HİKAYE
Kalemi aldı eline...Artık yazma zamanı diye düşünüyordu.Bir
hikaye. Belki bir başlangıç... Konu..? Yazarsam aşk olmalı, katışıksız sevgi,
umut kokmalı, şefkat ve huzur, diye düşündü... Mutlaka aşk olmalı, bir sevda
belki çoklu bir sevda masalı, başlangıçsız, sonsuz, öylesine dökülmeli
kelimeler, aşka doğru yol almalı....
Bir kız çıktı kalemin karşısına... Gözleri başka bir
kahvenin rengi... Hani her zaman yolbaşlarında karşınıza çıkıveren, bazen sokak
ortasında yanyana yürüdüğünüz, herkes gibi, bazen herkesten birkaç adım fazla
yürüyen… Saçları uzun, lepiska, derler ya, öylece akıyor omuzlarına,
dudaklarında bir masum gülümseme, bakışında sonsuz bir hüzün, yürüyordu
kafasında bin türlü hengame.Akşamdan kalan, dünden kalan bir iz düşüncelerinde,
yarınların endişesi... Öğrenciydi, sadece okulda değil, yaşamı öğreniyordu,
yaşamayı, insanı, bütün yaşamı boyunca öğrendiklerinin tersine bir hayat
sunulmuştu önüne… Tam bir şaşırtmaca tam bir kaos. Daha dün en yakın
arkadaşının bir yalanı yüzünden rezil olmuştu okulda. Saçma sapan basit bir
konuda bile ne kadar kolay bencilce yalan söyleyebiliyor bu insanlar diye
düşündü, neden bu iki yüzlülük, değer mi, kırmaya, kırılmaya, yarınlara
uyanabileceğini bilmezken, bu kadar kısayken nefes alabildiğin bir yaşamı
kirletmeye, değmeli mi küçük yalanlar, sahte yüzler, dostça bakmak varken, her
gülen göze kanmak daha iyi değil miydi, kanıvermek...
Annesi aradı o sırada, çabuk gel diyordu, gelirken ekmek
al... Baba yoktu, çoktan ölmüştü, o daha yedili yaşlarındayken kapamıştı
gözlerini. Hatırlamıyordu bile yüzünü, sadece çenesini eline alıp güzel kızım
dediği sesi kulağında kalmıştı.Babadan kalan maaşla geçiniyorlardı kıt
kanaat.Ama mutluydu, huzurluydu anne kız, küçük evlerinde, masum yaşamlarında, geçinip
gidiyorlardı huzurla.. .Annenin en büyük emeği kızının masumiyetiydi,
kirlenmemiş, kirletilmemiş iyi niyeti, en çok bu konuya titrerdi, kimseyi
kırma, kimsenin hakkını yeme, ah_ını alma. Öyle de yapmıştı hep, yıllarca iyi
niyetinden dolayı darbe alsa da bıkmamış usanmamıştı iyi_ yi oynamaktan.Daha
küçükken de herkesi kendisi gibi sanırdı,bu yaşa gelince de ümit etmekten
vazgeçmemişti, iyilik ve güzellikten yana her şeyden... Git gide yaş
ilerledikçe, yaşadıkça öğreniyordu insanlarla yaşadıkça insanlaşmayı, dışarıdaki
bildiklerinin tam tersine dönen dünyayı …
Hayalleri vardı genç kızın, önce bir mesleği olacaktı tam da
annesinin istediği gibi, belki bir bankacı, iş kadını... Rahat ettirecekti
annesini yaşlılığında. Sıcak sudan soğuk suya koymayacaktı ellerini.Belki
sonra, evlenirdi de, bana benzeyen biri çıkarsa karşıma, yalansız, katışıksız
severse, neden olmasın, diyordu.Neden olmasın?.. Yok muydu bu dünyada iyi niyeti
iş edinmiş, mutluluğu dürüstçe yaşamak olarak addetmiş biri... Vardır elbet.
Yorulmuştu, bir banka oturdu.Yürümek, iyi gelmişti.Okuldaki
hayal kırıklığının, arkadaşının yaptığının acısının üstüne.Her zaman zaten
yürümek ona iyi gelirdi,en ufak bir
küskünlüğünde, bir hüzünde yollarda bulurdu kendini… En son da hep bu banka gelir, oturur ve ferahlamış bulurdu kendini.
küskünlüğünde, bir hüzünde yollarda bulurdu kendini… En son da hep bu banka gelir, oturur ve ferahlamış bulurdu kendini.
Tam o sırada bir ses:
----Oturabilir
miyim...
---- Tabii ki, der
gibi işaret etti genç kız hiç yüzüne bakmadan...
Bilseydi bu
mutluluğun sesi, başını çevirip şöyle bir bakardı belki... Bakmadı,
kendi düşüncelerine o kadar dalmıştı ki, tam böyle bir anda karşısına çıkan
geleceği görebilirdi, kimbilir? ...
Ona benzeyen , dürüstlüğü kendine yaşam biçimi addetmiş,
yalansız, çıkarsız yaşamayı hedeflemiş biriydi yanına oturan ... Farklı olan,
yaşamıydı, öğrencilik çoktan bitmiş, hayata
adımını atalı yıllar olmuştu, bir yol çizmişti kendine, ve sapmadan,
şaşırmadan, düzenli ama sağlam yaşıyordu... Yalnızdı, arayışı çoktan başlamıştı
fakat, bulamamıştı çıkarsız, yalansız birini... Belki genç kızdan bir kaç yaş
büyük olabilirdi ama, farkı yoktu yaşamdan ve gelecekten beklentilerinin... Bütün
yaşamın boyunca sana benzeyen birini bulmak, karşına çıkmasını beklemek, ya da tam da''' işte bu O!'' diyebildiğin birini karşında buluvermek, öyle
birden bire aniden; bu kadar kolay olabilir miydi?...
Sıradan biriydi aslında... Herkes gibiydi ama herkesten
biraz fazla... Onun için de yıllar kolay geçmemişti, acılar, umutsuzluklar, hayal
kırıklığı... Artık mutlu olmak istiyordu, belki aşık olmak, yalnız sürdürdüğü
yaşamına bir arkadaş... Benim gibi olmalı, benden izler taşımalı ki, anlaşmak
mümkün olsun... Bunun için çıkmıştı yola o da genç kız gibi, kafasına takılan
düşüncelerle baş edebilmek, yoğunlaşmak ve çıkar yol bulabilmek için... Her
zaman adımların gücüne, yürümeye inanırdı.... Her adımda bir ümit, bir
gülümseme yerleşirdi dudaklarına, bu yolun sonunda, belki bugün, derdi hep yola
başlarken... Hangi yolun sonu, başından görülebilir ki?... Belki şu an, kim
bilir ?... Uzun uzun yürümüştü de bir sonuca bağlayamamıştı hiç bir
düşüncesini...
İkisinin de ''' O ''dediği kişiler bankta yan yana otururken
birbirlerinin varlığından habersiz,iki yabancıydı aslında, şöyle bir
bakıverselerdi birbirlerine, belki saniyeden kısa, an dedikleri o zaman
diliminde değseydi bakışları, birdenbire deryaya dönüşecekti belki çölleri...
Hangimiz sokağın kalabalığında yürürken, dolmuşta, parkta, markette, yanı
başımızdan geçen mutluluğu görebiliriz ki?...
Belki yazar, fısıldasaydı sadece birinin kulağına; o senin
mutluluğun, senin yolun, deseydi değerdi bir an seslerine sesleri, gözleri
karşılaşırdı belki, küçük bir merhabayla açılırdı bir kapı... Düşündü, elindeki
kalemi masaya vurup, mutluluk var olsaydı insanlar bütün sevgilerini, şefkatle
serseydi bir diğerinin önüne, yıpratmadan sevgiyi, yıpranmadan
yüreğini,verebilseydi her evde bir mecnun , her evde bir leyla nefes alırdı,
halbuki bu hayatın içinde ne bir leyla, ne ferhat görebildim dağları delebilmiş,
yol etmiş, aşkı için çöle düşmüş, dedi... Umutsuzluğu kalemine yansıdı ,
döküldü kelimeler aşksızlığa...
Bir sigara yaktı genç adam... Savurdu dumanını ters yöne...
Hiç bakmadan yanıbaşına, hiç değmeden sesleri kelimelere, kalktılar ikisi de
aynı anda, telaşlı... Aynı yönde yürüdüler bir süre, yine farkına varmadan
ötekinin... Kaderi değiştirebilmek bu kadar yakınken geçip gittiler yeniden
yaşamlarına doğru... Kimbilir, belki yıllar sonra bir kasım akşamında , belki
bir nisan yağmuruyla , belki öylesine sıradan bir günde kesişirdi yolları...
ferkul
27 kasım2011
02:00