Yakışıksız bir mevsime açılmış gözlerin.Yakışıksız
güneşlerde ısınmış yüreğin.Yakışıksız bir yaşama sevinciymiş seninki hep, boş
yere aldanmış, mevsimsiz düşlere salmışsın kendini... Boşa geçti bütün ömrün,
boşluğa saldın gittin kendini... Hangi mevsimde ısınırdı ellerin, hangi
yalanlara kanardın, hangi eksik şiirde kaldı adın... Hangi mevsimde açar sabah
çiçekleri, hangi mevsime kapanır akşamların, unuttun...
Hani papatyaların vardı yere kapanıp ağlayan, bir bir
koparak yapraklarını saydığın, seviyor, sevmiyor, geliyor, gelmiyor, derken
bitti gitti işte ömür dediğin... Şimdi sevse de hoş , sevmese de bütün
yapraklar... Sen sevdayı da yakışıksız mevsimlere saklamışsın güzelim, yakışmalı sevda dediğin... On
dördünde gül yüzlü gün bakışlı kızlarda
şimdi, yirmisinde yalansız, katışıksız, saf ve temiz delikanlı yüreklerde saklanmalı, sevdaysa
orada yaşanmalı, sonrası hep yalan, dolan, kadere takılmalı....Yaşanacaksa bir
adı olmalı, kadersiz olmalı, elini uzattığın zaman sonrası, olmamalı...
Acıtmamalı, kanatmamalı, canından bir can koparmamalı.... Sevdanın da, aşkın da
bir yaşı, olmalı, yaşandıkça tüketilmeyen bir meyvesi olmalı, dürüstlüğün, saflığın
henüz kaybolmadığı bir mevsimde doğmalı güneş...
Sevdanın da bir adı,
olmalı....
En baştan belliydi, ta ilk başta salıvermeli insan yüreğini
seline, kapılmalı, bırakmalıydı kendini. Ya da tuttun mu bırakmamalıydın
ellerini, yüreğinden tutmalıydı sevdiğin, parmaklarından değil... Parmak uçlarında kaldın...Sen öyle
yürekli bir sevda görmedin ki, yakışıksız mevsimlerde açtı çiçeklerin,
yakışıksız renklerle boyadın hep resimlerini.Ne kırmızılar vardı sana hasret,
ne eflatun gökyüzü, ne alacakaranlıklar, gülümseyen sabahlara uyanan... Şimdi
bütün renkler gri, siyah... Bir yakışıklı renge boyayamadın hayatını,
yakışıksız bir yaşanmamışlıkta kaldın
sen hep... Bir yakışmadın şu hayatın çirkefinin içine... Yakıştıramadın kendini
yalan,dolan ve zulüme... Yakışıksız bir denize takıldı gözlerin, daldın,
çıkamadın, şimdi maviye ve dalgaya hasret bakışın....Yakışıksız kaldın kadın!...
En çok_ları en yoklarda buldun sen hep.Yoksunluğun, yoksulluğun içinde bir kadın.... Senin yoksulluğun dağ
içinde deniz arayışı... Dikensiz bir gül, yağmursuz bir gökyüzü... Ve bazen de
ateşin içinde bir kor.... Halbuki en çokların içinde bir tek SEN_i bulsaydın
böyle mi olurdu?... Yakışıksız bir
ömürdü yaşadığın.Yaşamamış, yaşanmamış say gitsin!... Gider mi, en başa
döner mi zaman, dönse de unutulur mu yaşananlar, unutur musun en çokları
arayışını, bir gül kokusunda, bir salkım söğüt dalında, bir damla yağmura
açtığın ellerini?... Damla düşer mi şimdi sağnakta parmaklarına, mahsunluğun,
yalnızlığın acısı çıkar mı, yılların ötesinden, çıkıp gelir mi sevgili?.. Yeniden
doğabilir misin, yeniden yeni bir yakışıklı gün, yeni bir sabah doğar mı
gecene, doğsun diyebilir mi dilin? Yakışıksız
mevsimlerde yanabilir mi yeniden sevda ateşi, şimdi yeniden gülümseyebilir mi
gözlerin, yeniye, aydınlığa, güne, güneşe,
aldanabilir misin?.. Gözükara bir yakışıksız mevsime dayanabilir mi yüreğin?
Yakışıksız mevsimlerde kaldın, yakışıksız bir yaşamdı senin
ömür diye bildiğin, yakışmadı sana sevda dediğin...
Yakışıksız Yaşadın
Kadın...
ferkul
15kasım2011
00.57