29 Mart 2009 Pazar
SON BAHAR
Ben geldim baba dedi, uzattı ellerini, eğildi yatağa doğru şöyle bir… Duymuyordu, gözleri kapalıydı, yavaşça tuttu elini yorganın altından sessiz bir arayışla… O zaman işte açtı gözlerini adam, yarım yamalak bir açıştı, görmek isteyip de göremeyiş değil, bakmadan görmeyi denemek gibi bir bakıştı bu… Ben geldim baba, dedi sana haber getirdim… Bahardan, bahçemizdeki ağaçlardan selam getirdim… Hani yıllardır sen arar haber verirdin ya bana; ‘kızım bahçemizde bademler çiçek açtı, gelmeyecek misin?.. Bu kez geldim baba, bu kez sana haberi ben vereyim istedim, ilk çiçeklerin açışının, ellerinle diktiğin bademlerin çiçeklenişinin müjdesini vermeye geldim baba’, dedi…. Sevincimiz benzeşirdi, çok benzeşen yönümüz olmamasına rağmen en çok ikimizi ilgilendirirdi ya bahar, işte onu söylemeye geldim sırf bu haberi verebilmek için, kilometrelerce yol katettim geldim… Kapattın yine gözlerini, bak sana ne diyorum, ağaçlarımız çiçek açtı baba, bahçemize bahar geldi!... Kalkmayacak mısın artık, çok oldu yattığın, çok oldu serilişin, dirilmeyecek misin?.. Direnmeyecek misin?
Pek sevmezdin sen beni… Umut veren bir çocuk değildim, dağınıklığımla, dalgınlığımla, hassaslığımla, biraz da beceriksizliğimle özdeşleştirememiştin beni... Kendi başarılı, çalışkan ve hayata karşı benim, diyen duruşuna yakıştıramazdın cesaretsizliğimi belki de... Başbakan olacak kızın vardı senin, kara gözlü Adem’in bir taneydi, bir de daddikgennen... Onlar üzerine bir aile kurmuştun diğerlerinden bağımsız, içini titretirdi onlara bakışın, yüreğinden gelirdi seslenişin... Onlar da çok özledi ya baba seni, ama Allah bilir ya şu son birkaç yılda bana dönüşünle sana dönmemi sağlayışınla ben daha çok özledim… Yüksek yüksek teperelere, türküleri hala dillerde baba, ama o türküleri duyup da yavaş konuştuğunu söylediğin kızını aklına getiren yok artık… Hala telefonumda kayıtlı numaran, babam, demişim, babamın telefonu çalmıyor artık... Belki bir daha hiç aranmayacak, hiç çalmayacak ... O telefon da nerelerde şimdi kimbilir, yatışınla, sessiz varlığının kayboluşuyla silindi bir yerlerde....
Ağaçlar çiçek açtı baba!.. Bahçemize bahar geldi, duyuyor musun?.. Sana geldim, haberi ben vereyim istedim bu kez, biliyorum bu yıl en çok sen bekledin baharı, en çok sen istedin çiçek açışını ağaçların.... Ve biliyorum ki bu son baharın olacak, son çiçeklenişin.... Kimbilir belki de benim de görebileceğim kaç bahar kaldı , bilinir mi?... Bilinseydi neler yapardım, neler yaşar ve yaşatırdı insanlar son baharını gördüğünü bilebilseydi, neler değişirdi yaşamlarda?...
Adam gözlerini tekrar açtı şöyle bir, anlıyormuş gibi bir bakışı vardı, elinden tutan parmakları sıktı, inledi, yeniden kapattı gözlerini... Ateş almış gibiydi elleri... Direnişi bırakışın verdiği bir salıvermişlikle bıraktı kendini dalgın uykusuna... Duymamıştı, almamıştı kokusunu baharın...Bu son bahar sevinç vermiyordu belki de yüreğine....
Baktı, baktı, kızı son kez olarak yeniden babasına, duymasa da vermişti baharın, çiçeklenişin müjdesini ya, içi rahattı... Çıktı yoğun bakım odasından gözleri yaşlı.... Kulağında bir şarkı söyleniyordu, yüksek yüksek tepelere.....
Bu bahar çok sessiz geldi ... Bu bahar bahçedeki ağaçlar çiçeklerini konuşturmadan açtılar... Bu bahar başka bir bahar, bademler suskun, balkona yaslanmış dallar suskun, yürekler sessiz...
ferkul
9mart2009
20 Mart 2009 Cuma
BENİM DEĞİL....
Benim değil….
Bırakın beni gideyim
Tutmayın ellerimden
Parmaklarım benim değil
Gittiğim yol,
İçtiğim çayım
Benim bildiğim ev,
Yatağım, yorganım
Yıkadığım perdeler
Peşinden sürüklendiğim
Bu hayat benim değil…
Güneş dursun yerinde
Söyleyin rüzgara
Esmesin benim yoluma
Saçlarımı vereceğim ona
Kır saçlarımı alıp götürecek
Her bir telinde kırk yılım var
Her birinde tek tek öldüğüm
Kırk tel anlatır beni…
Yalnızca denizler bilir değerini
Götürsün, alsın varsın
Sürüklesin , savursun saçlarımı
Bırakın , gideyim!…
Gömeyim yüzümü
Bir sahil toprağına …
Daha yaşanacak çok şeyim var
Bu şiir benim değil…
Tutmayın, bırakın gideyim
Kalırsam , ben değilim
Başka biri olacak yanıbaşınızda
Darmadağınık benliğim
Suskun, hayın, ezilmiş…
Kalırsam ben olamam
Saçılırım her yere
Garipliğim, gurbetliğim
Dökülür sokaklara…
Sokaklarınız benim değil…
Her yer kan!
Her yer revan!
Bu ben değilim…
Bu benim yüzüm değil…
Bırakın dökülsün yaşlar gözümden
Bırakın söyleneyim,
Mecnun olmuş Leyla gibi
Deli çağlayanlar gibi
Hasretim konuşmaya
Dökülmeye salkım saçak
Kimsem yok toplayacak…
Dağılmışım, perişanım
Bırakın beni haykırayım
Bırakın beni,
Gideyim…
Gittiğim yollarda bıraktım umutları
Yalan bu dünyanın sevdaları
Gülmeleri yalan
Kahkalar bir yudum su
İçtiğinde kanatmıyor.
Çareyi gitmekte buldum
Buralar beni ağlatıyor…
Beni dalgalar çekiyor
Beni denizler çağırıyor…
Bırakın, beni
Bırakın gideyim…
Gidiversem, ansızın
Çıksam yola
Yürüsem hiç durmamacasına
Söyleyin bıraksın beni
Babam şiirlerimi çalıyor
Anam arkamdan ağlıyor,
kardeşlerim savaşıyor
Çocukluğum beni, bırakmıyor...
Dönemem, gelemem, savaşamam
Bu savaşta yaşayamam...
Savaşmak benim işim değil...
Bir ben kaldım
Bir bana hapsettim kendimi
Bu ben
Bana yetmiyor…
Bu şiir benim değil…
Bugün benim günüm
Neylerim ki seni
Geç kalmış bahar!
Beni çoktan unuttun sen!
Versem kanatlarımı ak kanatlı bir güvercine
Uçursam da dert kervanını
Gamdan, kederden uzak
Bir ummanda bulsam da beni…
Uzak dalgalarda bir kağıttan gemi olsam
Yelkenlerinde savrulsa düşlerim
Güvertesinden kayıp gitse
Denize düşse de geçmişim…
Ben kendimi silmişim…
Duvarları yıkamam
Ben, bensiz yaşayamam
Bırakın gideyim…
Çekin gözlerinizi gözlerimden
Çocukluğum bırakmıyor beni
Söyleyin ona, söyleyin
Tutmasın artık elimi
Şiirler de , şarkılar da
Bu mısralar benim değil…
Uçmuyor martılar denizlerimde
Benim denizlerim dalgalı değil
Sizin gemileriniz yanaşmaz limanlarıma
Benim limanlarım kırık, dökük
Kınamayın,
Yelkenlerim alobora…
Ne derseniz deyin…
Bırakın beni gideyim
Bırakın beni dalgalanayım…
Enginlerden duyulsun sesim
Bırakın haykırayım
Yüreğim kanıyor
Bağrım yanıyor
Öksürüyorum
Ciğerimden geliyor sesi
Öksürükten, ölüyorum!...
Görmüyor musunuz?..
Bırakın beni
Gidiyorum…
ferkul
19mart2009
perşembe
15.00
7 Mart 2009 Cumartesi
HERKES GİBİ...
HERKES GİBİ YAŞASANA SEN…
Herkes gibi bulaşıkları kaldırdım sofradan sonra, sildim süpürdüm yaşamımı, temizledim, temizledikçe kirlendim herkes gibi… Uzak bir mevsimde, uzak bir yılda kaldı geçmişim, geleceğim, ümidimi de kaldırdım sofradan, zeytin çekirdekleriyle birlikte gittiler çöp kutusuna… Geri dönüşüm kutusu yok mu bu yaşamak denilen yalanın?.. Kıyısında kalırken, yaprakları solarken; ben, herkes gibi dışarıya baktım, hava gülümsüyordu güneşini çalmamışlardı bugün gökyüzünden bulutlar… Havayı kıskandım, gülümsedim, hırslandım, kendimle konuştum, bana küstüm, haberi bile olmamıştı küskünlüğümden… Barıştım… Birdenbire kalktım, yazdım, yazdıklarımı okudum herkes gibi, sizler gibi, düşündüm… Saçmaladım, saçtım çiçeklerimi ortaya döktüm, kimse görmedi, okudu ama harfler seçilmiyordu, anlamadınız… Kimse anlamadı beni ben gibi, herkes gibi anlaşılmadım, seçemediniz …
Ben buradayım, yine dışarıdayım, yine soğuk dışarısı, içerideyken yazıyorum; bir Pazar gününü, her güne benziyordu, aslında her günden değildi, bitti…
'Herkes gibi yaşasana sen,
İşine gücüne baksana…'
Herkes gibi….
ferkul
2mart2009-03-02
00.51
4 Mart 2009 Çarşamba
Şair Ölür...
Şu dağlarda kar olsaydımBir asi rüzgar olsaydım Arar bulur muydun beni Sahipsiz mezar olsaydım...
Şu yangında har olsaydımAğlatıp bizar olsaydımBelki yaslanırdın banaMahpusta duvar olsaydım...
Şu bozkırda han olsaydımYıkık perişan olsaydım Yine severmiydin beniSimsiyah duman olsaydım...
Şu yarada kan olsaydım Dökülüp ziyan olsaydımBu dünyada yerim yokmuşKeşke bir yalan olsaydım...
Şair ölür ….
Yusuf Hayaloğlu hayatını yitirdi… Yitmek ve kaybolmak arasında bir ilişki var sanırım yaşam denilen çizgide… Bir eşyanı, mesela yüzüğünü kaybetmek, elinden tutan çocuğunu kaybetmek, yollarda değerli bir iğneni düşürmek gibi bir şey midir acaba ölmek?..
‘Madem öyleydi, Türkiye burası, bak adam öldü hakkında yazı yazıyorsun, yine aynı devran mı dönüyor?) diyeceksiniz... Olabilirdi, bir mail kadar yakınımdaydı, hiç düşünmedim yazmayı, beğendiğim bir şair olmaktan öte gerçekten büyük bir duygu insanısınız, diyebilirdim… Övebilirdim, gerçek de olurdu ne desem, gururlanırdı herhalde… Demedim işte, kim bilir kaç milyon hayranının arasında ferkul’ un bir mailinin önemli olmayacağını düşündüm…
İşte, bu değdi, yaşadım, diyebildi mi?...
Yusuf Hayaloğlu öldü, bu dünyada yeri çoktu, keşke dediği yalan oldu, gitti...
N'eylersin..
ferkul
3.mart2009