Bu Blogda Ara

25 Haziran 2008 Çarşamba

DIR DIR, VIR VIR






Dırdır Sepeti


Çoğumuz ve bazan de hepimiz bayan da olsak erkek de, kadınların dırdırcı olduğunu düşünür ve şikayet ederiz zaman zaman... Eğer bayansanız kabul etmezsiniz kendinizin dırdırcı olduğunu, annenizden veya çevredeki başka insanlardan örnekler verir, şikayet edersiniz....Küçük bir kızken annem gibi olmayacağım, dersiniz de, bir bakarsınız yaşınız kemale erince, annenizden beter bir dırdıra sahip olmuşsunuz... Bu kadınların doğasında var aslında... Kimbilebilir sebebini, belki duygusal oldukları, herşeyi ayrıntısal bir beyinle algıladıkları için olabilir mi?... Ama erkekseniz bayan dırdırından muhakkak bir şekilde bir kuyruk acınız vardır ki, konu açıldı mı bir ’aaaahh ‘ çekersiniz mutlaka.... Niyeyse kadınların tersine söylemezsiniz ki, anneniz hiç dırdır etmemiştir, hiç ondan şikayet etmeyi gururunuza mı, kendinize mi, içinize mi sığdıramazsınız bilmem, yediremezsiniz kendinize... ‘Neden dırdırcı bu kadınlar, her şeyin en iyisi,en rahatı, en güzeli onlardayken niye hoşnut olmazlar hayatlarından, hatta hep niye temcit pilavı gibi geçmişte olan biten herşeyi unutmazlar da ansızın önünüze çıkartıverirler en küçük şeyde?’ diye hayıflananınız çoktur... Çok_tur da bir türlü dırdıra sebep olacak davranışlardan kaçınmayı düşünmezsiniz...

Halbuki kadınlar için çok kolaydır dırdır sebepleri...

Kadınların en çokları; İlkleri unutmaz kadınlar, ilk sevgi sözcüğü, ilk sevimli kelime, ilk aldıkları yara, ilk başarı, ilk mutluluk, ilk adımlar... Önemli günler, tarihler, hele de unutulduysa vay halinize, tam bir malzeme olur dırdıra... Hakaretler, küçük bir sinir anında söylenmiş sizin için önemsiz bir cümle, belki başka bir cins için basit bir sözcük olarak da algılansa kadın için önemliyse unutmaz, atar sepete... Kendi söylediklerini çabuk unutur da, sizin söyledikleriniz asla çıkmaz aklından... İşine gelmeyen her kelime kazınmıştır beynine, daha sonra söylenmek için... Dırdır sepetine atılmıştır, o sepet de her geçen gün dola dola beyninizi tırmalamak için hazırlanır... Bu yüzden adları çıkmıştır, sustukları zaman bile çok şey konuşur dilleri... Bir de hoşuna gitmeyen şeyler ki, kadınları konuşma kuyusuna düşmüş gibi yapar, susturamazsınız ne deseniz...

İşte erkekleri deli eden kadın dırdırları:

Sokak kıyafetinle oralarda oturma, üstünü değiştir!..(tertemizim, evde rahat
edemiyeceğim de nerde edeceğim?)

Bu eşyalar benim sana mı sorcam!... (Beraber alınmıştır çoğu)

Nerde nasıl giyinileceğini ben bilirim!... ( Hiç de bildiği yoktur)

Şunu şöle yap, bunu böyle yap!.. ( sanki ben bilmiyorum)

Akşama şunları al eksiksiz!... ( para mı var )

Yaptıkları hataları hiç kabullenmezler...( Bütün hatalar benim mi)

Beni neden aramadin?.. ( aah kaçacak yerim olsa)

Oraya neden bakıyorsun? (nereye bakayım?)

Tlf neden kapali?..

Yapma, etme , gitme!.. (Baş üstüne’)

Git dişlerini fırçala ondan sonra ... ( Kendisi günde bir kez fırçalasa..)

Sen bunu bana önceden de yapmıştın... ( tarih öncesi çağ )

Annemin evinde olsaydım... ( sanki orda baskı yoktu)

Bir gün de beni düşünsen!... ( beni düşünen mi var)

Senin için saçlarımı ağarttım... ( bir tane beyaz saç teli olsa, yanmayacağım...)

Çok yoruldum, bütün gün ayaktaydım.... ( Günlere yetişmek zor tabii..)

Aaah beni kimler istedi de, seni seçtim... ( seçmez olaydın!..)


Onlarla da olmaz, onlarsız da yaşanmaz derler ya, bu da tuzu biberi galiba... Erkeklerin işi zor aslında....))))


Ne senle yaşanıyor
Ne de sensiz oluyor
Bu garip bomboş dünyada
Ne kahrın çekiliyor ne dertlerin bitiyor
Gülmüyor bu yüzüm gülmüyor...

Ne umdum neler buldum
Mecnundan beter oldum
Öldürür beni bu sevda ...)))


ferkul


25haziran 2008

11 Haziran 2008 Çarşamba

Çaresizlik böyle bir şey mi?...


Oğlum OKS sınavını kazanamadı...Kendisi de , biz de ne kadar üzüldük, ne kadar?.. Bir yerde bir yanlış var ama, kimde?.. Anne baba olarak bizlerde mi, çalışmayı çok sevmeyen oğlumda mı, sistemde mi?.. Hepsi birden mi?.. Halbuki ilk kez bu yıl sınav gayet kolaydı diğer yıllara göre, daha basitti özellikle Türkçe_ Sosyal soruları... Yine de yolunda gitmedi, gidemedi işte... Yolunda gitmesi için eksik olan neydi, yaşıtlarına göre daha mı az çalıştı, daha mı az yetenekliydi, bu yarışma ortamına mı hazırlayamadı kendini, yoksa sistemde yanlış olan bir şeyler mi var, yolunda gitmeyen, olmaması gereken?..

İnsanın hayatını iki saate sığdırması, geleceğini iki saatin içinde görmesi, hazırlaması ne kadar kötü?.. Hatta ne acımasızlık!.. Başka nasıl niteleyebilirim ki bu sınav sistemini, hangi kelime daha iyi yakışır acımazsızlıktan başka?... Daha 14 yaşında hayal kırıklığı ve geleceğe yönelik endişelenmek de nesi?.. Kimbilir belki yarınlarda bu saçma sınavla seçmece öğrenci yarışmaları kalkar, ama o zamana kadar olan zaman zarfında kaybeden çocukların hakkını kim verecek, yıkılmışlığını, korkuyla izlediği yarınlarda bu gününü kim kurtaracak?...

Çok üzgünüm, oğlum OKS’yi kaybetti, hayatta başarılı olmanın ilk adımında tökezledi, düştü?.. Nasıl kaldıracağım elinden tutup, nasıl yükselteceğim kendine karşı kırılmış gururunu, nasıl yükselteceğim ezilmişliğini?.. Hayatın sonunun oks olmadığını nasıl anlatacağım, belki de (elinden gelenin en iyisini yapmadığını düşündüğüm halde) elinden geleni buydu, böyleyse nasıl söyleyeceğim daha fazlasını
yapabilirdin’i?.. ‘Başarısızlıklar başarıyı getirir ‘ yalanıyla mı kandıracağım, bir ikinci şans tanınmamasının
nedenini nasıl anlatacağım ona?... Şansın kendini bulmakla, kendini tanımak, kendini yaşamakla yaşanabileceğini öğrendiği zaman çok geç kalmayacak mı?...
Oğlum OKS seçmecesinde kaybetti... Seçilmişlerin arasında olamadı, yerini sağlama alamadı.Hayatından büyük bir yaprağın kopmasından dolayı çok üzgün... Olayın önemini şimdi farketti, kaybedince yeniden kazanılır mı?.. Bunu da öğrenecek tabii ama, on milyon adım geriden mi yürüyecek seçilmişlerin arasında?.. Halbuki o benim şeçilmişim, gözbebeğim, en özelim, canımdan canım....

Oğlum OKS yi kazanamadı, bu yarışmada ondan çok, velayet alan ben mi kaybettim?..

Benim gibi kaç anne baba çocuklarının gözündeki çocuksu gülümsemeyi kaybetti?.. Nerede hatâ yaptık?..

Bir yarışta geride kaldı, yanlış bir mevsimde, yanlış bir oyunda rolü vardı...Yerini 100 soruluk bir test aldı dik durmasının, yaşamının ilk tecrübesinde kaybetti... Bir sınav kazanamadı, sadece fen dersi sorularını cevaplayamadı diye o yüksek, seçilmiş, serpilmiş okullarda, sıralarda olamayacak... Arkadaşlarının arasında mahçubiyetin en acısını yaşıyacak, çok üzüldü, daha da üzülecek, ben izleyeceğim...

Çaresizlik böyle bir şey mi?...

Oğlum OKS’ yi kaybetti, ben onu kazanabilecek miyim yeniden?..

ferkul
9 haziran2008

1 Haziran 2008 Pazar

Benim adım mayıs....



ADIM MAYIS

Mayıs bitiyor, mayıs bitiyor, mayıs gidiyor...

Gitti mayıs...

Gelişiyle nasıl da mutlu etti hepimizi... Mayıs hayatın başlangıcı, baharın gülümseyişi, mayıs benim...

Benim adım mayıs...
Yokuş aşağı yuvarlanırken çekti aldı beni,
güneşiyle, papatyasıyla,
yağmuruyla elimden tuttu,
aldı, çekti yokuştan...
Tam da düşüyordum derken,
kalktım, yıkadım elimi yüzümü...
Güneşe verdim kendimi,
güneşe doğru yönelen çiçekler gibi
yerimden hiç kıpırdamadan,
hiç sesimi çıkartmadan...

Mayıs kızıyım, mayısda doğdum, mayısla kardeşim... Mayısta yenilenirim bitkiler gibi, ağaçlar gibi...Yeniden doğar gibi... El verir, yüz sürer gibi yaradana, mayısta bütünleşirim kendimle...Mayısta tenkit ederim beni, mayısta düzenlenir yaşamım, mayısla beni bulurum...Mayısta beğenirim kendimi... Ben mayıs kızıyım...Kimseden değil, kendimdendir şikayetim, mayısta kendime dönerim... Sonrasında kaybolurum, bir başkası yaşar haziranı, şubatı, eylülü...

Mayıs şiir mevsimi, şiirin ve güneşin doğuşu onunla başlamış gibi...Tarihin ilk şiiri, en sevdalı aşk romanları, en güzel mısraların doğum günü... Mayıs hayata yeniden bakış,yeniden doğuş, çiçeğiyle, çimeniyle,yeniden sevdalanış, gülümser bir çehre dünyaya... Tıpkı mevsimler gibi aylar da anlamlanır duygu dünyamızda...En anlamlısı mayıs... Her biri gelip gidiyor, her biri bir şeyler bırakıp bırakıp gidiyor, arkasından bakarken buluyorsun kendini...

Şimdi haziran... Yeni bir haziran, yine bir haziran... Bir mevsim, yeni bir hayat... Her doğan günüyle, birer birer çekilecek tesbih gibi, sonu gelince tükenecek hüzün, neşe, sıcak günler...

Gitti mayıs, bahar da gitti onunla... Bir başka hayatı yaşayacak insanlar, bir başka atacak kalpleri...Bense bir başka ben’i yaşayacağım bir dahaki bahara saklanmış umutlarımla, bir dahaki mayısa kurutulmuş papatyalar biriktireceğim defter aralarında solmuş, sayfalardan yorulmuş... Geceler biriktireceğim uykusuz geceler, hayata dair şiirlerle bezenmiş... En acıklı romanından tutun da, en komedi filmine kadar esinlenmiş güne bakışlar çizeceğim resimlere... Hayatı mayısa biriktireceğim, yine onda doğmak için, yine onda yaşamak için.Çünkü mayıs benim, ben onun kızıyım ...

Benim adım mayıs....


ferkul

28mayıs 2008