Bu Blogda Ara

26 Ağustos 2019 Pazartesi

denklem




Aslında meşgalesi kendisidir insanın. Dışarıdakiler 'düşün_den kaçış. Her uğraşı saklambaç oynarken kendine sobeleniş.

Konuşurken, yürürken, bir kahveyi yudumlarken, dinlediğin sensin aslında, sesin kendisi değil, sustuklarımız bizi bizden eden. Aslolan da o, gerçeğin ta kendisi de.


Belki de içindeki sensin seni var eden. Dünyayı ve insanı anlamak da, anlaşılmanın yolu da önce kendini tanımaktan ve anlamaktan geçiyor sanırım .


Yoksa anlamsızın içinde mânâ arar durursun. 


Zorun zoru, bir denklem.


Çözebilen beri gelsin...
.




ferkul

8 ağustos2019
14.00

kar_larca

Şimdi desem ki, koşun, koşun!..


Pencerelere, balkonlara, dam başlarına, teraslara, yol başlarına, kaldırımlara. Koşun kuşların kanatlarına. Göğe bakın, yıldıza aldanın! Kayıp gitmesin ellerinizden yarın...
Koşun , koşun !... Kar yağıyor! Kar yağıyor!..


Lapa lapa , iri iri. Bu ağustos sıcağında ruha su, bedene serinlik. Dağ başlarına, ağaç kovuklarına, daldaki serçe kuşun gagasına, ak duvak saçıyor hüzünlü yürek yanıklarına.
Desem ki, su serpin kor olup ateş düşmüş köz yüreğe. Bir parça düş getirdim, düş saçtım orta yere. Mevsimindeyiz içimizdeki düşün. Mevsimindeyiz buza kesmiş sevdaların, tam da yakarışındayken kabul olmuş duaların.Tane tane dağılsın içinizdeki hüzün. 


Koşun , koşun, kar yağsın buram buram avuç içlerinize, kirden görünmez yüzünüze, yer açın merhamete, sevgiye !..

.

Üşür mü parmak uçlarınız?


.


ferkul
11ağustos2019
19.08

şiir ölürse


 


Bayram sabahı acı bir sürprizle karşılaştım. İki kuşum var; biri "şiir", biri "Şair". İki yıl önce bir öğleden sonra esti aklıma, gittim bir petshopa. Şiir hanım, deniz köpüğü gibi mavi beyaz tüyleriyle, hiç kırpılmayan gözleriyle, tutuk ve çekingen, bana bakıyordu, uzak bakışlarıyla en sıcak ve yalnızıydı. Seçtim, diğerlerinin yanında değil, uzaktan seyredenini hayatı. Seçtim dışı kuş, içi bende bir ben olanı... Adını 'şiir' koydum, bütün nesirlere ve öykülere rağmen


Önce Şiir' le başlamıştık yola, utangaç ve tedirgen edasıyla, odanın içinde bir oraya bir buraya kanat çırpışıyla renk katmıştı evime. Sonra yalnızlık Allah'a mahsustur dedim, hem de şairsiz şiir olur mu diye, bir de "Şair" kondurdum yanına. İlk başta alışamadılar birbirlerine. Sürekli kavga, tüy kanat ne varsa saçıldı ortalığa. Sonra bir gün baktım ki, muhabbetle ötüşüyor, yan yana iki aşık gibi paylaşıyorlar kafesten yuvayı.

Uyandım, çıktım balkona Şair bey öyle ötüyor ki sanki çığlık çığlığa. O da şaşkın besbelli. O da inanamış gibi, korkarak gagasına dokunuyor, tüylerini gagalıyor, sanki "kalk" der gibi, " Beni böyle bırakmasana"...

Baktım, Şiir hanım kafeste öylece yatıyordu.😯Baygın gibi gözleri kapalı.


İnanamıyor insan ölümlere. Kuşcağız da inanamıyor gibiydi. Acaba oturuyor mu diye baktım ki yok, kıpırdamıyor. Etrafında deliye dönmüş bir Şair.😯

Nasıl da hevesle almıştım onu hayatıma. Yalnızlığı yalnızlığıma kardeş olur, çocuklar da gidince kütüphaneye dönen evde ses olur, muhabbet olur diye düşünüp, nasıl da sevinçle getirip koymuştum odanın baş köşesine.Önce yadırgadı, kafes açık olsa bile uçmadı. Alışınca ötüşüyle, her bir tarafa kanat çırpıp uçuşuyla, pencere pervazında tünemesiyle, kafese girmek istemeyip perde arkasına saklanmasıyla, bizden biri olmuştu. Hatta bazen içtiğim çayın ortağıydı, yazdığım klavyenin yaramazı.

Şimdi Şair bey kafeste. Hiç susmuyor, sanki konuşup anlatıyor kendi kendine bir yas biçimi tutturmuş, gagası titremede. Yeni bir şiir gelir tabii muhakkak yanına da, her şairin yeni şiiri eskisinden güzel olmuyor. Ya da en iyi, en güzel şiirden sonrası müphem bir karanlık... Sanki bunun farkında. Yası gidene değil, yalnızlığına belki de.


Her ölüm zor elbette. Kuş ölünce, insanın yoldaşı, iç huzur sesi ölünce, sanki daha mı zor nedir?


Şairin şiiri ölürse ne olur?


Acaba yaşar mı ki...?
.


ferkul

11 ağustos2019
10.21




sırada

Plâk takıldı.
Bu şarkı hiç bitmeyecek.
Döne dolaşa
Yana yakıla
Hep söylenecek
...



Sıradaki?..


.

ferkul


Görüntünün olası içeriği: açık hava ve yazı

suya vurulmaz perçin!





Kırk yıl çamaşır suyuyla yıkansa temizlenmeyecek ruhlar bilirim. Elinde toz süpürgesi, halının altına altına süpürüp kiri pası, kendini silen kadınlar da. Çocukluğu elinden alınmış boyalı eller de. Pencere önünde gözleri uzak, analar da bilirim, beklemeyi yol edinmiş. Saatlerce kaynayan çaydan nasibini almayanlar da. Demli çaya şeker yakışsa da, şekersiz yudumlayanlar da.

Yine de düşmüyor çamaşır suyu elimizden, süpürgeyi de tutturmuşuz ölesiye başucundan.
Ne kadar odun ateşlesen tütmez baca, yanmaz ocak. Ne kadar susarak bağırırsan bağır, sağır Sultan bu, duymayacak! Nafile, boşa uğraşma, testi ha kırıldı, ha kırılacak. Su, tutmayacak. akacak. Tutsa da , tadında kalmayacak tuzu aşın, ekmeğin, suyun.
Ne demişti şair: "suya vurulmaz perçin!". Kendini akışına bırak.


Ki, bilirim söylense de boştur kimi zaman, söylenmese de bazı kelimeler. Bazen noktanın virgülden anlamı çoktur. Ki, bir nokta olmanın mahareti, onca cümle arasında zordur.

Ruhların temizlenmesi ancak O'nun isteğiyle olur...
.

ferkul

16 ağustos 2019
02.37

sevmek



Sevmek düşlemektir ,
Gökyüzünde bulut olmayı.
..

Aynur Çoban Karakaya, Öznur Eren Ka

?

Farkettim ki, en fazla üç gün acının ömrü. Daha çok kırılıyor, daha çabuk parçalanıyorsun ama, artık daha az sürüyor kalp kırığı acısı. Yaş ilerledikçe daha fazla umursuyor, umursadığını da daha az sürede eskitiyorsun. Eskimek ve eskitmeye karşı ne kadar yaralıysan da, yaranı kendin kurcalıyor, kanatıyor, hırpalıyor ve yalnızca kendin sarabiliyorsun.Gardını almış pusuda bekleyen bir boksör gibi.

Yara da ve sarma da ustalık işi.
Yara da sen, yâren de sen, saran da sen.
Başkasına ne hacet?


Sen bu işi başarıyorsun...
.


ferkul

2 ağustos 2019
02.31

yıldızsız




Bazen yıldıza gerek yoktur. Bir tek ay, tek başına yeter, geceyi aydınlatmaya.

Ve bazen geceye ay olursun farkında olmadan. Aydınlanır ruhun. Huzuru sükûtta bulursun.
Ne saklanır, ne bulunur, ne kaybolursun. Apaçık ortada , göğün tam orta yerinde durur, izlersin.

Kim sende ne kadar, kimde sen ne kadarsın?
.

ferkul

18 ağustos 2019
03.45

hiçbiri de, hepsi de


Hepsi hepsi
Bir kırık çay bardağı
İçtikçe susadığın
Hayattan anladığın
Yaşadığını sandığın
Yılların toplamı...



Hepsi hepsi
Kırılmış
Parçalanmış
Kalpler durağı..



.


ferkul

yaşa bakar mı?

1 yaşımda olsaydım; ayrılmazdım annemin memesinden. Kokusunu çekerdim içime, başka kokulardan bîhaber. Sadece onun gözlerine bakardım, sadece ona gülümser, başka insanları görünce, dokunan elleri iter, yine korkar, ağlardım. 

5 yaşımda olsaydım; yine evcilik oynamaz, konuşurdum ağaç dallarından yapılmış bebeğimle. Kardeşlerime sarılırdım hiç incinmeyecek gibi, masumiyeti hiç kaybetmeyecek gibi, saf ve temiz, kirlenmemiş bir sevgiyle, gülümserdim.

10 yaşımda olsaydım; yine Kemalettin Tuğcu kitaplarını okur, yine öğretmen kitap istedi diye kandırırdım babamı, hikaye kitaplarını doldururdum koltuğumun altına. 

Ders aralarında yalnız başına okulun etrafını dolanan kız yerine, ip atlayan, koşan ve hiç düşünmeyen bir çocuk olurdum. Katılırdım elma şekerinden nasibini almış, yüzünde göz izi olmayan çocuklara. Kimbilir belki zilleri çalar çalar kaçardık da mahallede. 


20 yaşımda olsaydım; şiir okuyup ezberlemektense, şiirin içinde olup yaşamayı tercih ederdim. Koltuğumun altında taşıdığım kitapları kenara koyup yaşıtlarım gibi gülünmeyecek şeylere kahkahalar atardım, annemin kızacağını bile bile. Çünkü annem; " kız kısmı yüksek sesle gülmez " diye çok kızmıştı bir keresinde. Olsun, gülerdim onsekizlik dişimle, sonuna kadar. "Gülmek gibisi var mı be anne, haydi birlikte kahkahalar fırlatalım gökyüzüne, elalem kahkaha görsün, tek gülelim, yeter ki" , derdim . Süpürgenin fırçasını yemeyi göze alarak hem de😊.

Daha çok dua eder, daha çok yakarırdım yaradana, önümdeki yılların teslimiyetiyle daha çok dilek ve hayal kurar, umutla beklerdim geleceği. Bıkmadan, usanmadan dilerdim, sevilen sevenin isteğini geri çevirir mi?

30 yaşımda olsaydım; daha bir tartardım hayatı, affetmeyi yine bilsem de, ikinci şansı vermezdim kimseye. 50' sinde pişmanlık yaşamamak için, nasılsa affeder, nasılsa kıyamaz diye, kırılmazdım. Bir milyonuncu kez yeniden başlamazdım kalp kırıklarını toplamaya.
40 yaşımda olsaydım yine, yine, yeniden yazmayı seçerdim, sorgulamaktansa hayatı, sade ve yalın, yazmayı. Bu defa huzuru yazardım, merhametin insana ne kadar yakıştığından, çayın yanına şeker diyerek eklenecek gerçek dostlukların güzelliğinden de bahsederdim belki. Denize kıyısı olan mavi bir dalga da olurdum , kimbilir? Pencere önünde bir çiçek olmaktansa, çiçeğe konan bir kumru olurdum belki de. Daha çok mutluluktan bahseden, sevgiye ve aşka dair, safiyet yüklü yazılar, günlükler, şiirler kuşatırdı dünyamı.
50 yaşımda olsaydım. Daha çok inanıp daha çok kanabilmek isterdim insanlara.20 yaşın masumiyetiyle aldanıvermek sıcak bir merhabaya. Kurutmamak çiçekleri dalında.Kin birikmemiş bir kaç kalp yeterdi aslında. Eskimeyi bilmeyen yüreklere serperdim umudu, ağarmış saçlara, kırışmaya yüz tutmuş yüze inat.

Şimdi, 51 yaşımda. 51 kez biriktirdiğim taşları birer birer yürüdüğüm yollara döşüyorum tek tek. 51 kere değil 80 sene de yaşasam yanıldıklarımı yeniden ve hep yine yanılarak , yaşadıklarımdan öğrendiklerimle aynı "ferkul" olurum sanırım.


Yaşa/ma/mışlığı sorgulamaktan öteye gidebilmek isterdim aslında ömür kalırsa yaşanacak günlerde. 


Hayatta pişmanlıklara yer yok.Yaşadın mı günahıyla sevabıyla barışık yaşayacaksın kendinle. Önce kendini seveceksin. Kendini bileceksin. Merhameti ve sevgiyi, yaradanın emanetini toprağa eker gibi, bütün taşıdığın yıllara, yürüdüğün yollara, serpeceksin. Tek tek, usanmadan yanıla yanıla yanılmamayı, yaşadıkça sevmeyi , sevdikçe yaşamayı çözeceksin.

Sonrası?...


.

ferkul


2ağustos2019
02.18

yaşamak

Sabırla, yutkunarak
Bir sancıydı yaşamak. 


Söylenmemiş
Bütün sözleri tükettik
Susarak.


Şimdi
Çekilebiliriz.

.

ferkul

düş/ün/ce

Ben kendime bir düş kurdum
Düş değil de umuttu
Gökte mavi buluttu.



Denize sıfır, bahçeli
Zeytin dalı, gül bahçesi.
Mis kokulu, şelaleli...



Kendim kurdum
Kendim bozdum.



Durdum, baktım bahçeye
Kanadından vurmuşlar bir serçeyi
Yok kimsenin kimseye
Verecek bir eli.



Kendime kızdım
Darıldım
Küstüm, oynamadım
Sarıldım...



Düşü de
Kendimi de
Unuttum...

.


ferkul

23 ağustos 2019
22.40

7 Ağustos 2019 Çarşamba

yıldız kayması






Balkonda oturuyorum.Yanı başımda fesleğen, nane, biber ve domates saksısı. Dokunuyorum, duyuyorlar, kokusu sarıyor geceyi fesleğenin. Çiçeklere ve bitkilere dokunmalı. Çünkü onlar da dokunmadan kokmuyor, konuşmadan meyve vermiyor .
Sevmeden büyümüyor. 


Sadece bir kaç gün yoktum aslında. Kurumuşlar, konuşan olmayınca. Biberime bakıyorum, ayıklıyorum taşa dönmüş yapraklarını. Bu kadar mı çabuk pes ettiniz diyorum, öyle hemen pes etmek var mı?


Bir kaç dalı kalmış tutunacak, bir de gövdesi, direnecek. Yine de umutla her gün suluyorum, kurusan da diren diyorum, sıcağa, güneşe ve susamışlığa. Vardır muhakkak yeşerecek bir dalın daha?

Balkonda oturuyorum. Elimde çay, bilmem kaçıncı şekersiz bardakta. Yudum yudum içiyorum, gözlerim karşıdaki çam ağaçlarında. Sonra gökyüzü, nasıl da sessiz bir arkadaş yalnızlığıma .

Balkonda oturuyorum. Otomobiller geçiyor, renkleri hiç bir birine benzemeyen, modelleri sınıfsız. Sonra bir tramvay sesi, içinde oyuncak bebek gibi görünen kadınlar, erkekler, çocuklar; uzak ve zararsız. "Hep böyle kalsanız". Duymuyorlar, el sallamak da gelmiyor içimden. Hızlı bir film şeridi gibi, akıp gidiyorlar önümden.


Şimdi tam da şimdi, bir motorlu hızını alamadı, keskin bir fren sesiyle, kırmızı ışıkta durabildi sonunda. Bu kadar hızlı gidecek ne vardı diyorum, bu kadar mı kolay kendinden vazgeçmek?


Balkonda oturuyorum. Bir uçak geçiyor başımın üstünden, yıldız kayması gibi. Ne kadar da uzaksın uçak? Pencerenden buluta dokunmak mümkün mü acaba, nasıl içinden geçiyorsan gecenin, nasıl süzülüyorsan gökyüzünde, beni de götür. 


Kuş olup uçmak istiyorum. Bilmediğim uzaklar beni çağırıyor.

Sonra düşünüyorum.
Düşünüyorum. 



Bir yıldız kayıyor, şaşırıyorum." Yıldızsan samanyolunda, direnmeli, kaymamalı" . Bir kumru konuyor balkon demirine. Bakışıyoruz. Gözleri kahve kokusu gibi. Kanatlarında özlem.

Gülümsüyorum. 


Balkonda oturuyorum. Bir yudum daha çay içiyorum. Soğumuş bardaktan anlıyorum.
Bir kere soğudun mu herkesten, bin bir kere incindiysen, balkonda otur , demliğin altını ateşle.



Balkonda oturmak iyi geliyor.
.
Sizin balkonunuz var mı? Çay kaynıyor mu ocağınızda?

Sizin de gökyüzünüzde kuşlar uçuyor mu?

Hiç yıldızınız kaydı mı?


.

 
.
ferkul

ööyle

Öyle yazıyorum.
Öyle yazıyorum.
Öyle yazıyorum.

Kendi kendime
Öyle
Yazıyorum.



Bana beni anlatıyorum.

Öyle yazıyorum.
İçimdeki beni
Susturamıyorum.


Yazı beni
Ben yazıyı
Tanıyorum.
Anlatamıyorum.
Bazen ben bile beni
Anlamıyorum...

Öyle
Yazıyorum.
Halbuki dilim lâl
Elim kolum bağlı
Ko /nu/şamıyorum.


Öyleyse niye yazıyorum????...


.

ferkul

.



Bir yerde herşey yalan, bir yerde hepsi gerçek. 
Bir kurgu gibi, yaşaya yaşaya öğrenilecek.

Yanıla yanıla, yine , yeniden hep yek ve tek
Çay, kaynadıkça

İnsan, yaşadıkça demlenecek.


.

ferkul

6 Ağustos 2019 Salı


saklan



Yüzünü kalabalığa karıştırma.
Alışırsın, yorulursun.

Yük olur ağaç dalları
Kuş olup da konamazsın.

Ağırdır kaldırım taşları
Sayamazsın.

Elin yüzüne karışır
Kalabalığa alışır.


Bakarsın aynaya
Tanıyamazsın.


.

ferkul

kayıp

,

Sildim
Bütün sevgilerden tek heceyi,

Bundan böyle
Yok saysınlar adımı.

Sevdalar ayıp.

Sırtımı dönüp düşlere
Pılı pırtıyı toplayıp
Kendime dönüyorum.



Kimliğim kayıp.

.

ferkul

kalem_lik



Belki de yazmak
Fışkırmasıdır kayalıklardan
Coşkun bir şelalenin.
Alabildiğine özgürlük!
Olabildiğince serin...
Ve haykırmak gibidir sükûta
Biraz da isyandır , yalnızlığa
Hem içten hem de derin.

.

ferkul

Zordur

Zordur, düz bir çizgi üzerinde yürümek sırat köprüsünden.Yalın ve yalnız adım adım sürüklemek ayaklarını. Ve düşmeden çizgi çizgi, fersah fersah yılların içinden geçip gitmek. Bir filmin hızlı sahnesinden geçer gibi, izlemek dışarıdan hayatı.


Zordur zemheri ayazından çok ağustos sıcağında üşümesi parmak uçlarının. Sıcak bir merhabadan mahrum yürek aramak boşuna, yalansız, dolansız. Temiz bir yüz aramak masumiyetle, imkânsız. 

Düpedüz bir çizgide inceden inceden, hüzündür en çok ellerini, kollarını bağlayan.
Zordur, mevsimsiz gülüşlerin kucağında sükûnet. Ne tarafa baksan gurbet.
Ne tarafa baksan hasret... Nereye gitsen sen!..


Zordur , doğru yolda yürümek. Seni senden alır da geri vermez bir türlü geceler. Sabaha varmaz karanlıklar. Aydınlığı unutursun. Unutursun unutulmuşlukları, canından can koparmışlıkları, dostu , düşmanı, yâri, yareni. Vefasızlığın adresi belli mi?

Bağrında bir yumruk acısı dil , göz göz yalnızlıklar ...

Zordur, seni senden alan bütün yol çizgileri. Dönüşü olmayan sokaklar geri vermez hayalleri..



Gün ışır.


.

ferkul


3 ağustos2019
03.56