Uçurdun bütün kuşlarını
gönlünün.
Birer birer gelmişlerdi halbuki. Tek tek toplamıştın kırk
sekiz yıla sığan aynalarda. Serçesi, güvercini, martısı, kanaryası, hepsi
birden süslemişti gökyüzünü. Aktı, aydınlıktı, bulutlar kadar temizdi, ışık
saçıyordu gözleri. Sevgiye, aşka çırpıyorlardı kanatlarını.
Her biri bir sağnakta
doğmuştu, bekleyişlerde çoğalmış, umutlarda azaltmıştın uçuşlarını, küçük
sevinçlerde, her yağan yağmurun damlasında, akşamüstü telaşlarında, gecenin
kayamayan yıldızlarında saymıştın bir bir, sabırla, emekle toplayıp hüzünleri;
biriktirmiştin onları, olmayacak hayallere saklamıştın kanatlarını.
Yazık oldu yarınlara! Nasılsa benim demiştin, dilediğince
süslemiştin, ne maviler vaat etmiştin kendine dair, ne sevgiler düşlemiştin, ne
aşklar, ne şiirler, ne sevdalar biriktirmiştin kanatlarında, yalansız, riyasız,
bitmeyip tükenmeyen, eskimeyen, eskitilmeyen. Şimşek çaktı, bir boran, bir
fırtına, olan oldu.
Gökyüzü gri şimdi…
Uçtu, gitti kuşların.
Önce kırıldı kanatları. Sonrası, bilemediğin bir tufan. Ne yapsan, ne etsen, n’ eylesen
olana, olmuşa, olacağa çare yok ki! Yok dediğin zaten yitip gitmiştir bir daha
dönülmeyen yollarda. Gayrı beklemenin bir hükmü yok artık çıkmaz sokaklarda. Ki
sen o sokakları arşınlanmıştın, ezbere bilirdin kaldırım taşlarının ağırlığını,
tanıdıktır yarendir, sendir, sendendir ki, her bir karesi bastıkça çeker içine
yalnızlığını.
Ve eskidi hayaller, bir çok şey gibi yaşamındaki,
kanatlarındaki yaralar da kanamaz oldu artık. Derin yaralar iyileşmese de
içinden kanar çünkü. İçine saklandı gözleri, uçtu gitti kuşların. Unutuldular!
Şimdi geri çağırsan dönüşü var mı yitirilmişliğin?
Anlamı var mı kafeste uçamayan bir güvercinin?
Uçurdun kuşlarını gönlünün.
Sol yanı kırık şimdi …
.
ferkul
25 temmuz 2016
23.35