Bu Blogda Ara

12 Mart 2011 Cumartesi

Bütün Güzel Resimlerin İçinde Olmak




Bütün Güzel Resimlerin İçinde Olmak

 Bir fotoğraf karesinde, bir çerçevede, belki ünlü bir ressamın tuvalinde, belki sıradan bir kurşun kalem çizgisinde, bir manzara resminde, iki sevgilinin aşkla birbirlerine bakabildikleri sevginin nefrete dönüşmediği o romantik resimlerde, denizin en mavi fotoğrafında, bir dere başında çoban yanında, gökyüzü resimlerinde, bulutlarda belki de, bir çizgi film karesinde, buram buram buğusu üstünde tüten sıcak resimlerde ve fotoğrafların hepsinin de içinde, bütün güzel resimlerde olmak...

Ne güzel bir istek, en akla gelmeyecek bir dilek bu... Sekiz yaşındaki bir küçüğün dileği... İnanamadım duyunca... Şaşırdım, sordum ''Niçin?'' , ''Öyle, bütün güzel resimlerin içinde olayım, istiyorum''  dedi, ışıl ışıl parlayan gözleriyle.Diyemedim ki sen böyle bakarsan böyle görmeyi hiç bırakmazsan zaten o resimlerde varsın, o resimleri sen yaşatırsın, seninle varlar... Değişme, bozma, yıpratma, yıpratmasın hayat seni, eskime, böyle kal, büyüme, çocuk!...

Aydede, isimli bir okuma parçasının söz varlığını geliştirme çalışmasında aydede bütün isteklerinizi gerçekleştirebilecek bir varlık olsaydı, ondan ne dilerdiniz, sorusunun cevabıydı bu güzellik.

Bizim çocukluğumuzda, (diye başlayan cümleler kurmak istemiyorum aslında hiç ama, geçip giden yıllarla birlikte ille de kullanmaya başlanması gereken bir cümleymiş gibi galiba benim yaşlarımda herkesin kullandığı bir cümle, ister istemez) Aydede' den çok şey istenirdi...
Sanki dileklerin hepsini gerçekleştirebilecek güçteymiş gibi anlatmışlardı
bize.Ayakkabı, elbise, bebek, oyuncak araba, belki başka çok daha somut şeyler, istedik hepimiz,eminim sizler de çocukken bunlara benzer şeyler istemişsinizdir... .Her zaman ulaşılmaz , o gökteki duruşu ve parlaklığıyla güneşten bile çok güçlü gelirdi bize.İnsanlaştırdığımızın farkında bile olmadan konuşurduk, dertleşirdik, içimizden seslenirdik... Oysa hiç cevap vermezdi, susardı, sustukça daha fazla konuştururdu dileklerimizi... Sustukça daha çok büyürdü gözümüzde, daha çok ulaşılmaz, daha çok güçlü...


Değişen dünyayla birlikte çocukların dilekleri de değişmiş demek ki.Bunlar başka çocuklar, bunlar bambaşka düşlerde kendini bulan, bambaşka düşünen bir gençlik, geliyor!

Bütün dünya barış içinde olsun, annemle babam kavga etmesin, babam bana küfür etmesin, annem beni dövmesin, derslerim iyi olsun, en çalışkan ben olayım, herkesin en sevdiği kişi ben olayım, hatta çok güzel olayım;prenses gibi, diyen de oldu, bütün arkadaşlarım zengin olsun büyüyünce, diyen de...

İsteklere bakar mısınız?.. Bir tanesi eskiyen, su alan ayakkabısını düşünmedi, bir tanesi kırmızı bir küçük arabam olsun, bez bebeğim olsun, barbi bebeğim olsun, raylı trenim olsun,pilli olsun, şuyum olsun, buyum olsun, demedi...

Somut bir dünya içinde soyut düşünebilen küçükler, hiç bize benzemiyor... Büyüyen, yaşı kemale ermiş olan bizler miyiz, onlar mı, bilemedim doğrusu...

Düşündüm, onlar yazarken ve okurken, ben neler isterdim ki?... Akşam gidince evde şöyle bir liste yapayım dedim, düşünürken bile istediğim, dilediğim şeyler arasında hep somut şeylerin soyutları geçtiğini fark ettim.Soyut düşünmeye zorladım kendimi, galiba hayattan alacağım mutluluk, sevgi den başka bir şey bulamadım.

Büyümek mi bu, yoksa git gide küçülüyor muyuz?

Bana ne, ben de bütün güzel resimlerin içinde olmak istiyorum!

En güzel, yazar, ben olayım istiyorum, okunayım, yazayım; yazayım, parmaklarım kırılıncaya kadar yazayım, istiyorum.Kırılınca da gözlerimle anlatayım, siz okuyun, istiyorum.Herkesin prensesi, dünyanın en zengini, barışın temsilcisi,sevginin habercisi, olayım, çok olayım, azalmayayım, çoğalayım.

Olmadı bir dilek bile dileyemedim, beceremedim.

 Yine Sekiz Yaşımda Olayım.

  Bana ne, ben de bütün güzel resimlerin içinde olmak  istiyorum!


ferkul

9mart2011
01:06

4 Mart 2011 Cuma

YALNIZLIK; GÜZELDİR


YALNIZLIK; GÜZELDİR




Ve;  aslında bir parça yalnızlıktı  hayat boyu sırtında taşıdığın... Yük dersin, ağır dersin, taşınmaz dersin, yükledikçe yüklenirsin, sızlanırsın gece gündüz... En ağır hastalıktır yalnızlık, ağrılı... Diz boyundan başlar boğazından taşar, nefes alamazsın. Bazen kimsesizliğin çarpar yüzüne soğuk su gibi, donarsın, üşür ellerin, üşür parmak uçların, üşür yüreğin, donakalır gözbebeğin...
Beklersin,sanırsın ki umut dediğin hep vardır; yalnızlıkla beslenir...
Hep bir başka yalnızlıkla çoğalacak bir başka umut yeşertirsin bahçende... Başka başka renkler silebilir mi tek bir hamle ile senin siyah beyaz yalnızlığını; düşünemezsin...
Beklemek her ömrü tüketen bir başka illet aslında, bilemezsin... Halbuki her gelen kendi yalnızlığıyla gelir, yerleşir hayatının içine, sen kendi yalnızlığınla baş edememişken bir başkasının yalnızlığını nasıl yüklersin ki zaten zayıf omzuna?.. Çöke kalırsın işte olduğun yerde, yüreğine ulaşır en son, bu yalnızlık benden, bensiz olmaz, diyemezsin... İnkar edersin...  Ağır gelir, taşıyamazsın çoğu zaman, çok gelir. Hep fazladır, fazladandır,  hep başkasından gelendir her günü bir ertesi sabaha taşıyandır yalnızlığın...
Suçlarsın, suçlayarak yalnızlığı, suçlayarak kendini, geçer gider yıllar, geçer gider su gibi...

Halbuki her parçası masumdu sen yaşadıkça nefes aldıkça var olan; bitmeyen, tükenmeyen senden bir parça, Sen_di.... Her parçasında bir parça sevgi kırıntısı taşınmıştı içine... Karanlığa, geceye, yıldızlara, aya ve sessiz çığlıklara hapsolmuştu... Her sessiz çığlık, her susuş bir parça yalnızlığı çağrıştırır... Bir parça da sevgiyi... Biriktirip biriktirip içinde çoğalttığın ne kindi, ne nefret, ne de umutsuzluk; yaşatıldığın ve yaşatılan her mutsuzluğun, her damla göz yaşının sebebi yalnızlık, sevgisizliktir aslında... En çok kendini sever insan hayatta, bir başka yüzde kendini görmektir sevgi, sadece aynadır, kendini görürsün, yaşamazsın... Sevgi de çok yalnızlık çağrıştırır çünkü... Aşk da... Her ikisi ayrılmaz birer kardeş gibidir... Her bir yalnızlık bir başkasını doğuran içsel yalnızlıkların duyguya dönüşümüdür, bilebilsen...

Ve aslında çıplak yalnızlık kalabalıklarda yaşanan kimsesizlikten daha ağır değilmiş, dersin, büyürsün... İçindeki çocuk da büyür yalnızlığın büyüdükçe... .Daha bir kendine sahiplenirsin, daha bir seversin kendini, insanı, yaşamayı.... Daha bir varsın, daha bir nefes aldıkça çoğalır gülümsemelerin, yalnızlığınla kalabalıklaşırsın... Daha bir senden bir parça taşıyarak çoğaltırsın yalnızlıkla bir kaderi. Halbuki bugün, dünden çok da farklı değildir aslında... Değişen de sensin, değiştiren de, değiştiremeyen de, kalan da sen olursun giden de... Çıplak yalnızlıkların kaderi aslında daha çok kendini bulmaktır şehirlerin tam ortasında, belki de uçsuz bucaksız rengarenk Mardin ovasının tam orta yerinde, gülümsemek...
İşte bu; senin yalnızlığın...
Her çıplak yalnızlık kader değildir, kader olan tek şey senin doğumun, yaşayışın ve ölümün.

Ve aslında yalnızlık güzeldir, bir başkasının yalnızlığından kalan kırıntılarla yetinemezsin,çoğalamazsın, çoğaltamazsın, sen sendeki yalnızlığı sevmedikçe kendin olamazsın.... Ve sevemezsin kimseyi.... Her bir saniyesinde solup giden bir gül gibi solduğun, eriyen bir buz gibi eksildiğin, her sevgide yanıldığın, her günde geceye hasret çektiğin, her anında hayal kırıklığı ve umutsuzluğu yaşadığın, zaman zaman gülümsediğin, zaman zaman renklere  boğan, küçük sevinçlerle göz kırpan ve bir anda bütün renkleri senden alan şu hayatın içinde tek güzel olan şey ; yalnızlığın...

Yalnızsan, ve farkındaysan senden gelenin, en güzel sensin...
Yalnızlık  güzeldir...

Yalnızlığını sevebilenlerden olmak ümidiyle..


ferkul

23.20
28 şubat 2011