Bu Blogda Ara

10 Temmuz 2020 Cuma

eski_yeni

Anladım ki eskileri biriktirmek, benimseyip kendinden bilmek, düşünceler, eşyalar, dokunduklarımız, dokunmadan bile olsa hislerimiz, üzerimizden çıkamayacak kadar yapışmış bir elbiseye dönmüş. Alışkanlıklarımız yaşam şekline ve benliğimize yapışık kalmış da farketmemişiz. 

Telefonum bozuldu. En az 7 yıldır kullanıyordum. Yeni telefon almak zorunda kaldım. Zorunda kelimesi tam da yerinde kullanıldı. Çünkü mümkün olsa teknoloji yeniliği falan demeyeceğim, tabiri caizse haşatı çıkmış telefonumu kullanmaya devam edeceğim neredeyse. 

Son yıllarda lâptop yerine telefondan yazmak sanki daha kolay gelince, yazılarımın da ortağı gibiydi o telefon benim. Hatta ortaktan çok kalem yoldaşlığı yapıyorduk sanki. Birlikte bir çok yazılar, şiir ve paylaşımlar yaparken bu kadar bağlı olduğumuzu farketmemişim sanki. Sadece yazı mı ? Onca yılın dakika dakika, saat saat fotoğrafı, ses ve görüntüsü; yaşanmışlık. Biraz dokundu yüreğe, bu ayrılık...😇


Eşyaların yaşanmışlıklar kadar üzerimizde iz bıraktığı doğrudur. Sadece telefon olayında değil, bir evden taşındığınızda yanınıza duvarları da alıp götürdüğünüzü farketttiniz mi hiç? Ya da yeni bir eve taşındığınızda, ne kadar boyanıp yenilense de önceki yaşayanların, sesini, izini?


Ya da bir insandan gittiğinizde adını unutsanız da, hiç görmeseniz de hatta, bir bakışın resminin beynin bir köşesinde takılı kaldığını?

Ya da bardağı unutsanız da eski çaydanlığı gördüğünüz anda çayın demini, söylediklerini, oturduğunuz masayı değil de köşesini?


Aslında hayat, yaşamaktan ibaret değil, yaşanmışlıklardan arta kalan çoklu bir fotoğraf karesi . Ve unutmak, alışkanlıkları bırakıp yenilenmek, ne kadar isteseniz de her kişinin harcı değil.



( Ve biraz da yeniliği kaldıramamak, eskiyi bir kenara atıp yeniye şekil verememek sanırım yaşlanmanın ilk adımı...)


Günümüz , dünden arta kalan yeni-yle güzelleşsin. 


          Gülümsesin. Dileklerimle...😇



....................

ferkul

9 temmuz 2020
12.50

"Bugün Pazar Ve ben seni çok özledim."




"Bugün Pazar
Ve ben seni çok özledim."

Demiş de şair. 

"Bugün pazar
Ve ben hiç yaşamadığım pazarları
Özledim"



Yaşanmışlıktan arta kalan, düşlemeyi bir kaç satır. Düşünmeden yaşamayı, düşledikçe çoğalmayı; durulmayı yıllardır. Yorulmadan koşmayı, koşarken susamayı. İçip de kanmayı.
Bugün pazar. Pazara çay, çaya yâren yakışır. Çaydır, tüketsen de demlenmeyi, bir kaç şekerin hatrı kalır. 


İle de sen.
İlle de sen.


Yaşanır mı böyle bu kahır?

Bugün pazar.

Ve ben, " beni" çok özledim.



Haydi gel...

........................

ferkul

5 temmuz 2020
11.20

güzel şeyler



Rüzgâr esiyor
Kuşlar ötüyor.
Taş duvar arasından bir çiçek
Gülümsüyor. ..


Bazen güzel şeyler de, oluyor.

...
ferkul
Görüntünün olası içeriği: bitki, çiçek, açık hava ve doğa

Dua


Dua etmeyi seviyorum. Hayâl etmeyi sevdiğim kadar en az. Dilemeyi, istemeyi. Olanlardan ve olmuşlardan tövbeyi, pişmanlığı dile getirmeyi. Olacaklara yetmeyecek gücüm kadar, kabullenip olduğu gibi-yi, sığınıp korunmayı. 

Olmuşu var edebilenden, olacağa'ol' dedi mi oluverenden, bana benden yakın, beni benden çok bilenden, ne kadar bilse de dile getirip, umut etmeyi. 

Dışarıya susup en çok 'O'na söylemeyi. Şikayet etmeden, usulca; sızlanmayı. Ve şükrü, teşekkür eder gibi sunmayı. İki el on parmakla, bir baş bir alınla dokunarak yürekten. Konuşmayı unutmuş da yeni başlamış gibi çokça, ve yalnız 'O'na dillenmeyi.

Sevmeyi sevmeyi, seviyorum. Kadir kıymet bilinip bilinmediğine bile bakmadan, uzanıp da dokunmadan bir çiçeğe, sadece kokusuyla yetinir gibi. Öylece, çok uzak ama çok yakın. 

Hem var hem yok gibi. Tutuverecekmişsin gibi ama, bulut kadar; mesafeli. Yaşamayı; sakin ve yürekçeli.

Ve yaşadıkça; hüznü de kabullenmeyi. Fazlasından sakınıp azını istemeyi.

Dua etmeyi seviyorum. Çünkü inanıyorum ki, aczin; ánın, dünün, günün ve yarının anlamı duada gizli. İstemek ve dilemek kul olmanın en güzel nîmeti.


*

( Cumamız hayır ve hasenâtlarla, aşkla , dile gelmiş dualarla gelsin. Ve hiç gitmesin yüreğimizden. )
...............................
.
ferkul 

3 temmuz 2020
12.40

Kuş Yuva-dan Uç-tu


Kuş Yuva-dan Uç-tu

Pencere önündeki sınavım devam ediyor. İki ayrı odanın pencere pervazına oluşturdukları yuvayla günümün ve dünümün eğlenceleriydi onlar. Biri iki, öteki tek yumurtadan çıkarak eşlik ediyorlardı aydınlanıp ışıklanmama.

Sadece kemikten ve tüyden ibaretmiş gibiyken gün gün serpilip büyüdüler. Kırmızı gözleriyle ürkek, perdenin arkasından bakan göze, ifadesiz ve umursamazmış gibi oturuyorlardı öylece. 

Sonra bir gün bir hata yaptım. "Yiyecek taşıyarak yorulmasın şu ana kumru", dedim, azıcık yem atayım. Bolluk ve bereketle birlikte mutlu mutlu şenlendirsinler penceremi. Henüz küçücüktü daha, nasıl ürktü; pırr uçuverdi , cılız bedenine, boş ellerle şaşkın ve pişman bakakalan; bana rağmen. 

Nasıl da cesurdu, kanat çırparken. İnsan olsa düşünür, ' sen kimsin ki dışarıdaki kalabalığa ve tehlikelere karşı hazır bile değilken, nasıl uçabilirsin uçsuz bucaksız gökyüzünde, yerin mi var? Bir sıkımlık göğsün nereye sığar?'


''Ne olacak şimdi, o zayıf kanatlarınla nasıl direneceksin dışarıdaki acımasız hayata, nasıl koruyacaksın kendini? Bunun kurdu var, kuşu var, atmacası var. Kedisi, köpeği, kendini bilmezi. Fırtanası, yağmuru, hem karı hem tipisi var. Güçsüz kanatların yetecek mi direnmeye? Tek başına var olmayı başarabilecek misin?'', dedim dedim, bekledim. Ne gelen var, ne giden. Kaldı pencere pervazında iki boş yuva. Çer, çöp ortada. Baktıkça hüzün, gördükçe nedâmet!

Şimdi bu boşluk, nasıl dolar? Pencere önünde çiçekler nasıl açar?

Suçladım kendimi. Tabiat nasıl kalıyorsa ayakta, kalsaydı öylece. Yemini de sevgisini de can veren verirdi nasıl olsa. Ne karışırsın, ne müdâhale edersin. Kalsaydı olduğu gibi, zamanı gelince güçlenip de çıksaydı meydana kanat çırpa çırpa özgürce, salına salına.

Gidişin de bir yakışığı olmalıydı aslında. Onca emek, onca sevgi, heba...

Küçük kumru, küçük kumru. Böyle gitmek hiç yakışmadı kanatlarına.

Yakıştıramadım sana.

..............................

ferkul

2 haziran 2020
11.30

çocuğum




50 yaşında uslanmaz, akıl almaz bir çocuğum. Bir çiçeğin kokusuna, bir yaprağın dokusuna, bir ağacın rüzgârda salınmasına, bir kuşun kanadına, sevinebilirim. Bir kedinin mırıltısına, yağmur damlasına, sokakta hiç tanımadığım bir insana, gülümseyebilirim. 

Bir bakışa kanabilir, bir gülümseyişi "sevgi" sanabilirim. Yuvarlanan bir taşın altından kayan toprağa dokunabilir, küçük güzel bir söze aldanabilir, bütün yüreğimle sevebilirim.

Ne kadar ıslansam da yağmurda, şimşekten ürküp, karanlıktan korkup yastık ve yorgan altına saklanabilirim. 

"Umudum dağ gibi, düşlerim cennetten, şarkım yürekçe." - Olsa da, bir dalın kırılmasından, kem bir gözün yansımasından, sevdikçe uzaklaşmaktan, ürküp de bir bakıştan, darılıp da küçük bir istihzâdan , çekilerek kendime; küsebilirim. 

Ve sonra unutup da herşeyi, dökülüp saçılıp orta yere, kırılmış bardaktan su içerken yine , yeniden ; kırılabilirim. 

Uzak ve yeni bir yolda yalnız yürümekten, yürürken taşa takılmaktan, ellerimi göğsüme kavuşturup kendimden sakınmaktan, annemin gözündeki yaştan, pencere önündeki çiçeğin kurumasından, gecenin sabaha ulaşmamasından, korkabilirim. 

Bacakları kırılsa da çöpten bebeğimin, saçlarını tarayıp , yüzünü yıkayıp , sarı benekli elbisesinden bir prenses yapabilirim.

Yıkılsa da legolarım, tükense de umutlarım, hep de ve daima ilk günkü gibi sil baştan, sevebilirim.



50 yaşında hem uslanmaz, hem akıllanmaz, bir çocuğum. 100 yaşına da gelse büyümez benim ruhum...

.................

ferkul

29 haziran 2020
22.10

sen gittin ya




Şimdi sen gittin ya. Birdenbire, sebepsiz bir bulut gibi. Koyup da çayı şekerin yanına. Alıp da sesimi sırtına. Artık demlenir mi şarkılar, dile gelir mi akşamlar?

Şimdi sen gittin ya, kapı duvar. Ne sapı, ne anlamı var. Beklemenin ve özlemenin ise sadece, adı var.
Kuşlar kanatsız, menekşeler kokusuz. 

Artık, sonu gelmez kelimelerin. Satırlar başsız, öncesiz, sonrasız; noktasız. Cümlesi yok tek hecenin. 

Sen de gittin ya şimdi, hükümsüz kaldı şehir. Sözsüz ve şarkısız şiir. Gün de gece de, an be an sahipsiz. Pencere önleri renksiz.


"Kül ve duman. Ateş ve köz. Bir damla su ...

Ardında ne bıraktın?
Dönüp de baksana.

Gelip de görsene.

Sevsene..."

..............................

ferkul 

24 haziran 2020
20.26

Su durulur.



Bazen de susulur. Su durulur. Güneş doğmaz, dal yeşermez, çiçek açmaz olur. Dağ yerinde durur, yaprak bir yana, dal bir yana; ağacı bir deli rüzgâr savurur. Sorgusuz, suâlsiz bir sükûnet olur.

Hiç konuşmamacasına, söylemeyi unutmuş gibi, hiç geçmemiş gibi çoşkun sular üstünde bir köprüden, hiç duymamış gibi çağlayanı; susulur.

Kapanır hiç kapanmaz sandığın kapılar. Anlamsızdır duvarlar. Sanki ruhun; şarkısını unutmuş bir nakarat, isyankâr bir ezgi gibi yarım, tamamlanmaz olur. Döner durur bir plâk. Sözü cana, sesi öze, hecesi yüreğe dokunur.

Sonra bir yağmur yağar. Bir çiçek açar taş duvar arasından, kırmızı. Yanakların al, gözlerin geceye yıldız. Sızar yüreğinin tam ortasından bir ışık. 

Yağmur yağar, gün ışıldar.

Bahar olur.

........................

ferkul

22 haziran 2020
21.30

Sevmek güzel şey doğrusu

 



Sevmek güzel şey doğrusu. Göğün mavisini, bulutun beyazını, grubun kızılını. Denizin köpüğünü, kıyıya vuran dalgasını.

Ve yetinebilmek günden ve geceden çalınmış bir parça maviyle. Uzanmak sahile dübedüz, eğri giden yollara inat. Kapatıp da gözkapaklarını siyaha, dinlemek öylece dalga seslerini. Ve konuşmak içinden kendinle. Sorgulamadan ayrıştırmadan, hesapsız kitapsız; sevmek ànı ve kendini. Sarılıp da kucağına atılır gibi bir elinden diğerinin. Kavuşmak huzura. İnsansız ve yanlışsız.

Sevmek güzel şey doğrusu. Uzun uzadıya ve sorgusuz. Dingin bir düşünce, soyutlanmış bir ifade. Bütün renklerden arınmaktır bir de. Beyaza ve maviye bürünür gibi, baştan aşağıya bir elbise. Hiç çıkarmamacasına, yapışır gibi üstüne. Hem durultur, hem de çok yakışır. 

Sevmek, şiirdir. Àhenkli ve şarkılı, içinden ve derinden söylenceli.

Güzel şey doğrusu...


.............................

ferkul 

15 haziran 2020
19.30