Bu Blogda Ara

17 Kasım 2021 Çarşamba

Şimdi durgun bir su, yüreğim

 Sonrası meçhûl bir martı çığlığıydı.

Yakışıksız ve çirkin.

Gün batımı kızıllığında hapsoldu gülüşün. Bir rüzgar, bir dalga sesi, biraz köpük coşkunca. Süpürdü yılları.


Şimdi durgun bir su yüreğim. 

Çok köprüler yıktım sen silineli yadımdan. Sayısızca yitirdim gözlerinin rengini yıldızsız akşamlarda. Kayıp gitti, gözümden ve gönlümden düşen yaşlar misâli. Eskidin, taş duvarlar arasında ezik ve renksiz bir harebe gibi, yıprandı yüzüm.  


Şimdi, ara sıra geçip gidiyorsun önümden, ıssız yol kaldırımlarında savrulup giden bir son bahar yaprağıymışcasına, bîhaber olan bitenden...


Acısı içimde, ahı yüreğimde saklı, lime lime koparıp da ciğerimden, sökün eden öksürük gibi tükendi sandığım, Sen...  

Ne re de sin?


Yeniden nükseden bir hastalık gibi. Ateşleniyor başım, döngüsü taştan ağır. Zehmerî soğuklarıyla başedemez oldu parmak uçlarım.


Üşüdüm. ..


Sahi adını nereye koydum? Hangi gizli yol taşlarının arasında düşürdüm gözlerini?


Unuttum...


.........................................


ferkul 


6 Kasım 2021

13.16


Hüzün benim ikinci yüzüm

Sahi ya, 

Gökyüzü bu kadar, güzel miydi?


Bugünün gülümse nedeni.🙂

Hamd ve şükürle...


Teşekkürler İbrahim Nanecioğlu 

Teşekkürler nnchaber...

https://www.nnchaber.com/bucakli-hemsehrimizden-2-kitabi-icin-imza-toreni-7790613-haberi

İmza gününden




 Sizin 'ferkul'unuz, dün 'fatma erkul', idi. 

Gün yüzü görmemişliğini güneşe serdi, insan içine çıktı.🙂


Ne güzel bir imza günüydü. Valisinden, belediye başkanına, tanıdık tanımadık en az 100 kişi davet etmeme rağmen, çok az kişi geldi. Ama öyle güzel yüreklerle, bir avuç kişiyle, koca dünya olduk ki, akşam eve gidince "böylesi mutluluk anca bu kadar olur", dedirtti.


"Hüzün Benim İkinci Yüzüm''ü, hep birlikte, şiiri en dipten ve ciğerden okuyarak, yaşadık . Mutluluğu , sevinci tattık. En az 35 yıldır görmediğim Abdurrahman Taş öğretmenimle gururu ve onuru, Mehmet Ali Akçinar şairimle şiirinin o coşkulu kırmızı rengini, Seda Atalay , Suna Türkmen Güngör ve Fadime Bütün Atasay ile dostluğu vefâyı, yürek dostluğundan asla ödün vermeyen hepsi ayrı ayrı değerli öğretmen arkadaşlarımla ve okul müdürümüz İsmail Ulusoy ile, neş'eyi ve gururu, sevgili , candan velilerim ve öğrencilerimle paylaşmanın sevincini ortaya döktük, açıldık, saçıldık. Her birimiz bir 'yüz' oldu, 'hüzün'den ve 'Yüzüm'den şiirler okuyarak ayrı ayrı mutlu olduk.


Günü desteğiyle programlayan, katılımıyla ve şiir aşkıyla coşturan kardeşim Mukaddes Erkul 'a, mekânıyla , emeğiyle yanımda olan velîm Ayşe Doğana , benimle birlikte mutluluğu paylaşan herkese teşekkür ve minnetle...




Sen Gelsen...

 İnsan kendi yazdığı şiire de ağlar mı?

 Dokunur mu böylesine bam teline? 

 Böylesi sızlatır mı ta ciğerden kalbe müziğinden sesine, ezgisine, satır araları. Sızar mı acısı şiirin kulaktan yüreğe ? 

 Recep Gencay , Sitare Yıldızlı Şiirler , yorumuyla anca , mümkün... 

 Şiiri ayağa kaldıran adam...🙂 

Teşekkür ederim, Recep Gencay ... 






Sizin okumalarınız , ayrı bir onur, ayrı bir özel...

Şair ölümü , rüzgârın sükûtu, ağaçların haykırması gibidir ...

 " Sevgili

     En sevgili

            Ey sevgili...

  Uzatma, dünya sürgünümü benim..."


 Önümüz toprak, ardımız kalem, 

ne söylesek, ne yazsak, ne yapsak, ne yaşasak da, sonunda ölüm vardır.


SEZAİ KARAKOÇ...😢sürgününden kurtuldu.


 Bizim gurbetimiz, hangi batan güneş altında, hangi kırık dal üstünde, kim bilir?

Aynı dönem ve dünyada, onunla aynı zamanda nefes almış olmak da, bir onurdu.


Allah'tan rahmet diliyorum...😢


1 Eylül 2021 Çarşamba

Bir yolculuğa çıksam

 



Bir yolculuğa çıksam. Dağlar, tepeler, düzlükler, ovalar. Ağaçlar, yeşil çayırlar. Otlar üstünde keçiler, oğlaklar. Alabildiğince mavi, bulutsuz bir gökyüzü. Olabildiğince konuştursam sükûtu.
Sonra yeni bir mevsim. Gülen yüzler, yalansız gözler, mahçupkâr aynalar, düş dokunuşu. 
 
Bilmediğim yerler, görmediğim hiç konuşmadığım insanlar, bakmadığım semâ, duymadığım kuş şarkıları. Dokunmadığım çiçekler. Kurumayan güller. Koklamadığım hava, almadığım nefesler, gülümsemediğim sabahlar. Kaymayan yıldızlar. 
 
Bir yolculuğa çıksam, gitsem, gitsem, gitsem...
Gitsem...
 
Sevsem, hiç pişman olmadan. Tek fincanda kahve, bardakta çay, masada menekşe kokusu. Salkım söğüt altında uyku. Çıkınımda hesapsız saatler, düşüncesiz, tasasız, endişesiz . 
 
Yormayan yıllar, kıvrımsız yollar, ayrımsız sevgiler. 
 
 
Bir yolculuğa çıksam
Dönmesem, kalsam.
 
.................................................
 
ferkul
 
30 Ağustos 2021

17 Ağustos 2021 Salı

Yazmak-sa




 Randevu almak için kuaförü aradım. Uzun zamandır gitmediğin ve görüşmediğin birine " kendini nasıl tanımlarsın ?"-ı yaşadım.

"Sürekli beyaz şal takan, kararsız ve hep telaşlı, dalgın ve  yoğun,  fatma erkul",  yeterli olmadı gibi.🙂

Biraz uğraştan çok sonra : "ha, kitap yazıyorsunuz, şimdi hatırladım",  dedi.❤

Yazmakla, anılmak, böyle hatırlanmak, hoşuma gitti. Ne yalan söyleyeyim, bu kadarı yetti. Belki yaşam hedefim olduğundan, belki yazmakla yaşamak arasındaki o ince çizgiden geçip de, rengini bir konuşmada görmek , bunun adı.

Belki de bir rüzgâr esti de geçti diye, dünya devrilip yıkılmış kadar hüznü yaşayabilen birinin, küçük bir serçe kuşun havalanışıyla mutluluğu.

Yazmak, böyle şey sanırım.

İsim-cisim, yüz-benlik, sarışınlık-esmerlik,  çirkinlik-güzellik,   değil.

 Bizi duygularımızdan tanıyan,  satır aralarımızı yakalayan, yolu sevgiden, merhametten ve şiirden geçerek kuştan kanatlarımızı  kırmayan

Beri gelsin...


..........................................


ferkul


17 ağustos 2021

12.45

14 Ağustos 2021 Cumartesi

sevmek

 



Zaten birini seni sevsin diye sevmezsin ki. Sen seviyorsun diye sevmez kimse seni. Öylece, karşılıksız ve beklentisizdir sevmek. Kendince, sorgusuz, suâlsiz ve biteviye. 
 
Yağmuru seviyorsun diye damlamaz sular ellerine. Parmak uçlarına konmaz avucunu açsan da. Seyretmek içindir bazen her yağmur damlası. Seyretmek ve ıslatmak için toprağı. Yeşertmek ve diriltmek, kuru fidanı. 
 
Sevgiyi kalbe yerleştirenin, sevimli gösterip sana seni inandıranın vardır bir bildiği. Öyle kolay herkesi, herkese sevdirmez kimseye kimseyi ''O''. 
 
İnsan işi değildir nedenini ve niçinini çözmek, Ayrımsamak ve ayrıştırıp özümsemek de, sana göre ve senin için değil..
 
Sabahın aydınlığı ve nuru, gecenin kayan yıldızında. Her ışık, aydınlatmaz ruhu. Bahânesi aşktır dünya ve ahiret rayihâsını işitebilmenin, merhâmetin ve şefkâtin. Kanayarak ve kana kana, yoksa içilir mi bunca bulanık su?
 
 
Kısacası azîzim, sevmek bir kuş uçurmaktır gökyüzüne, coşkulu. Dönse de senindir, dönmese de sende.
 
 
Sorgusuz ve suâlsiz, biteviye. 
 
Adı sevgi ise.
           Öylece....
 
........................................
 
ferkul 
 
11 ağustos 2021
23.17

7 Ağustos 2021 Cumartesi

U'yandık..




 "Bahanesi yok sevgileri katletmenin. 

Mazereti yok, affı yok, mağfireti hiç yok, kulun hakkını, âhını alanın.  Hükmü yok,  yâr deyip de yar olanın. Yeri mekânsız, göğü renksiz, mazlûmun gülüşünü çalanın"


 Demiş idim.

         

         Gün aydı.  Artık  bugün,  yarın.

                U-yandık.


........................................


ferkul

Sen unut beni...

 Usta yorumcu Recep Gencay  'dan,   

  ve "Pencere Önü Çiçeği "isimli kitabımdan


    "Sen unut beni"

                    Adlı yazım...


Onur duyarak ve sonsuz teşekkürlerimle.


(Şimdi, bayram oldu...🙂)



Önemli...





 Bir "günaydın"  gülümsemesi

Bir parça sevgi

Yalansız, dolansız 

Bir samimîyet, dostça

Biraz şefkât, hilesiz 

Bir gökyüzü, mavi.


Kanat takıp aşka 

Esen yelden, yakıp yıpratmayan güneşten

Bir selâm,  uçan kuşa.


Bir fısıltı gaipten

Gelecek güzel günlere

Biraz renk, bir ışıltı

Yüze nur, ruha huzur 

Bir duâ, yürekten.


Herkese lâzım...


............................................


ferkul


22 temmuz 2021

11.54

Geçiniz...

 



Geçiniz.


Şekersiz ve balonsuz bayramları, vıcık vıcık akrabalıkları, sahte dostları,  cılkı çıkmış aşkları. Almadan vermeyi bilmeyenleri. Üç kuruşa kardeşliği, bir bedene bir nefsi değişeni. Yılları ve günleri merhâmetle ve şefkâtle doldurmayanı, sevgiyi  parada ağır, yükte hafif taşıyanları, gecesi gündüzüne eş olanı,  bir selâmı çok görüp , iki kelâmdan ötesi cümle konuşamayanı.


Geçiniz, efendim. Geçiniz. Hiç birine değmesin gözleriniz. Sevdâdan ve dostluktan, kardeşlikten ve vefâdan bîhaber olanları, yüreğinize bile değdirmeyiniz.


Varsın,  dağ başında yek ve tek,  bir ağaç, okyanusta yelkeni kırık,  bir sandal olunuz. Dallarınıza konmasın kuşlarınız, bir simite tamah etmesin balıklarınız.

Siz  size, benliğiniz  kendinize, yetersiniz.


Geçiniz...


.........................................


ferkul


25 temmuz 2021

21.15

Sabır...

 


Elinden bir şey gelmiyorsa, olana, olmuşa, olacağa, 

Dua et.


Ah ile vah etmenin anlamı yok, sitemin ve kavganın tezahürünün de ederi yok.

Tevekkül et. 


Bazen bir bakış, bazen bir sözle yıkılır insan. Bazen sevdiğine pişman olursun, bazen de sevmediğine yanarsın. Bazen bir duyguyla da felâket yaşanır. Bazen de böyle  birdenbire apansız dört  bir yanın alev alev bir  yangın, bir  afet. Dünya yıkılmış da, altında kalmış gibi.


Bir kuşun öldüğüyle ölür,  dalından düşen yaprağa takılı kalır bakışın. Yanan, küle dönen umuttur, orman değil.  Alev alev ateşler şelâle gibi durdurulamaz,  bakarken kör olur gözün. Onca hayvan, onca canlı yanıp dururken seyretmenin çaresizliği tanımsız, harfsiz,  kelimesiz. Alemin acısıyla, ezilir, parçalanır için.  


Aslında tamı tamına yokuş aşağı yuvarlanmaktan ibarettir hayat dediğin, tırmanmaktan  değil.


Bazen gece, bazen gündüz . Bazen ateş, bazen kor. Biraz kül, biraz duman.


Dünya, bu. 


Sabır et.


..................................................


ferkul 


6 ağustos 2021

15.26

Lâzım


 Hiç bir ideoloji ve zihniyet kendini, masum insanların, hayvanların, dilsiz dudaksız ağaçların bitkilerin ve toprağın zûlmüne haklı gösteremez .


Şiddetle kınıyorum. Çok üzgünüm. Olanları esefle , endişe ve hayretle  izliyorum. Bu çağın, bu dönemin insanı olmaktan utanıyorum.


Yaşamış olduklarımız kader değil, kendi elimize tutuşturduğumuz ateştir. Ellerindeki ateşin bir gün kendilerini yakacağını  hiç mi düşünmezler? Mazlûmun ahının  çıkacağını, niçin bilmezler?  


Bunca zulmün müsebbibî  her kimse ve hangi siyaset adı altında yapıyorsa,  kimin piyonuysa, azcık ruhunu konuşturmalı.  

İdeoloji de bir yerde vicdanla sorgulanmalı, azıcık  akıl ve kalbi konuşturmalı. Böylesi  ateşi tutuşturan insanlıktan çıkmış, ucubedir. 


Allah korkusu ve sevgisi  , herkese lâzım.  Düşmana da, dosta da. 😥😢😰


.......................................


ferkul


2 ağustos 2021

19.33

Alt üst

 


Yıkıldı dağ taş, bırakmadı yerinde

Devr-i âlem oldu da üst üste

Şöyle bir haykırmadım ortalığı yıkarcasına


Yelkensiz gemileri yaktım  okyanusun orta yerinde

Hayâller alabora.

Yıkadım,  p/akladığımı sandığım kirli ellerimi

Acı sularda


İçim bir sessiz çığlık

İçim bir sessiz çığlık

      Yalnızlığım bin yıllık. 


Taş üstüne  taş 

Kahır üstüne kahır 

Saç üstünde baş

   Kimsede kalmamış insanlık .


...............................................


ferkul


31 temmuz 2021

12.56

alev...

 


"İçimiz bir yangın yeri"
Der dururken, şimdi
"dışımız da alev alev.!.."😥 "
 
 
Bu kadar kötülüğü anlamıyorum, anlamak da istemiyorum. Onca insan, onca can. Karıncasından, sineğine, börtü böcekten büyük baş küçük baş hayvanlarına, kuşlara, hele de serçelere, nasıl kıydınız?
 
 
"Olur mu ya, olur mu ? Bu kadar da 'kötü' olunur mu?" dedirten çok olay yaşadım elli üç yıllık hayatımda. Kötülüğün de çeşitleri varmış, gördüm. Azı-çoğu, eksiği-fazlası, damla kadarı, şelâlesi, yağmuru, tufanı. Bu, çok çok insafsızca. Kelime bulamıyorum. 
 
Merhâmet, herkese lâzım. Şefkât de. 'İnsan' olmak, 'iyi' olabilmek, herkesin harcı değil, yaşadıkça görüyor ve ürküyorsun. O yüzden yalnızlaşmıyor muyuz? Kapılarımız bu nedenlerle dışarıya kapalı değil mi?
 
Şimdi kapılar da yanıyor😥
Bunca "kötülüğü", yapıp da nasıl yaşanır ki?
 
 
Nasıl yemek yenir, konuşulur, yüzüne nasıl bakarsın sevdiklerinin? Nasıl kaldırırsın başını, gökyüzüne? Sığınacak, el açıp dua edecek bir 'Rabbin', olur mu? Gözün yere düşmez mi, boşluğa takılmaz mı kelimelerin. Nasıl uyur, nasıl uyanırsın, nasıl ciğerin sızlamaz ki?
Kendine 'seni', nasıl savunursun?
 
Hangi gerekçe, 'seni' paklar, hangi mazaret seni 'senden' koruyabilir?
 
 
Anlamıyorum.
Anlamadım.
 
Anlamayacağım...
😢
...................................................
 
ferkul
 
30 Temmuz 2021
11.17

21 Temmuz 2021 Çarşamba

bayram

 
 
"Bayramın bayram gibi
Her günün bayram gibi"
olması dileklerimle. 
 
........................
 
ferkul

 

19 Temmuz 2021 Pazartesi

Sonra yüzüm diyorum, yüzüm hep düşsüzlük ülkesi.

 


Gün akşama döner
Bölünür bin parçaya geceler
İçimden bir ayrılık geçer
Aşka bürünür heceler.
 
Bulutsuz bir mavi, mavisiz bir gökyüzü. Ayıklayamam, taşıyamam bu hüznü. Dokunur ellerime, ayaklarıma. Sancılanır, uyumamam. Bin dereden su getirsen, kanamam. Susamışlığım bir dünya. Kaldıramam. 

"Hep o yolların suçu,
Hep o. Sevdâ kokusu". 
 
Savruluşum aşka.
Şaşkınlığım bir başka. 
 Hayretler içinde, yana yakıla, tutunamayışım gelir aklıma, kalmışlığım bir başıma. Geceden değil, aydan, samanyolundan hiç değil, hepsi hepsi bir meltemdi, esti, geçti. Sitemim kayan yıldızdan yana . Arzuhâlim, nedâmetim, şikâyetim, bendime, yaslanmışlığım, bana. 
 
Öyle bir boşluk. Böylesi içmeden sarhoşluk.
 
Yapışır üzerime, aldanmışlığım,
Yıkılışım, dağınıklığım.
Saçım başım duman
Ah yâr, Ah yâr, el aman!
 
Utanırım aynadaki suretten.
Uzanıp tutasım gelir, kendi yüreğimden. Gözyaşlarını öpesim. Sessizliğim bir uçurum. Söyledikçe düşüyorum. Sonra yüzüm diyorum, yüzüm hep düşsüzlük ülkesi.
 
Ah sevdâm, yanası, yakılası,
Yıkılmayası, dönesi
Kanlı bir hançer gibi, bırakıp gittin beni.
Şimdi kim toplar, yıkar, kurutur seni...
 
 
..........................................
 
ferkul
 
14 temmuz 2021
14.35

14 Temmuz 2021 Çarşamba

"MUTLU ŞİİR ", yoktur

 


Size bir kaç neşeli şarkı sözü yazmak isterdim. Şöyle, nakaratında " Angara'nın bağları kurumadan, Halime dallarını bükmeden, gaydırı gobbak Cemile'nin gidişinden deli olanın söylediği türküler, evlerinde lambaları yananın, göz göz olmuş ciğerlerinin kanadığı ", gibi.
 
Bir kaç şiir, bir kaç mısra, beni bu havalar mahvetti gibi. (En neşelisi🙂 buydu. Dahasını bulamadım, siz bulursanız kolaysa, yazın...)
 
"MUTLU ŞİİR ", yoktur arkadaşlar. Şiirin neşesi kendisidir. Yazıldıktan sonra yazanın ruhunu dinlendirip rahatlatan, 'acı biber' tadında bir lezzettir şiir. Nasıl ki, 'yana yana ille de yemek isteği gibi', demek sanırım doğru olanı. 
 
Hem sizi hoplatıp zıplatırken, çılgınca oynatırken çalınan şarkıların sözleri hiç dikkatinizi çekti mi? Müziği, ezgisi olmasa, hepsi bir ağıt, her biri bir çığlık. 
 
 
Yazmak , bir iç söküntüsüdür. Ve içimiz hep kırık bir iğde dalı. Yaprağı yerde, kokusu ruhumuzda. 
 
Aslında, yaşamak böyle bir şeyse, neş'e dilde ve yüzde, hüzün yürekten taşan kalemde. Başka türlüsü mümkün değil. En mutlu ánınızda bile, bir án gözünüz ufuktaki bir noktaya takılı kalmıyor, diyebilir misiniz?
 
 
Ben diyemiyorum. Ve mutlu şiir, yazı yazamıyorum... Zaten mutluysan, niye yazasın ki, yaşarsın... 
 
 
Bence...
 
.............................
 
ferkul
 
13 temmuz 2021
19.25

12 Temmuz 2021 Pazartesi

Ya yaşarsın, ya yazarsın

 



Ya yaşarsın, ya yazarsın
Ya yaşamazsın yazarsın
 
Ya da sadece yazar, bakarsın .
 
 
Yazmak ve ince bir ruh taşımaksa sorunun, kimseleri incitmek istemiyorsa kalbin, saklanırsın. İncinir, kırılırsın, düşersin, yorulursun. Kimse duymaz sessizliğini, görmez yüzündeki göz izini, geçip gider kıyısından yüreğinin. Yanıbaşından süzülür mevsimler, aylar, yıllar, fırtınalar, yağmurlar. Seyreder gibi bir dağın çöküşünü, izlersin. Bir başkasının hayatını izler gibi, sabahlar, akşamlar, geceler. Kayar yıldızlar. Karışmak, karmalanmak, dağılmak , gökkuşağına boyanıp renksizliğe bulanmak, istemezsin. Görünmez olmayı dilersin...
 
Tutamazsın zamanı, tutamazsın bir elinden diğerini. Parçalanır, bölünür, toplanır, bir daha ayağa kalkarsın. " Uçmak, düşmeyi göze almaktır ", bilirsin. Kanatları kırar, sarılırsın bir kelime, tek heceye. Tutunursun, başındaki ağrıya, yüreğindeki sancıya.
 
 
Dokunur kalemin ucuna , yine yazarsın.
 
Her halde yazarsın....
 
 
..................................
 
ferkul
 
11 temmuz 2021
14.04

28 Haziran 2021 Pazartesi

Sakın, Pes, etme !.. "

 


 Dün diktim. Çiçek değil umuttu, sabahlara aydınlık, akşamlara ışıktı.

 

            ****

" Tutun diyorum, çiçeğinle, köklerinle, yaprağınla, dalınla.

Asla bırakma kendini.
Aldırma!
Deli rüzgâra, çöl güneşine
Yanma!
Umutla, dirençle, sarıl hayata.

'Gülümse', diyorum

Sakın,
Pes, etme !.. "



 ****

 

 

Dinlemiyor beni. Soldu, bıraktı kendini. Benzi solgun, çiçeği ölgün, yaprakları düştü, düşecek.

O da, tutunamayacak, belli...😥

....................................

ferkul

26 haziran 2021

bizim zamanımızda

 



Farkında mıyız?
 
"Eskiden", "bizim zamanımızda", diye başlayan cümleler bizler daha onların yaşında bile değilken hiç hoşlanmadığımız bir konuşmanın başlangıcıydı. Nasıl etsek de bu sohbetten uzaklaşarak kurtulsak diye bakardık.🙂
 
Şimdiki zamâne böyle başlayan bir cümle duyunca toplanıyor başına, tüm dikkatiyle usanmadan, bıkmadan dinliyor, ilginç geliyor merak ediyor, özlem duyuyor, sıkılmadan dinliyor, gerçekten .( En azından bu, benim gözlemim.)
 
Ne değişti de yıllarla, geçmişe özlem bu kadar popülerleşti?.. Tamamen gençliğe ve çocuklara veremediğimiz onca hasleti, gülümsemeyi, safiyeti gösteriyor aslında. Anlamadığımız ve benimsemekte zorlandığımız bir dünyada yaşıyor çocuklarımız.
 
 
"Bir parça eksiğiz, çokça yaralı",
demem biraz da bu yüzdendir. Çocuklara ve gençlere gurur duyup torunlarına ve çocuklarına anlatacakları "özel" ve "güzel" anılar biriktirecek fırsatı vermedik. Haydi okula, haydi sınava, haydi ders başlıyor, o imtihan, bu sınav, yaşamaya fırsatları olmadı zaten. Ki, şehir gençliğini bırak kasabalarda bile artık çok katlı binalarda "çoklu yalnızlıklar" içinde, sadece onlar değil, hepimiz karşı komşuyla bile selâmlaşacak kadar itimat edecek bir samimiyet kuramıyoruz. Kursak da, bizler de çalışmaktan, oradan oraya koşturmaktan, zaman bulunca da Facebook, instangram, netfilix, derken hoş bulup bir fincan kahve için bile olsa, vakit ayırmak istemiyoruz.
 
 
(Haydi, diyelim istedik. Dostluklar da yanıltıyor, yandırıyor insanı. Hele biraz da yaş alınca, yıpranmışlıklara ek, " az insan, çok huzur",
diye de bir söz edindik ki, umuttan sonra hüsrân yaşanmışlığıyla haklı ve acı bir söylem oldu gerçekten. O da apayrı bir yazı konusu)
 
Şimdi bizim çocuklarımız, belki bir on yıl sonra torunlarımız da, değil benim çocukluğumda topumuzu patlatan "Abdurrahman dedeyi" yaşamak, o topun patlatılmasından önceki ve sonraki anı , sokaktan eskici geçse bakacak zamanları olsa, tablet ve bilgisayardan başlarını kaldıramıyorlar. Ki, böyle olunca da, ruhlarda eksik ve gedik bir türlü kapanmıyor. Daha çok kinci ve Nemrut yürekli bir nesille karşıkarşıyayız. Merhameti ve safiyeti verecek , kazandıracak ortam yok, maalesef.
 
 
Halbuki biz, bahçesindeki çiçekler zararlar görüyor diye, düşen topumuzu patlatan Abdurrahman dedemizi bile severdik, saygımızı esirgemez, yine elinden öperdik, korkuyla karışık bir sevgi de olsa. O da ne kadar kızsa, başlayan top oyunuyla birlikte tepemizde bitse de, bizi sever, kıyamazdı. Erikler ve muşmalalardan toplayıp verirdi zaman zaman. Belki yesinler de, daha az oynasınlar, bahçeye top daha az kaçsın, diye de olabilir🙂kimbilir.
Geçmiş zaman olur ki, derken zaman geçiyor. Şimdinin de eskisini gelecek yıllarda anılası ve anlatılması hoş hikayeler biriktirmekmiş aslolan. Ne kadar olumsuzluk ve zor şartlar da olsa, bunca rahat ve imkânın içinde geçmişi özlemenin anlamı da bu, galiba...
 
 
Farkındalık, bizi bize kazandır belki, diye düşünüyor ve umuyorum.
 
Olalım. ..
 
.......................................
 
ferkul 
 
27 haziran 2021
21.30

17 Haziran 2021 Perşembe

doğru=yanlış

 



Kaçmak yüzleşmekten iyidir bazen. Aynadaki gözden, kendi nefesinden bile sakınmak gerçekleri. Göz göre göre, bile bile siyahı pembeleştirmek, hatta griyi de mavileştirmek, mümkün olduğunca. Sonra inanmak kırmızıya, can çekişir gibi medet ummak hayâllerden.
Olmamışı, sevmemişi, geçip gidip de unutulmuşu atmak kulak arkasına. Takılı kalmış bir plâk gibi tekrarlamak nefsine doğruları. Sanki hiç yanlış yaşanmamışı, en mükemmeli, en güzelini tatmış da biliyormuşcasına, kötülemek "şimdi''yi.
 
 
Halbuki aslolan şimdisinden başka nedir 'an' dediklerinin? 
 
Gülün kokusundan önce fotoğrafını resmetmekten değil midir, sancılarımız?
 
Yaşamak, sevmek ile gitmek arası bir türküdür aslında hep. Kırılıp da kırdığın hayâl parçaları. Hebâ olan yapıştırıp yenileme çabaları. Kendine söylediğin en büyük yalan. Sonrası savaşmadan barış. Belki de hiç barışmadığın sessiz savaş yöntemleri, iç içe an be an, konuşurken, yürürken, çalışırken, uyurken, dile gelip de söylenmeyeni. En büyük bahane affetme nedenleri. Bir daha, bir daha, derken geçen bir ömür. 
 
 
Ve yalnızlık, sığınmanın en dip dağı. Kendine sarılmanın, es geçip de saklanmanın en kısa özeti.
 
Kaçmak, bir adım daha uzaklaşmak isterken kendine yakalanmaktır aslında. Bilirsin ama, yine de geri adımlamamanın kolay yolu, vazgeçmemekte direnmektir belki de.
 
 
Doğrusu da, yanlışı da bu, kim bilir?
 
 
...........................................
 
ferkul 
 
4 haziran 2021
19.40

6 Haziran 2021 Pazar


Bir ben bilirim beni 
Bir de içim 

Anlatsam da 
Anlayamazsın ki.

Yazsam da çözülmez denklemim 
Kadere takıldıysa kelimelerin ipi

 Düğüm düğüm. 

Ne kadar sıksan, bağlasan, aralasan

 Boğuluyorum. 

..................... 

ferkul

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Hatrı kalır

 


  • Hatrı kalır.
     
    Bir kere gülümsediysen ikinin. Diğerine çayın tek şekerinin. Dördün üçe, üçün bire. İçtiysen bir yudum köpüklü kahvenin, telveye. Yudumladıysan bir lokmayı sine sine, birlikte. Lokmanın sofraya. Sofranın emeğe.
     
    Hatrı kalır. 
     
    Girebildiysen bir yüreğe, yâr dediysen yarana. Sayamadığın sayının, gidemediğin yolun, kuyuya attığın taşın, kırıp parçalayıp da öylece bir kenara bıraktığın bardağın, darmadağın . 
     
    Hatrı kalır.
     
    Yazılmamış kalemin deftere, çizilmemiş defterin çizgiye, noktanın virgüle. Söylenmemiş sözün cümleye. Okunmamış şiirin nakaratsız şarkıya. Şarkının sabahsız geceye.
     
    Baktığın bulutun güneşe
    Güneşin batarken aya,
    Ayın kaydıramadığı yıldıza.
    Kıştan sonra yaşanmamış baharın, yaza.
     
     
    Kokladığın çiçeğin köküne
    Kökün toprağa
     
    Sevenin sevdiğine,
    Sevmeyenin yürekte
     
    Hatrı kalır.
     
    Hatrı olmayanın
    Acısı, kalır...
     
    ..........................................
     
    ferkul
     
    29 Mayıs 2021
    19.55

27 Mayıs 2021 Perşembe

Görmemek, Duymamak, İşitmemek

 


Bazen hiç bir şeyin farkında olmamak istiyorum. Dönen dolapların, ortalıkta kol gezinen zulmün ve hastalığın, geçip giderken eskiten ve yıpratan günlerin, gecelerin. 
 
Farkındalık, yoruyor insanı.
 
Görmemek, duymamak, işitmemek, mümkün mü?
 
Öylece, boş ve ifadesiz seyretmek hayatı. Gözüne baka baka, önce yüreğine dokunup , sonra eze eze, bile bile acımasızca sevgileri katledenleri. Savaşları, barışları, yalandan gülümsemeleri, üzerine siyah bir perdeyi çeker gibi, kapatmak yüreğini.
 
Bazen de sahiden görmüyorsun. Farkında olmadan, bilmeden ve hissetmeden dönüp dönüp aynı hataları yaparak yine aynı acıya, yine aynı çirkine meyletmek, aptallık da olsa, yaşıyorsun. 
 
" Sen ne edersen kendine, ediyorsun!"
 
Bu umarsızlık da, böylesi çocukça saflık da, yoruyor, yıpratıp tüketiyor insanı.
 Sonra, gelsin "tükenmişlik sendromu". 
 
Farkında veya değil, hayat bir şekilde hep yorulmaktan ve yoğrulmaktan ibaret. Şaşırıyorsun. Şaşırmayı da nefes almaktan sanıyorsun ya, ne kendini, ne etrafındakileri, çözemiyorsun.
Sonra pes ediyorsun. Çözümlemek, farkındalık veya değil, hepsi boş kuyuya atılan taş.
Taşlar çoğaldıkça, toprak azalıyor. Dahası, çiçeksiz, kokusuz bir boşluk. Ki, çekilir gibi değil.
 
Düzeltmek veya onarmak elde değilse, salıvermek akışına. Olduğu gibiyi kabul etmek, yanlışıyla doğrusuyla, daha kolayı galiba.
 
 
Sevgiyi ve merhâmeti yapılandırmak, insanın içine ve yüreğine şefkâti kondurmak,
Anlamsızı anlamlandırmak, senin işin değil, biliyorsun.
 
Öylece, bakıyorsun...
 
 
Ve anlıyorsun ki hayat, yanılgılardan ve yanlışlardan ibaret,.
Uyanıyorsun.
 
 
*
 
(Bunca şeyden sonra, uyanmak da, iyi gelir mi?
Bilmiyorsun.)
 
................................................
 
ferkul
 
15 Mayıs 2021
23.00

14 Mayıs 2021 Cuma

Hoş geldin bayram sevincim

 


Hoş geldin bayram sevincim🙂
Güne gülümseme sebebim
Hoş geldin her şeye rağmen asla vazgeçmeyen yürek sesim.💕
 
Küçük kırıntı sevinçlerle yetinmeyi bilmek , galiba mutluluğun resmi. Bayram sabahı , balkonumun panjuruna yuva yapan bu iki aşık kumruya bakar mısınız?
Nasıl güzeller.🙂💕
 
 Bu yılın fesleğen ve domates saksıları gecikince yuva yapacak bir yer bulmuşlar yine.
 
 
 
 
"Yâre çoksa, çare biziz" ,
"Kimse yoksa, biz geldik,
  haydi gülümse ❤",
                   
                         dercesine.
 
 (Coronayı takmadan ha bire zile basan üç küçük şeker toplayıcısını da es geçmeyelim. Kapıyı açınca;
"şeker değil, para olsa, çok seviniriz", demelerini de.
Çocukluğumun küçük, şeffâf keselerinden rengârenk bonibon şekerleri gibiydiler. 🙂 En küçüğüne parayı uzatıp "paylaşın", dediğimde
"o bize vermiyor ki" ,
deyip boyun bükeni de günün sevincinin ufak hüznü sayıyorum, nazarlık.🙂)
 
 
(Balkondan balkona karşı komşumun küçük güzel prensesine şeker atışımı da es geçmemeliyim. Bayramlıklarını giyip lüle lüle taranmış saçlarıyla, krem rengi fötr şapkasıyla, günüme şenlik katan , güzelliği.🙂💕)
 
Ve anacığımın kameradan uzattığı elini, sağlığına ve varlığına şükrederek öpüşümü de)
 
Hiç gelmeyen o güzel günler, olmayan o güzel şeyler olacak, inanıyorum bugün
Yarına Allah kerim...🙂
 
 
İki aşık kumru, ve üç renkli çocuk, bir de prenses, bu bayrama çocukluğumdan selâm gülümsemesi kondurdular, yüreğe .
 
Size de uğrasınlar, isterim.
Şöyle bir balkon pervazına koysunlar, sevgilerini. Umut taksınlar kanatlarınıza, yürekten uçmasın kuşlarınız.
 
 
Ne olursa olsun, vazgeçmeyin, sevmekten.
 
 
"Bayramın bayram gibi,
Her günün bayram gibi "
             Olması, dileklerimle....
 
 
 
Mutlu bayramlar...
........................................
 
 
ferkul
 
13 mayıs 2021
14.36