Bu Blogda Ara

16 Kasım 2011 Çarşamba

Bir Adı Olmalı Sevdanın


Yakışıksız bir mevsime açılmış gözlerin.Yakışıksız güneşlerde ısınmış yüreğin.Yakışıksız bir yaşama sevinciymiş seninki hep, boş yere aldanmış, mevsimsiz düşlere salmışsın kendini... Boşa geçti bütün ömrün, boşluğa saldın gittin kendini... Hangi mevsimde ısınırdı ellerin, hangi yalanlara kanardın, hangi eksik şiirde kaldı adın... Hangi mevsimde açar sabah çiçekleri, hangi mevsime kapanır akşamların, unuttun...

Hani papatyaların vardı yere kapanıp ağlayan, bir bir koparak yapraklarını saydığın, seviyor, sevmiyor, geliyor, gelmiyor, derken bitti gitti işte ömür dediğin... Şimdi sevse de hoş , sevmese de bütün yapraklar... Sen sevdayı da yakışıksız mevsimlere saklamışsın güzelim, yakışmalı sevda dediğin... On dördünde  gül yüzlü gün bakışlı kızlarda şimdi, yirmisinde yalansız, katışıksız, saf ve temiz  delikanlı yüreklerde saklanmalı, sevdaysa orada yaşanmalı, sonrası hep yalan, dolan, kadere takılmalı....Yaşanacaksa bir adı olmalı, kadersiz olmalı, elini uzattığın zaman sonrası, olmamalı... Acıtmamalı, kanatmamalı, canından bir can koparmamalı.... Sevdanın da, aşkın da bir yaşı, olmalı, yaşandıkça tüketilmeyen bir meyvesi olmalı, dürüstlüğün, saflığın henüz kaybolmadığı bir mevsimde doğmalı güneş...
Sevdanın da bir adı, olmalı....

En baştan belliydi, ta ilk başta salıvermeli insan yüreğini seline, kapılmalı, bırakmalıydı kendini. Ya da tuttun mu bırakmamalıydın ellerini, yüreğinden tutmalıydı sevdiğin, parmaklarından değil... Parmak uçlarında kaldın...Sen öyle yürekli bir sevda görmedin ki, yakışıksız mevsimlerde açtı çiçeklerin, yakışıksız renklerle boyadın hep resimlerini.Ne kırmızılar vardı sana hasret, ne eflatun gökyüzü, ne alacakaranlıklar, gülümseyen sabahlara uyanan... Şimdi bütün renkler gri, siyah... Bir yakışıklı renge boyayamadın hayatını, yakışıksız  bir yaşanmamışlıkta kaldın sen hep... Bir yakışmadın şu hayatın çirkefinin içine... Yakıştıramadın kendini yalan,dolan ve zulüme... Yakışıksız bir denize takıldı gözlerin, daldın, çıkamadın, şimdi maviye ve dalgaya hasret bakışın....Yakışıksız kaldın kadın!...

En çok_ları en yoklarda buldun sen hep.Yoksunluğun, yoksulluğun içinde bir kadın.... Senin yoksulluğun dağ içinde deniz arayışı... Dikensiz bir gül, yağmursuz bir gökyüzü... Ve bazen de ateşin içinde bir kor.... Halbuki en çokların içinde bir tek SEN_i bulsaydın böyle mi olurdu?... Yakışıksız bir ömürdü yaşadığın.Yaşamamış, yaşanmamış say gitsin!... Gider mi, en başa döner mi zaman, dönse de unutulur mu yaşananlar, unutur musun en çokları arayışını, bir gül kokusunda, bir salkım söğüt dalında, bir damla yağmura açtığın ellerini?... Damla düşer mi şimdi sağnakta parmaklarına, mahsunluğun, yalnızlığın acısı çıkar mı, yılların ötesinden, çıkıp gelir mi sevgili?.. Yeniden doğabilir misin, yeniden yeni bir yakışıklı gün, yeni bir sabah doğar mı gecene, doğsun diyebilir mi dilin?  Yakışıksız mevsimlerde yanabilir mi yeniden sevda ateşi, şimdi yeniden gülümseyebilir mi gözlerin, yeniye, aydınlığa, güne, güneşe, aldanabilir misin?.. Gözükara bir yakışıksız mevsime dayanabilir mi yüreğin?

Yakışıksız mevsimlerde kaldın, yakışıksız bir yaşamdı senin ömür diye bildiğin, yakışmadı sana sevda dediğin...

Yakışıksız Yaşadın Kadın...

ferkul

15kasım2011
00.57