Bilmezler yaşamayanlar, anlamazlar nasıl yalnızdır kalabalıklarda insan,
nasıl bir özlemektir o kokusu yalnızlığın. Burnunun direği sızlar, gözünün
bebeği söner de fark edemezsin. Seyredersin
öylece geçip gidenleri, bir tren geçer, belki bir vapur, inenler , binenler,
martılar ve sirenler çığlık çığlığa. Görüp de bilmez gibi, dönüp de bakmaz
gibi, bekleyip de gelmez gibi, sonu olmaz yalnızın.
Bilmezler nasıl susarsın en çok konuşmaya susadığın anda. Bir
çok kelime dönüp dolaşırken beyninde, söylediklerin öyle ; havadan, sudan, siyahtan,
beyazdan, hep aynı sıradan, sabahı aynı,
akşamı aynı harflerden örülü dünyan. Bilinmez ki en çok neye susar insan, yaşarken,
koşarken, konuşurken, hele de yürürken
caddelerce, kilometrelerce susarak, susayarak her adımında.
Bilmezler yaşamayanlar, nasıl geçilir karanlıktan aydınlığa.
Nasıl ürperirse bir küçük köpek yavrusu gecenin karanlığında önünden geçip
gidene, yırtarsa karanlığı sesiyle,
öyledir susmaların. Sessizliğinde saklı
haykırışların, isyanın. Belki ondandır yaşanmayana, yaşanmışlıklara sitemin,
darılışın, küsüşün kendine, kimseden yok
şikayetin.
Bilmezler yaşamayanlar bitmez tükenmez iç sesini yalnızlığın. O tek başına kalmışlığı uçsuz
bucaksız ovanın orta yerinde, bilmezler.
Bir çoklarından çok defa kaçışın verdiği
hüznü, oturup bir gece yarısı kaleme sarılışını şairin. Bilmezler
hayatını kalemden seçmişler nasıl yalnızdır içlerinde, dışarısı düğün,
dernek, içeride hiç yoktan bir ölmüşlük…
Bilmezler şairin yükünü, taşınır mı
taşınmaz mı, ağır mı, kaldırılmaz mı?
Bilmezler yaşamayanlar, hasreti , özlemeyi, yaz sıcağında sıladayken gurbetliğin herkesi varken
kimsesizliğinin o zemheri ayazını.
Ellerin üşür, parmak uçların dona keser kavuran güneşin altında, ısıtmaz hiçbir
sözü yabanın, ısınamayan yürek, sevmeden, sevilmeden geçip gidiveren yıllar,
dost, kardeş, yar, yaren bildiğinin adresi var mı vefasızlığın? Azalmaz, çoğalır hasretin , yanındayken
yabancı olana, dostum deyip sırtından vurana. Gözlerinin kenarında beliriveren
kırışık ve insanın içini donduran o hüzün, nasıl üşütür adamı, bilinmez.
Bilmezler yaşamayanlar beklemeyi, hep yarınlarda takılı
kalır gözlerin, akşamın kızıllığında hapsedilmiş bakışlarda,
çalınmayan kapılarda, girilmeyen evlerde. Açılmayan perdelerde. Hepsi
hepsi bir beklemek türküsü, ömrün törpüsü.
Halbuki giden gitmiştir, gerisi hep hikayedir. Beklemenin
anlamı gelecek olanda değil,
Bilmezler inanmayanlar, onca yalnızlığın, bekleyişin,
yaşamamışlığın teslimiyetini, yoktan var edenden bilmeyi. Sabırı, şükürü, kaderi, kadersizliği. El açıp yaradandan dilemeyi. Bilinmez inanmadan, yaşamadan,
gelmeyeceğini bile bile beklemeden,
kaleme sarılmadan, dosttan düşmandan kopmadan, susmadan, kendi kendine darılmadan, küsmeden,
uzaklaşmadan , senin sen olamadığını.
Bilmezler
yaşamayanlar , anlamaz seni.
.
ferkul
19 ağustos2017
02:48