Gidişi kadar gelişi de sessiz olur, bütün çocuk seslerinde, yarım kalmış çocuk oyunlarında kaybolur gülümseler…Dışarıdan izlemek gibi bir filmi, pencerelere yapışmış yüzler gibidir kalabalıklar içinde, yalnız, yaşanan baharlar…

Hafta sonu hasret gidereyim dedim sevdiklerimle.Aldım kendimi benden bile habersiz,, çıktım yola.Gerçek baharı gördüm yemyeşil dağların,ovaların arasında uzanan yollarda.Baharı duydum sessizliğinde canımdan can olanların…Sevdiklerimin yüzünde gördüm çiçek açmış ağaçları…Çağlaya dönmüş bademler daha ben çiçeğini görmeden.Hasretim yeşertti içimde kalmış bir kaç bahar kırıntısını.Annemin küçük bahçesinde gördüm bu yılın baharının geldiğini.Sevdiklerinle birlikte olduğun her yer bahar mevsimidir… Her an güneşli bir mevsimi yaşarsın gülümsemelerde…Gerçek baharı onların gözlerinde bulabilirsiniz, çiçek açmış masumiyeti ,saflığı, sığınılacak tek limanı,ancak annenizin yılların yorgunluğu yansımış yüzünde okuyabilirsiniz, şefkati ,katışıksız sevgiyi.

Unuttuğum bir şey var, diyordum günlerdir…Duyumsayamadığım bir mevsimi yaşarken dışarıda insanlar.Eksik olan bir şey vardı bulup da kaybettiğim.Güneşinde ısınamadığım, çiçeğinde kendimi koklayamadığım bir bahar gelmişti sanki.Gelmişti de, sanki gidivermişti birden, kendini saklayıp, kem gözlerden sakınarak...Bulunmak ister gibi bir kayboluşu oynadım yıllardır…Çiçekleri yüzlerinde açmış insanlara susadım. Baharı yüreğinde taşıyan insana rastlamak için iz sürsem de, kışlar, yazlar ve mevsimler ortasında kaldı kalabalıklarım...Onu aramaya başladım bu baharda...Sanırım bu kez buldum da...

Halbuki gerçek bahar bütün masumiyetiyle sevenlerin yüzlerinde çiçek açmış bekliyor…Siz müsaade ettiğiniz sürece görebileceğiniz rengarenk açmış çiçekleri. Karar verdim, açtım gözlerimi, baharı görmek için sevdiklerimin gözbebeklerinde apaçık…

Ne de güzelmiş bu yıl bahar!
Ne güzelmiş içeriden de duyabilmek kokusunu .

Yüreğinizi açık tutun bahara, siz görmeye başladıkça o,saklanmayacaktır…

Gerçek bahar dışarıda kalmayandır, kalabalıklarda yaşanmayandır…

HOŞGELDİN GÖZLERİME ÇİÇEK AÇMIŞ BAHAR!

HOŞGELDİNİZ BAHAR YÜREKLİ İNSANLAR!

ferkul


26.04.2007

17 Nisan 2008 Perşembe

AŞK__ SA, NE RENKTİR ?...


AŞK__ SA, NE RENKTİR?...


Şimdi size aşktan bahsedeceğim...

Gidip de dönmeyenden,
arkasına bakmadan yürüyenden,
güneşe sırtını dönüp aya yüz sürenden,
ne gidebilen, ne kalabilenden,
yaşanmış ve yaşanılamamış sevdalardan,
sevda deyip de geçilmeyenden söz edeceğim...

Belki dokunmadan yüreğinize, gözlerinizden süzülüverecek ahlar, belki bir parça olup akıp gidecek birkaç dakikası yaşamın içinde, var olacak belki yoksulluğunuz... Belki belli belirsiz bir gülümseme yerleşecek dudaklarınıza... Eğer başlayışla bitiş arasındaki o çizgiyi yaşamışsanız, ‘tabii varsa?’ diyeceksiniz... Neredeyse?..
Hani olur ya, karanlıklar içinden bir umut ışığı, küçük bir yol, çıkmaz sokağın ucunda, veya yolun sonunda bir başlangıç kapısı açılır aniden, muştlanırsınız, yeniden parlar gözleriniz, yenidenliğe bir başlık atarsınız yeni bir kitaba başlar gibi, ilk kez okuyormuş gibi, ilk kez görüyormuş gibi, ilk nefesi alıyormuş gibi...
Kaçıştır, saklanıştır önce... Bulunduğunda kayboluştur aslında, bilinmeyendir, sonradan görülen, fark edilendir... Aşksa sahi, nerededir?...

Şimdi size aşktan bahsedeceğim... Gerçek aşklar yaşanmamışlardır, kavuşulmadıkça aşk, olur derler... Birliktelik başlayınca aşk biter, alışkanlıklar başlar derler, denilip de konuşulan, bitmeyen her cümledir aşk... Çoğu kez söylenmekten çok suskunlukta anlatılır... ‘Aşk’ tır yerle bir edilip fırtınaya tutulmuş yürek depremlerini yaşatan... Küçük bir pembe bulutla başlar önce... İçinize sıcacık bir şeyler yerleştirir, gülümsetir, sevindirir, şaşırtır, uçurur sanki... Özgür bir kuştur, bulutların arasında rengarenk kanatlarıyla, sizi de alıp götüren...
Var ile yok arası, belirsiz bir tanımdır, birdenbire benliğinize yerleşiveren, kaçılmaz, kaçınılmaz... Anlamı tartışılmaz... Bir bilinmezlik denizi ötesinde bir hayali ben kavramı içine yerleştirilir.... Unutursunuz, kimsiniz, nerdesiniz, nesiniz, kimdir karşınızdaki, onu siz mi yarattınız?... Hayatın içinde farkındalığın en olmadığı bölümüdür aşk...

İlk sarsıntılar başladığında, pembe bulutlar yerini başka renklere bıraktığında, kendinizi, ıssız bir ovada kaybolmuşluğunuzu seyretmeye başladığınızda, bulursunuz ... Uzak bir gurbete saklanmıştır gözlerinizin ışıltısı, uzaklar çeker sizi, yakışıksız yollarda bulunmuş birkaç cümlede kalmıştır sevdanız, sevda sandığınız bulutlarınız uçurup gitmiştir hayal kuşlarınızı... Bir yerlerde pişmanlıkla karışık bir acı çöker yüreğinize, yapışır, bırakmaz, bıraktırması zor ve hatta imkansızdır... Sonu başından bellidir aslında... Bellidir de, her seferinde yeniden, bile bile kapılır gidersiniz sarhoşluğuna... İlk günlerin pembeliğidir gerçekte aşkı aşk yapan... Ömürden ömür kopartan, bağırta bağırta bir parçanızı alıp götüren zalim oyuncu , son perdesinde gösterir kendini, gerçek yüzünü... Aslında hayatın gerçekliğinin, tecrübe denilen o yaşanmışlığın ardındaki çok bilmişliğini size yakıştıran, her olayda önünüze çıkıveren, konuşturan, susturan, donuklaştıran, yıllarla birlikte kendini gösteren bu oyuncudan yine de vaz geçemezsiniz.... Her perdesinde sizden çok şeyler götürse de, sizi siz yapan , kendinizi bulduran gerçeklik oyununu oynuyordur kendi tiyatrosunda... Belki de hayatın en acı olaylarını da yaşatsa, yine de en unutulmazı.... En sona gelindiğinde, o bitiş noktasında bile tek kare, o ilk pembe bulutun görüntüsüdür, kimbilir?...

Şimdi size aşktan, bahsettim... Bahsettim mi ki?... Bir bilinmez türküyü söyler gibi, gidilmeyen bir yolda yürümüş gibi, içilmemiş sigara dumanını koklar gibi...Kesin olan bir şey var ki, aşktır... Vardır, değerini bilen yoktur... Aşktır, ne olduğu belli değildir, vardır, büyüktür... Bir ömre sığar mı?.. Bilinmeyendir, bilmeyi bildiğini söylememektir... Aşksa zaten, hayalin ortasında bir gerçeklikse, sizle yaşar, sizden sonra da nefes alır...

Şimdi size aşktan bahsettim... Bilmiyorum ki nedir, yenilir mi içilir mi, nerededir, ne haldedir?.. Nereden başlar, hangi uzak yolda bitirir kendini?... Kimin içindir , ne için, nedendir?... Neden gelip de gidendir, dönüp de görülmeyendir, kalıp da göremeyenedir?...

Neden yenileyen değil de, tüketen, bitirendir?...

AŞK__ SA, NE RENKTİR?...



ferkul
01.21.... 06 nisan2008

1 Nisan 2008 Salı

varım


Sondan

Bir adım önce

Bu,

Sana doğru

Yürüdüğüm...


Sen

İyi bilirsin koşmayı

Kanat açıp uçmayı

Kovalarken yakalanmayı.

Hep koştun

Sen koştun

Ben yoruldum

Tükendin her adımında...
Bu,

Sana doğru

son yürüyüşüm

Bir adım,

Bir adımda

Bitecek yolum...


Sen

Bilmezsin

Bitmeyi,

Bitip de tükenmeyi...

Bilme,

Yürüme..

Sen

koştuğun kadarsın

Ben,

Sana yürüdüğüm kadar

Varım..


ferkul
00.33
10.01.2008
-