Bu Blogda Ara

18 Ağustos 2020 Salı

geçiyor

 

Boş boş oturuyorum. Elimde çay, zihnimde bir uçurum. Gerekli gereksiz bütün herşeyi protesto ettim. İşler, güçler, masada tabaklar, sehpaya birikmiş toz ve bu çoğalmış dağınıklık, kalsın yerinde. Ötelensin düşünceler gibi bir sonraki güne ve saate. (Sonrası var mı? Onu da bilmiyorum ya🤔. Bilmek mümkün olsaydı keşke.)

Bir ara vermek gerek şu doluya, yağamayan yağmurdan esinlenip doldurmaya.

Caddeden arabalar geçiyor. Kamyonlar, sarı taksiler, bir kaç motor, ambulâns sesi hiç tükenmez bir tiz çığlık. İçim titriyor. Sesim kayıp, sözüm boşluk. Kalemse, dargın sanki kelimelere, çizilmeyen bir tuvâl gibi soluksuz ve anlamsız tek başına, yetersiz...

Sıcak fena. Kapattım perdeleri karşı komşuya. Saklandım sanki balkondaki duvar köşesine. Sesleri geliyor, coşkulu. Bir "Merhaba!", yeter mi dostluğa? Bir küçük gülümseyiş ile açılır mı güven kapısı? Onca kırılmışlıktan sonra tekrarı mümkün mü dostluğun, korkusuzca?
Yıllardan ve yaşanmışlıklardan sonrası mümkün mü kalabalıklaşmanın?

Sanki acımış gibi çay. Belki yanına biraz peynir, bir parça karpuz eklemeli. Tuzla şeker, iyi gelir. Belli ki, acıya bal katmak, günü düne eklettirir. Yarınlara ışık verir.

Ve boşluk, onca dolmuşluktan sonra ruha dinginlik, ömre şifâ, yüreğe huzur...

Öylece, oturuyorum. Böylece bir yol ayırdımında. Yürümeden yorulmuş gibi. Adım atmadan tökezlemişcesine. İçmeden kanmış gibi bir coşkun sudan.

Öylece ve böylece geçiyor, günler...

..............................

ferkul

21 temmuz 2020
19.00

Hiç yorum yok: