Yıllar oldu .Yazıdan, şiirden uzak..Yazmanın yaşamaya denk
olduğunu düşündüğüm günler vardı eskiden..Şimdi bu sayfayla siirimsiler' le bir merhaba demek istiyorum umuda..
Bir sıkıntı, bir sis bulutu, bir karanlık... Boğuluyor
gökyüzü, biriktirip biriktirip boşaltamadı bir türlü gözyaşını... Baharı da
unutturdu, kışa kesti ortalık....
Bir rüzgar, bir soğuk, bir titreme... Gözlerde, ellerde,
yüreklerde, evlerde... Ağlasa, dökse içini, salıverse kendini; birden bire
sağnağa dönüşse... Açmış kollarını toprak, onu bekliyor, ne çok beklemiş,ne çok ölüm getirir yaşayana beklemek, ne
çok hasret ıslanmaya, bir bilse...
Yağdıramadı bir türlü
gözyaşını ... Yağmadıkça, boşaltmadıkça içindeki kini, bungunluğu,
bize bahar, bize güneş, bize sıcak yok gibi....
Yağ artık!.. Sele
döndür topağı, ıslansın seninler ağaçlar, çimenler, evler, sokaklar,
insanlar... Coştur gözyaşını, yağ da bitsin bu karanlık, bitsin bu soğuk;
gelsin artık bahar!..
Bugünlerde yazmakta zorlanıyorum, sanırım biraz da okunur
olmaktaki endişelerim buna sebep... Sanki biraz daha fazla okunduğumu
hissetsem, okurlarımdan bir ışık, bir ses duysam diyorum... Halbuki blog; kendi
kendine konuşur gibi yazma işi aslında... Okunsun veya okunmasın, insan yazdıkça
çoğalıyorsa, önce kendi için yazmalı, bütünleşiyorsa yazdıklarıyla, yazmalı,
bırakmamalı.... Bunu çoğu zaman unutuyorum.... İnternette bir blog sayfanız
varsa, zaman zaman ziyaretçi ve okur trafiğinin düşmesi veya artması, bazan
şaşılır derecede hiç okunmama duygusuna kapılmak çok doğal ve normal iştir,
bunu gözardı ederek sık sık ve sadece kendine yazıyormuş gibi herkese,
yazabilirsiniz, boş kuyuya taş atttığınızı hissetseniz de zaman zaman; taş
yerini bulur aslında... Bir kişi bile
sizin duyduklarınızı işitse, kendinden bilse, değer verip okuyarak sizi içinde
hissetse yeterli aslında... Ama daha çok okunma hırsı, sanırım alıp götürüyor
insanı; bazan hüsrana, bazan
rüzgarına...
Bir duygu insanıysanız, her şeyi ince eler, sık dokur,ayrıntılara
çok takılırsınız... Ve en iyisini yapmak istersiniz... Sizin için iyi olan, bir
başkası için kötü olabildiği gibi,sizin kötü dediğiniz beğenip de
okumadığınızı, bir başkası alıp en yukarılara sürükleyebilir.... Bunu çoğu
zaman yazınca; hissediyorum, tam da bu oldu, ben kendim bunu beğendim dediğim
bir yazıyı çoğu zaman sıcak bulmuyor okur... Ya da tam olmadı bu yazı diyorsun,
bir bakıyorsun çoğu insan kendi resmini yazıda görmüş, aynada kendini görüyormuşcasına
kapılıp gitmiş yazının akışına...Yazmak ve okunmak, zor iş aslında... Bilinmeyen bir yolda ansızın daha
önce yürümüş gezmiş ve bulunmuş olma hissi gibi, ya da kaybolmuşluğun orasında
bulmuş gibi kendini....
Bugünlerde dikkat ediyorum, okumak ve okunmak, siyaset ve
yemek tarifleri, magazin haberleriyle doğru orantılı...Kimse duygularını ortaya
saçmış birini okumaktan yana değil... Ya da önüne serilmiş bir şiir demetini
elinin tersiyle itiyormuş gibi insanlar... Hatta duygusallığın hafife
alındığını görüyorum toplumda... Geçen gün bir arkadaşım, neredeyse benim
yanımda, şiir yazan, deneme yazan birinin
dedikodusunu yapıyordu, dinlemekten utandım.... Böyle bir toplumda,
duygu insanı olmak ne zor, saklanmak mı gerek?...
Duyguları bu kadar hiçe saymak, küçümsemek, kendi ruhundaki
fırtınaları dindirmeye yarar mı?... Halbuki;
duygu her zaman bir parça küçük bir dünya
yaratmak demektir, ruhumuzda hissettiğimiz, kendimizden saydığımız her şeydir
duygu dediklerimiz... Gerçek hayatın meşgaleleri ve maddeciliği içinde
unuttuğumuz en güzel şey ve olmalı, her zaman yaşanmak ve yaşatmak için,
yaşamanın bir anlamı olması için...
Başlamak başarmanın yarısıysa, çoktan başladım ben, okumaya
ve yazmaya... İnsanlar yazdıkça ve okudukça dünya küçülecek, duygulandıkça
çoğalacak sevgi, barışa , şefkate ve dostluğa açılacak kapılar... Biliyorum,
bunu her okuduğum ve yazdığım cümlede hissetmekten gurur duyuyorum...
Ne mutlu bana!... Ne mutlu ki Duygusalım!... Duyduğumu,
duymadığımı, hissettiğimi, hissedemediğimi, olanı, olmayanı, gerçeği ve yalanı,
mevsimi, mevsimsizliği, bazan hiç yaşanmamış bir baharı, bazen yaşanmış ve
yaşanılacak anı,çoğunlukla beni, bizi, sizi; yazıyorum ve okuyorum!..