SÖZSÜZ KONUŞMA SANATI
Söz tükenir mi?.. Tükenir elbet, tükenir suyun kaynağından
fışkırıp dururken, birdenbire duruvermesi gibi gürül gürül bir akışın... Nasıl
tükenirse sevgi, nasıl tükeniverirse yüzyılın aşkı gibi görünen o büyük aşklar,
heyecanlar, yaşantılar... Hani bitmeyecek, hiç sonu gelmeyecek sandığın bütün
güzel şeylerin bitişi gibi... Tükeniverir yaz sıcağında yediğin buz gibi
dondurmanın külahının ucundaki tadı gibi.. Geri gelsin istersin, tekrar
serinlemek, tekrar aynı tadı yakalamak; hiç bir zaman aynı_ yı
yakalayamazsın... Hiç bir zaman ilki
kadar güzel değildir hiç bir şey... Şey de biter, tükenir zamanla.. Şey dediğin
nedir ki zaten; içinde çok_u barındırsa da, belki bir hayatı kapsasa da?...
Umut da tükenmiyor mu, yıllara ve zamana yenilmiyor mu?... Her
şeyin içindeyken, dopdoluyken, henüz hiç bitmeyecekmiş gibi sandığın bir anda,
birdenbire umutlar kadar, hayaller de bitmiyor mu, kaybolmuyor mu?...
Sessizliğin diliyle konuşturmak istedim kalemimi bugün... Epeydir
suskunluğa hapsettirmişti kendini, epeydir bir küçük mola, bir tür pause vermek
istedi sanki bir ket vurmak ister gibi ağzına, diline, süregelen bu biteviye
geçip giden zamana, yaşanan ve yaşanmışlıklarla birlikte yaşanmamışlıkların
isyanına... Duyguların diline... Öyle
bir durumda ki, dilini satırlara ve mısralara dökmekten çekindi sanki utangaç
bir küçük kız gibi... Bazen sessizliğin diliyle çok şey konuşur insan, çok şey
konuşur ama hiç bir şey duyamazsın... Hiç bir kelime dökülmez kaleminin mürekkebinden
sayfaya... Çok şey vardır söylenecek, hiç
bir şey kalmamış gibidir; bitmiştir, tükenmiştir sanki...
Bir kedi yavrusu gibi, yol başında birdenbire önüne çıkan,
sokulgan bir tavırla sırnaşan bir bakış... Söylemek isteklerini hissedersin,
yakınlaşırsın, bütünleşirsin, seversin, başını okşamak istersin önünden geçip
giderken, çok şey hissedersin içerinde taa derinden... Ama geçip gidersin, için
buruk...
Sözsüz bir sözlük içindeyim sanki... Bir ansiklopedi içinde
bilgisiz kalmış gibi... Halbuki şiir yazma vakti şimdi, halbuki hüznü
konuşturma vakti şimdi, hatta bahar çiçeklerinden bahsetme, kuşların diliyle
özgürlüğü fısıldama, kendini kırlara salıverilmiş gibi hisseden aylarca
hapsolmuş atların coşkunluğuyla koşma, dörtnala güneşe, tabiata verme zamanı...
Ben dediğin, çoğu zaman etrafındaki bütün kalabalığın içinde kaybettiğin
kişiyle, kendinle bütünleşme, kendini sessizliğin dilinin içinde bulma zamanı;
işte şimdi...
Belki de beyaz giyme vakti, beyaz bir bayrakla barışa,
sevgiye, hayata barış için el sallama, sözsüz, kelimesiz, mısrasız, konuşma
zamanı... Kimse anlamasa da,dilsizliğin diliyle konuşma, hatta işitme zamanı...
Duyuyor musunuz?...
ferkul
27şubat2010
02:09