Bu Blogda Ara

18 Ağustos 2020 Salı

Mümkündür..

 

 

Hem yaşayıp hem ölmek
Hem sevip de sevilmek
Sonra sarılmak duaya
Hem var olup, olmamak.

Bir hiçliğe sığınmak
Hiçin içinde kaybolmamak.

Mümkündür...

.........................

ferkul

3 ağustos 2020
11.30

 

vardır.

 

Kimseye yan baktın deme, yan bakışın da bir ters dönüşü vardır.
Yoluna taş koyduğundan, düştüğünü sanma, taşın da varlığının bir sebebi vardır.

Üzdün, yıktın, parçaladın deme. Her parçanın bir bütünü, her gözyaşının bir incisi vardır. Yağmurdan sonra dirilir toprak, fırtınadan sonra çıkar gökkuşağı. Umutsuzluktan doğar mutluluk, kıştan sonra bahar, mutlaka vardır.

Sesi söze dökmenin ne anlamı var. Kalabalığın içinde kabalık vardır. Dur ve bekle; Sen söylemesen de sözlerin en iyisini söyleyen , dağı taşa çeviren vardır.

Üşüdüm deme. Önce üşütüp sonra güneşi ateşe çeviren vardır. Korktum deme, sığınacak kolsuz bacaksız sarıp sarmalayan bir Rahman vardır.

İntikam nedir, bilme. İndirdikten sonra çıkaran bir Rabbin vardır. Sitemin, arzın, duan, şikayetin, sızlanışın, rızan yalnız 'O'na. Yalnız 'O'ndan gelene teslimiyetin vardır.

Susuyorum diye dilim làl sanma, lâl 'i gülzâr eden bir sabır vardır. Sabırdan sonrası tahammül. Sınırını belirleyen, set çekip duvar koyan, sonra hepsini birden yere göğe saçan vardır.

Yaşadığımı kötülemem, hayrı hasenâtı içinde elbette bir nimet vardır. Sevdim, de ne oldu demem. Sevgiyi göze ve gönüle koyanın bir bildiği vardır.

Mercana inci demem, inciyi mercandan çıkaran vardır.

Ne söylerim ne dinlerim, ne beklerim ne dilerim. Söylemesem de işiten, duymasam da duyduran, ruhu inşirâhla süsleyen bir Rabbîm vardır.

............................................

ferkul

38 temmuz 2020
11.56

izân



 

 

 

 Yaşadıklarımız, kader_dir
Düşlerimiz, gülistân.

Yazdıklarımız, kişiliğimizdir.
Sûretimiz; Sû_izân.

...................................

ferkul

gelsen ya

 

Sıcak olmasa
Soğuk olmasa
Bir güvercin gibi
Hüzün konmasa
Kuruyan dallarıma.

Sen gelsen
Her gün bahar olsa...
🙂

 

 

...........

ferkul

 

aynı

 

Farkettim ki, artık değişiklik kaldıramıyorum. sevdiğim ve huzur duyduğum her şey; bir mekân olabilir bu, hatta içtiğim çay markası, oturduğum koltuk, baktığım ağaç, yürüdüğüm yol, gezdiğim yerler, tanıdığım insanlar...

Ufacık bir değişiklik, farklı kaldırım taşı bile beni rahatsız eder olmuş. Hepsi ve de herşeye karşı bağlılığım benim bile haberim olmadan kalıcı ve yerleşik düzene geçmeye başlamış da farkına varmamışım. ( Biraz da takıntının farklı bir tezahürü olabilir bu aynîlik saplantısı. İşte bunun farkındayım.🙃)

Halbuki daha çok eski diyemeyeceğim zamanda, bir başkasının istemeyeceği kadar değişik yerler, insanlar ve çevreler tanımaya, gidip görmeye can atardım. Her gün girdiğim odada özellikle farklı koltuğa, masada aynı sandalyeye oturmamaya imtinâ ederek, değişikliğin gökkuşağı görmüş gibi, ferahlatıcı etkisi olduğuna inanırdım. Toplantılarda ve rutin iş günlerinde bir sandalyeyi ve yeri sahiplenmiş gibi, hep aynı yere oturmaya çalışanları içimden eleştirdiğimi de çok iyi hatırlıyorum.

Öylesine değişik, yoğun ve renkli ortamlarda bulundum, öyle yerler ve insanlar tanıdım ve sarsıldım ki, sanırım fazlasını kaldıramıyorum. (Yine de bu farklı düşünce tarzını kendime yakıştıramadığımı itiraf etmeliyim) Ama bu yeni durum, farkında olmadan benimsediğim bir alışkanlığa dönüşmüş bile...

Artık farklı insanlar tanımak istemiyorum. Farklı mekânlara, farklı yerlere gitmekten, hatta farklı tadı olan bir çay içmekten özellikle sakınıyorum.

Eğer bir yeri huzurlu bulduysam, içimde ve dışımda nefes aldığımı hissediyorsam ve sevdiysem, sürekli oraya gitmek istiyorum. Sevdiğim ve güvenebildiğim arkadaşlarımın bir elimin parmaklarından bile az olmasına dikkat ediyorum. ( Hiç yoksa da, yalnızlığın yıpratmaz ve acıtmaz en iyi dostum olabileceğini, öğrendim sanırım. )

Herkesle ve herşeye karşı bir yıkılmaz duvarım olduğunu söylemişti bir keresinde eski bir dostum. Duvarlarımı yıktığım yer, düşünce ve duygularımın anlaşılması, esen rüzgârla salınımını görüp de ruhuma dinginlik veren her ağaç, üzerinde yürürken ayaklarımı taşıyabilen her kaldırım taşı, beni bende görebildiğim her yer benim!..

İnsanlar da öyle. Ne kadar kanımdan da olsa, yedi kat yabancım bile olsa, almadan verebildiği, verdiğimi alabildiği, ölçüde benimle. Hak etmesini, sonundan başından ortasından tutarak elimi bırakmayacak şekilde yüreğinden tutmasını, yoksa hiç hayatımda olmaması gerektiğini, düşünüyorum.

(Belki bu farklı düşünce yapısı yaşanılmışlık ve yaşanılmayanın üzerine yapışmış bir örtünme isteği, bir korunma kalkanı olduğunu da düşünmüyor, değilim.)

Bugünlerde beni balkondaki aynı koltukta, dışarıdaki bir çay bahçesinde hep aynı masada ve aynı dostla, aynı bardakla, aynı çayı yudumlarken görebilirsiniz. Şaşırmayın, istedim.🙃🙂

..................................

ferkul

26 temmuz 2020
21.00

 

gece...

 

 

Ve şimdi gece
Süpürecek gündüzü
Ne izi kalacak acının
Ne tozu gözyaşının.

Geçip giden her şey gibi
Şiiriyle hece hece
İyisiyle , kötüsüyle,
Güzeliyle, çirkiniyle

Tüketecek ömrümüzü.

.

ferkul

 

Umutla

 

 

 

 

Dilediğin her şey, bir duada gizli.
Bir 'an ' da, bir çok anlamda saklı.

Dua; ruhun aydınlığı, yüreğin ferahı, umudu,
aya yıldızı yakıştıranı, geceden sonra sabaha ulaştıranı. Hüznün kurtuluşu, hatta bungunluktan, keder ve beisten yana özgürlüğü çağrıştıranı.

Yâri, yâren etmek belki de, dost bilmek seni senden fazla düşüneni. Ki, en çok yargılamayanı, yaraya derman bulanı, iyileştireni, şifa vereni. Hiç küsmeyeni, küsmeyi sevmeyeni. İstedikçe çoğalanı, tükenmeyeni. Kötülük nedir, bilmeyeni. Hep de doğruya ve güzele istikamet edeni.

Yüreğe düşen dile dökülsün, dile düşen iyilik ve güzellikle bayrama dönüşsün dilerim.

Umutla, mutlulukla.

.

ferkul

 

geçiyor

 

Boş boş oturuyorum. Elimde çay, zihnimde bir uçurum. Gerekli gereksiz bütün herşeyi protesto ettim. İşler, güçler, masada tabaklar, sehpaya birikmiş toz ve bu çoğalmış dağınıklık, kalsın yerinde. Ötelensin düşünceler gibi bir sonraki güne ve saate. (Sonrası var mı? Onu da bilmiyorum ya🤔. Bilmek mümkün olsaydı keşke.)

Bir ara vermek gerek şu doluya, yağamayan yağmurdan esinlenip doldurmaya.

Caddeden arabalar geçiyor. Kamyonlar, sarı taksiler, bir kaç motor, ambulâns sesi hiç tükenmez bir tiz çığlık. İçim titriyor. Sesim kayıp, sözüm boşluk. Kalemse, dargın sanki kelimelere, çizilmeyen bir tuvâl gibi soluksuz ve anlamsız tek başına, yetersiz...

Sıcak fena. Kapattım perdeleri karşı komşuya. Saklandım sanki balkondaki duvar köşesine. Sesleri geliyor, coşkulu. Bir "Merhaba!", yeter mi dostluğa? Bir küçük gülümseyiş ile açılır mı güven kapısı? Onca kırılmışlıktan sonra tekrarı mümkün mü dostluğun, korkusuzca?
Yıllardan ve yaşanmışlıklardan sonrası mümkün mü kalabalıklaşmanın?

Sanki acımış gibi çay. Belki yanına biraz peynir, bir parça karpuz eklemeli. Tuzla şeker, iyi gelir. Belli ki, acıya bal katmak, günü düne eklettirir. Yarınlara ışık verir.

Ve boşluk, onca dolmuşluktan sonra ruha dinginlik, ömre şifâ, yüreğe huzur...

Öylece, oturuyorum. Böylece bir yol ayırdımında. Yürümeden yorulmuş gibi. Adım atmadan tökezlemişcesine. İçmeden kanmış gibi bir coşkun sudan.

Öylece ve böylece geçiyor, günler...

..............................

ferkul

21 temmuz 2020
19.00

sım,sım

 

Herkese,
Her şeye
Her yere,
Bir nokta, koyasım var.

Çalıp çalıp kapıları
Kaçasım var.

Bugün bir "ferkul'dan
bin bir milyon " fatma"
çıkarasım var..

.............

ferkul

ESKİ

 


Sonra

 

 

Sonra
Sustu şarkılar
Adını koyduğum yerde unuttum
Saçının telinden kaydı yıldızlar
Daha yaşanacak kaç günümüz var
Bir sefer daha şimdi yollara
Bir kere daha yelkenler fora

Hani
Hiç gitmeyecektin
Batmayacaktı güneşin
Bitip tükenmeyecektin
Üzmeyecektin.
Hani hiç eskimeyecektin
Söylemiştim.

Oysa
Dalgasız bir denizdi istediğim
Bir avuç tuz, biraz şeker
Bir parça mavi
Biraz da gülücük çiçek açtıran
Kurutup da soldurmayan
Bir öpücük...
Bir tutam sevgi.

Bende bitti
Sendeki kimdi?

Sahi
Adın. Neydi?

.................................

ferkul

13 temmuz 2020
12.08

 

yorgun

 

 

Herkes gibi sevememek farklılıktır. Herkes gibi, sevilmezsin...
Ve farklılık, yorar insandan olanı.

Yo/ğ/rulmak da kaderdendir...

............................

ferkul

 

ne dersiniz? ))

Ön balkonumda domatesle fesleğen, arka balkonda biber, salatalık ve yine fesleğen yetiştiriyorum saksılarda. Onlar büyüyüp yetişip meyve verdikçe ben, topraktan zafer kazanmış edâsıyla mutlu, mesut 😇coşuyorum. Yemeğe ve koparmaya bile kıyamıyorum. (Bu arada niye bu mutluluğu bu kadar geç yaşadım ki, diye diye hayıflanmıyor da değilim.)

50 yıldan sonra toprak bana, ben toprağa değdiyse bu bir zaferdir. Öyle değil mi? Geç kalınmış da olsa bir kazanım. Bir güç ve avuntu armağanı kendine.( Belki de bir gülümseme nedeni, karmaşık ve çetrefilli şu yaşam döngüsü içinde, bir tesellî busesi...)

Salatalıkları nazlı, narin bir kıza benzetiyorum. Öyle kolay meyve vermiyor ve çok su istiyor, biraz da nazını çekmek gerekiyor sanırım. Konuşup gönlünü almak, az saçını okşayıp övüp yüceltmek. Sonrası nazlının yapraklarına kalıyor, bir coşuyor ki, sormayın. ( Gönül almak bu kadar kolayken insanların birbirini kırıp geçmesini anlamıyor benim gibi muhakkak, saksıda topraktan gözetlerken dışarıyı.) Biraz mahçup, biraz da haşarı.😇

Biberler farklı bu yıl diktiğim. Mor biber, hiç görmemiştim daha önce, dolmabiberin minnacık ikizi sanki. Isırınca ilk başta hiç acı değil, çekirdeğine yaklaştıkça zehir.

Biberlerimi de dışarıdan hoş ve nazik görünen, tanıdıkça acıtan ve kıran bir erkeğe benzetiyorum, desem.🙃 Sevdikçe ve alıştıkça renk değiştirip, uzaklaşarak şımarık çocuk gibi kabalaşıp acıtanlarınız yok mu, biraz onları görüyorum büyüyen gövdelerinde.😄( sözüm meclisten dışarı.)

Fesleğenlerim dokununca kokusunu veren olgun bir kadın. Sulanınca rayihâsıyla, dokununca misk-ü amber kokusuyla, gitgide büyüyüp saksı dolusu kucaklayanlarından. Hem de sevildikçe ve konuşuldukça köküyle toprağa daha sıkı sarılarak, yeşerip sergileyerek kendini, daha bir güzelleşmek yarışında sanki. Onlar hepsinin içinde balkonumun ve gönlümün prensesi.

Domateslerim irili ve ufaklı oluşuna ve toprağa tutunup meyvesini dimdik ayakta tutabilişine göre, cinsiyetsiz bence. Bazıları canlı kanlı büyürken bazıları yarı yolda bırakıyor insanı. Ne kadar sevsen, konuşsan, nazını çeksen beyhûde. Azıcık nankör mü ne?🙂

Ama bazıları da hiç ilgi görmediği halde, bir gram su ile, heybetli bir kırmızı edayla, salınıp duruyor. Ben tek başıma yeterim size, der gibi.

Elim toprağa, toprak bana değince, yıllardan sonra bu mucizeyi yaşamak, nefes almak gibi geldi. İyi de oldu. Yazımın ve günlerimin ortakları, cinssiz ve cinsiyetli halleriyle balkonumdan odaya, odadan balkona benimle eşlik ederken günün anlamı ve güzelliği oluverdiler bir anda.

Bazen toprağa dokunmalı. Hiç konuşmadıkları halde, bazı insanlar gibi çok şey söylüyorlar. Zaten hayatın ve yaşamanın anlamı söylenenlerden ve yazılanlardan çok, sükûtta gizli, değil mi?

.................

( Toprak ne konuşur, ne anlatır insandan olana, siz duydunuz mu hiç? İstemeli, duymalı, yaşamalı... Hayatta bir kere de olsa elin toprağa dokunmalı.

Bence iyi geliyor, ne dersiniz? )

....................................

ferkul

15 temmuz 2020
21.50

..

Görüntünün olası içeriği: bitki, ağaç, gökyüzü, açık hava ve doğa





zor..

 

İnceden işler gibi bir nakışı
Hüzünden koca bir dağım
Kıyısındaymış gibi kuru bir ırmağın
Kürek çekercesine boşa bir kayıkta

Beni sevmek zor.

Yaz ortası kardeleni
Dokununca zemheri
Yokuş aşağı kayar gibi
Sanki rüzgâr değirmeni

Seni sevmek zor...

................................

ferkul

 

Kapatma!...

 

 

 

Şimdi sen ellerini yıkayınca geçecek sanıyorsun ya. Yüzünü, parmak aralarını. Kokusu ruhunda. Dokusu teninde. Dilinde, düşüncende. Arınmak öyle kolay mı?
Temiz tut , kirletme.

Uyuyunca geçer sanıyorsun ya şimdi. Rûyalar ve düşler arasında bir kâbus o pembe dediğin. Aç gözlerinin kapaklarını. Uyanık ol.
Karartma.

Dik tut, eğme başını. Yer demirse, gök bakır. Su akışta, taş yerinde ağır. Son dalın da kırılsa, kurusa da ırmağın, dağılsan da darmadağın.
Yıkılma.

Başı karlı olur yüksek dağların. Birer inci gözyaşların. Savurma deli rüzgâr elinde. Sar sarmala, tut bir elinle diğerini. Buluta dokun, umuda tutun. Sarıl çiçekli yorganına. Seni, sana bırakma.
Ağlama.

Şimdi sen bitti sanırsın ya. Tükense de bütün umutlar. Biraz nefes, bir parça mavi, saklansın avuçlarında. Mevsim dediğin bir rûzinigâr. Kıştan sonra bahar. Açılır bir ışıkla kapılar. Az aralık bırak.
Kapatma!...

.........................................

ferkul

9 temmuz 2020
02.50

 

silbaştan.

 
 
Unutmak huy oldu bizde.
Ve yaşamak ;
Bağıra çağıra susa/ya/rak
Yine, yeniden hep silbaştan.

.

ferkul