İnsanların
evlerinin ve balkonlarının ruhlarını yansıttığını düşünenlerdenim.
Özellikle arka balkonların görünen yüzümüzden ziyâde iç benliğimizin
aynası olduğunu söylemeliyim. Ön balkon, aynaya yansıyan parlak yüz,
arka balkon gözlerin derinliğinde saklanan giz, bence.
( Şimdi
itiraf zamanı. Benim arka balkonumda yıllardır atamadığım eski mutfak
masasından son hatıra, sırt bölümü parçalanmış ama oturulunabilir bir
sandalye, bir mutfak tüpü(ne alakası varsa saklamanın, ne anlamı varsa
durdurmanın), bir küçük tüp, çocukların on ile onbeşli yaşlarındaki
yıllarından kalma derisi delik deşik olmuş ama döndürerek oturması hâlâ
keyifli 🙂bilgisayar
sandalyesi, bir salatalık , iki fesleğen, bir hurma fidanı, bir acı
biber fidesi saksısı, kollarının haşatı çıkmış ama yıkılmadan durabilen 🙂
kullanılabilir bir çamaşır teli yıllardır ısrarla bekliyor. Hatta on
beş sene önce değişen buzdolabı rafının da bunların altında olduğunu
söylemeyecektim ama madem itiraf ediyorsam, dürüst olmalı🙂. Değil mi?)
Görünen yüzümüzün arka tarafında neler gizlediğimizi, gülümseyen
dudaklarımızın gösterdiğini ardında saklayamayan gözlerimiz açığa
veriyor. Arka balkonlarımızda biriktirip, eskise de atamadığımız eşyalar
gibi duygular ve yaşanmışlıkların birikimi, acısı ve tatlısıyla ne
kadar eskise de atılıp şöyle bir boş, bomboş kalmaya fırsat bırakmıyor
ruhumuzu. Halbuki, iç huzur denilen şey, biriktirdiklerini döküp saçıp
orta yere; silip süpürmek, sonra tertemiz nefes alarak, solumak değil
miydi havayı?
Akşamdan sonra sabahın da anlamı bu, değil mi? Ama
yapamıyoruz. Bir şekilde ön balkonun sakladığını arka ele veriyor.
Akşamın izi de sabah göz altlarının morluğuyla apaçık ortada.
Biriktirmek ve eskiyi taşımak ruhları yorsa da, yıpratsa da, bağımlılık
gibi; bırakmak mümkün değil.
Samimi olalım. İki yüzümüz olduğu
bir gerçek. Yaşarken, konuşup, yürüyüp kalabalığa karışarak
gösterdiğimiz mi, kendi halimize kaldığımızda veya yastığa başımızı
koyduğumuz anda düşünceye dalan ikincisi mi, samimi olan? 🤫 Asıl onu sorgulamalı bence.
Aslı, yalnızlığın içindeki saf ruh. Gerisi ve hepsi tamamen bütünü ve
gerçekliği yansıtmıyor. Biraz başkalarından çok, kendini kandırmaca
oynuyoruz kendi kendimizle. Bazen bilerek bazen de hiç farkında olmadan.
Bir iken iki kişiyi yaşar gibiyiz.
Halbuki tek benlik yetmez
mi, mutlu olmaya, huzuru bulmaya? Bilmiyorum, ama en azından biraz
çaba ve adımla, bize 'bizi" kazandırabileceğimizden eminim.
Bildiğim tek şey , arka balkonların ve ruhun boşaltılıp ferahlaması için
atılacak fazlalıkları önce sıraya koyup, sonra teker teker özgür
bırakmak ruhları. Günahıyla, sevabıyla, acısıyla tatlısıyla eskileri
kaldırıp atmak rafa. Ve her gün ilk günmüş gibi, ilk kez nefes
alıyormuşcasına solumak havayı, ilk kez görüyormuş gibi gökyüzündeki
bulutlara el sallayıp gülümsemek gibi meselâ. Mümkün olduğunca tabii,
başaramasak da denemek de, başlangıçtır. Ve başlangıçlar her zaman
mutluluk getirir, arkasını göremediğimiz için, sevinçtir, heyecandır.
Biraz da temizlenmek, arınmaktır bence.
Ya sizce?
...........................
ferkul
23 ağustos 2020
22.46
*****
(Dolap içleri ve çekmece karmaşası bilmecesini de belki başka bir yazıda konuşur, irdeleriz, birlikte.🙂 ne dersiniz?)