Bu Blogda Ara

24 Kasım 2012 Cumartesi

Kendimle Gurur duy(mu)uyorum



Bu akşam üstü öğrencilerimle konuşurken;  kendimle, diye başladığım bir cümlenin devamını getirdi bir tanesi:  gurur duyuyor musunuz öğretmenim?..  Afalladım tabii birden, on yaşındaki bir çocuk için bence çok düşünceli ve güzel bir soruydu… Düşünmem gereken bir soru,  dedim,  gülümsedim… Sahi, kendimle gurur duyuyor muydum?...  Kendimle gurur duyduğum yönlerim hangileri, gurur duyamayacağım, kendimden memnun olamadığım yönlerim neler? ..

Ne güzel bir soru, değil mi?.. Benim gibi ayrıntılara takılan biri için oldukça düşündürücü oldu. Bir kaç dersten sonra dedim ki, haydi hep birlikte, kendimizle gurur duyduğumuz ve gurur duyamayacağımız yönlerimi yazalım… Kendimize,  kendimizi    anlatalım… Söz verdim onlara ben de yazacağım… Ve, başladık… Benimkiler aşağıda…))




Kendimle gurur duyuyorum, çünkü;    Yolun yarısını çoktan geçtiğim halde hala bir çocuk masumiyetiyle insanlara kanabiliyorum… Hala ne kadar darbe yesem, arkamdan vursalar da  beni, içlerindeki iyi niyetin var olduğuna dair inancımı yitirmedim, hala onları affedebiliyorum, en büyük düşmanlığı da yaşasam, küsmek diye bir kelimeyi literatirümde hiç bulundurmadım… Affetmeyi, görmezden gelmeyi  çok kolay başarabiliyorum…


Kendimle gurur duyuyorum,  çünkü;   Her şeye rağmen insanları seviyorum…  Bütün renkleriyle, iyi ve kötüsüyle hepsini kucaklayabiliyorum…  Gurur duyuyorum kendimle çünkü;  Umut etmeyi hiç bırakmadım… Ne kadar olumsuz olayların içindeysem de Allah’a ve ondan gelene razıyım… Güzel günlerin var olduğuna, geleceğine, inancımı kaybetmedim…


Kendimle gurur duyuyorum, çünkü;   Bunca yıllık hayatımda çok az yalan söyledim… Belki de hiç söyleyemedim…  Ne olursa olsun, doğruluğu ve dürüstlüğü seçtim, sonunda zarar göreceğimi bilsem de, kendim  de  dahil, hiç kimseyi kandırmadım…


Kendimle gurur duyuyorum,  çünkü;  Her şeyin bende başlayıp bende bittiğini biliyorum…  Ben varsam çiçek açar ağaçlar, ben varsam güneş gülümser gökyüzünde… Ben yoksam  karanlığın  bile bir anlamı yok… Bensiz ne anlamı var sağlığın, sevginin, çoluğun, çocuğun, kardeşin, dostun, arkadaşın, aşkın, hatta yaşamanın?...  Bensiz baharlar neye yarar, neye yarar erik ağacının beyaz çiçeği?...


Kendimle gurur duyuyorum ,  çünkü;   Yaşadığım bunca olumsuzluklara karşın gülümseyebiliyorum… Öyle çok şen şakrak bir insan  olmadığım halde, gülümsemeyi bildiğim için, kendimle gurur duyuyorum, çünkü ben;  kendimi biliyorum…


Kendimle gurur duymuyorum, çünkü;   Safım…  Çok çabuk aldanıyorum insanlara… Azıcık kafamı kullanıp onlar gibi dolap çevirmeyi  istediğim zamanlar olmuyor değil hani… Yapamıyorum, ben kendi kendime dahi kanıyorum…


Kendimle gurur duymuyorum, çünkü;   Bir kere olsun yakıp yıkamadım gemileri… Bir kere olsun ana avrat küfretmeyi beceremedim… Bir kere olsun yumruğu masaya vurup bardakları kıramadım… Bir kere olsun, duvarları yıkamadım… Bir kere olsun kendime bile haykıramadım.  Bir kere olsun, kendimden başkası,  olamadım…


Kendimle gurur duymuyorum, çünkü;    Bir kere olsun adam gibi adam olanı sevmedim… Tuttum gittim, nerde adamlıktan nasibini almamış varsa, yar seçtim, dost seçtim, yaren seçtim kendime… Sonra da evimin bir duvarını ağlama duvarı seçip oturdum, yine kendime ağlamadım, niye böyle bunlar diye, onlara üzülüp ağladım…  Bir kere de kendime, benim için gözyaşı döküp ağlamadım…


Kendimle gurur duymuyorum, çünkü;  Ötekiler hep benden önce yer  etti  hayatımda,  bir kere olsun, ben olamadım… Bir kere olsun, sen de önemlisin, diyemedim kendime, önceliğim benden başka herkesti…  Ama  ben de varım, işte buradayım deyip,  geçip giden yılların içinden kendime ayırdığım bir sayfa bile bulamadığım için kendimle gurur duyamadım… Ötekilerden, bir  ben çıkaramadım yaşamımda…


Kendimle gurur duymuyorum,  çünkü;   Melankoliğim…  Hüznü kopartamadım bu yaşıma kadar gül dalından… Hep dikeni batsa da elime, gülün kendisinden çok dikenini  farkettim…  Kokusunu, rengini ayırt edemedim…  Hatalarımdan kendime dersler çıkarıp bir yol çizemedim, dönüp dolaşıp aynı hataların etrafında  tur atarak geçirdim bunca yıllık hayatımı… Kendimle gurur duyamadım çünkü; Gözbebeklerimden hüznü silip atamadım…


Kendimle gurur duymuyorum çünkü;  Yazıyorum… Yazmak mutsuzluğun habercisi… Yazmak her kelimede kendini salıp koyuvermek coşkun akan selin içine, atıvermek kelimelerle, sereserpe dökülmek sokaklara, çırılçıplak, saklanamamak… Bir kere olsun, mutluluğu yazamadığım için, kendimle gurur duyamıyorum…



Kendimle gurur duymuyorum, çünkü;   Hala kendim olmayı başaramadım… Ne yaptım, ne ettiysem, kendime bile,  kendimi sevdiremedim…



Kendimle gurur duymuyorum, çünkü;   Hiç Yaşamadım…



ferkul
24 kasım 2012
00:26

18 Kasım 2012 Pazar

Hayat! Sen ne kolay aldattın beni !




Oyun başlar….

Taşları dizilir önünde… Sıra sıra karışık, rakamlar… Rengarenk;  sarı, mavi, kırmızı, siyah… Senindir, senden bilirsin, sanki kırk yıllık dostun hepsi… Bakarsın hepsi tanıdık, bu oyunun sonu güzel, dersin… Seçtiklerin, umut ettiklerindir… Umut etmek zaten hep yaşamak değil midir?.. Başlarsın heyecanla, sarı beklersin;  siyah gelir. Bozarsın, sıralarsın yeniden, sarılar çıkıverir karşına, yeniden dizersin;  bu sefer de maviler bozar hayallerini… Hadi bakalım, silbaştan… Gelen taşlar umduğun gibi çıkmaz, bir bir gider elinden güzelim renklerin…  Bir bakarsın oyun bitmiş, sen kalmışsın bir çok renkli taşın arasında…

Yok, bu defa olmadı, bir dahaki sefere kesindir; olacak, dersin, pes etmek yakışmaz çünkü sana… Hep de zaten bu iyimserliğin yüzünden gelmedi mi başına bunca şey!.. Başlarsın yeniden, yine taşlar önünde sıralanmış, en güzel renkleriyle, al beni, der gibi… Başlangıçta güzel gider bu defa… Her gelen taş senindir, seninledir, bir kazanma sevincidir, kaplar içini… Heyecanına kapılırsın oyunun… Bütün renkleriyle güzel bu, oyun!.. Bu kez benim, sonu benim, bu defa kazanırım, bu defa bütün taşlar benden yana, dersin… Karşı duvarda duran aynaya bakmak gelmez hiç aklına… Hiç bitmesin istersin, böyle devam etsin!.. Eder de… Bir bakarsın, oyunun sonunda başlangıçtaki taşlarınla kalakalmışsın, elinde bir tek taş…

Ama güzel başlamıştı, bir kere daha deneyeyim;  bu defa kesin olacak dersin, bu sefer bütün taşlar benden yana… Atarsın kendini yeniden oyuna… Sahiden de bu kez başkadır, sanki bütün mevsimler bahara dönmüş, bütün çiçekler tomurcuk!.. Heyecanın ve sevincin döndürür başını… Alır aklını başından renklerin cazibesi… Daha başından bellidir sonu, her taş, seni çeker, sen taşı çekersin… Bir bakarsın oyun bitmiş, kazandın!..  Dünyalar senin!...

Bi kerecik kazandıysan ikincisi gelir, dersin… Bitmez bir türlü başladığın oyun. Saatler geçmiştir, zaman  umurunda mı?..  Başlarsın bir kez daha, bir kez daha derken, kazandığın bir tek oyun, sonrasında gelen taşların hezimetine uğrar… Renkli taşlar sıra sıra dizilirken önüne, heyecanın ve sevincin karışır, karıştırır aklını… Yanlış taşlar, yanlış renkler, yanlış saat; derken bir bakarsın, kaybolmuş zaman, uçup gitmiş hayaller!..  Umut dediğin  de  neydi ki, var mıydı, dersin. Boşluktasın!.. Kalakalırsın kendinle… Kayboluverir  bütün taşlar, nereye gitti bahar, hani nerede taze açmış gonca güller!.. Renkler birbirine karışır, seçemezsin… Eyvah!..  Geçip gitti zaman, bütün taşlar yalan, bütün renkler siyah, bütün mevsimler kış!..  Elde var sıfır…

Bir daha oynamayacağım, beceremiyorum ben bu oyunu demezsin yine… Her seferinde yeni bir heyecanla, ümitle atılırsın, atarsın taşların önüne kendini… Taş dediğin bilir mi insan kıymetini?.. Aldatır renkleriyle, sıralanıp  acımasızca taşlar seni… Sonra da gülümser kaybedince karşına. Dalga gecer gibi, kandırdım işte, yanlış taş seçtin kızım, kırmızıya kandın, maviyi seçseydin, kazanırdın der gibi… Sarı ile siyah da seyreder uzaktan öylece, biz sana demiştik, der gibi… Şimdi kime dert yanasın?.. Şimdi nasıl aynadaki yüzün?.. Bakakalırsın… En başa dönmek istersin, yeniden sıralamak renkleri, en baştan seçmek rengini… Zaman geriye döner mi?… Yeniden doğabilir mi insan?...



Kim ne derse desin, aldansan da, kaybettiklerin kazandıklarından çok olsa da, döner durur okey!




Hayat! Sen ne kolay aldattın beni ! ….



ferkul
17 kasım 2012
22:17

5 Kasım 2012 Pazartesi

DUYMAK İSTİYORUM




Sesini sesimin üstüne koyma
İstemiyorum.
Derman olma, derdime
Merhem olma yazgıma,
Artık çıkma karşıma…
Tükeniyorum …


İstemem  yüzümde  izi olsun gözlerinin
İstemem bana uzansın elin,
Uzak dur yaralarımdan,
Kanıyor her bir damarım…
Sesinde kirli ayak sesleri
Kimsesizliğin çemberi,
Sesini sesimin üstüne koyma
İstemiyorum…


Sesini sesimin üstüne koyma
Üşüyorum…
Ağlatıyor beni bu sonbahar
Yaprakları üzerime yağıyor hüznün
Sesini sesimin üstüne koyma
Dağılıyorum…



Geçip  gitti yaz mevsimi
Seninle bütün mevsimler yalan
Yalanmış kayan yıldızlar
Yalan nisan yağmurları
Seninle hiç aydınlanmamış ki ayışığı
Sesini sesimin üzerine koyma
Artık şarkı duymak istiyorum…
Sesini sesimin üstünde
İstemiyorum ...



Benim için esiyor şimdi rüzgar
Her damlası yağmurun
Benim için düşüyor toprağa
Benim için gökyüzünde bulutlar
Artık, benimle bütün şarkılar
Işık  ışık, damla damla
Yağıyorum …
Sesini sesimin üstünde
İstemiyorum…


Sesini sesimin üstüne koyma
Kalem olma yazgıma
Rüya olma uykuma
Işık  olma  geceme,
İstemiyorum…
Görmüyor  musun,
Uyandığım her sabaha
Sensiz yeniden,
Doğuyorum …



Sesini sesimin üstünde istemiyorum
Paramparça duygularım…
Titretiyor ellerimi rüzgarın
Kararıyorum…
Göz kapaklarım düşüyor
Bıçaktan keskin kelimelerin
Sesini sesimin üstüne koyma
Kayboluyorum …


Bu mevsim benim değil
Bu duyduğum aşk, değil
Yürüdüğün yol, benim değil
Sesimi sesinin üstüne koyma
İstemiyorum …



Yüzüme düşürme gözlerini
Arkamda bile istemem gölgeni
Ağır gelir omuzlarıma başın
Ağır gelir artık her bir bakışın…
Yakışmaz bana senin aşkın,
Sesini Sesimin Üstünde, İstemiyorum…


Kirlenmiş benliğin
Kanatıyor yüreğimi
Acıyor bütün duygularım
Sesini sesimin üstüne koyma
Duymuyor musun,
Susuyorum



Sesini sesimin üstüne koyma
İstemiyorum…
Gölge düşürme yalnızlığıma
Her damlasında yağmurun
Aşkla , dirilişle , sevdayla
Yağıyorum …
Artık sevmek istiyorum,
Sesimi sesinin üstüne koyma
Gidiyorum …




ferkul
10eylül2012
pazartesi