Bu Blogda Ara

15 Haziran 2020 Pazartesi

dağınık şiir


Bir sürü yazı yazdım, hepsi yarım.
Bir kaç şiir, bir kaç mısra
Dargın ve kırgın
Bir çok satır.

Sil baştan sıralanmış
Doludizgin yıllar ve yollar boyunca
Önümde sereserpe, boş bir beyaz sayfa

Darmadağın...

......................

ferkul

22nisan 2020
21.15

Kimbilir?....



Kahve ve kalem saati.😊Çay desen çoktan bitti.

Belki bir kaç şiir , bir kaç satırla şekerlenir. Geceye ve güne dair, kimbilir bir umut kapısı aralanır. Belki yarınlar aydınlanır. Bir kaç yudumla belki de bir dost sesi dillenir. Bir gülümseme, bir kaç kelime ile, belki bir duayla
şifâmız da baharımız da, geri gelir.

Çaya düş, kahveye umuttur derleyip de biriktirdiğimiz. ..

Belki bir çiçek açar göğsümüzde yeşerttiğimiz. Belki bir kuş uçar gökyüzünde coşkulu. Belki de bir kanattır, özlediğimiz.

Kimbilir?....

..................

ferkul

Çünkü



Çünkü kırgınım.

Yoruldum bir düş peşinde uyumaktan. Dizlerim düşkün, izleri silinmiş kaldırım taşlarını taşımaktan. Kırıldım incecikten bir gül dalından koparılmış gibi, kendimden beni çıkaramamaktan. Onca gülzâr içinde toplayıp da kendime; bir dikensiz gül, sunamamaktan.

Çünkü yorgunum.

Düş yorgunu kelimeleri taşımaktan. Beynimde binbir türlü çığlığı susmaz bir yaramaz kız çocuğunu sırtlanmaktan. Uzun saçlarını kesip kesip tarayamamaktan. Aynaya baktığımda benden başka herkese benzer bir yüze saklanmaktan. Şu küçücük dünyada hiç bir yere sığamamaktan...

Çünkü sevdim. Usandım, sevmeye değmez bir çok yalancı rüzgârla savrulmaktan. Mevsimleri birbirinden habersiz, ekleyip de uç uca, beklemekten; umarsızca. Öylece bırakıp da beni; kadir ve kıymet bilinmezliğe, alışmaktan.


Çünkü dargınım, yenilmez bir savaşçı gibi aşkları ve sevgileri kıra döke yaşamaktan. Ve merhametime de dargınım, zulûmden başkasını görmediklerime hâlâ el uzatıp da, onursuz karşılanmaktan.

Çünkü; küskünüm. Sen sen olalı bir seni taşıyamadıysan, kaldıramadıysan bir küçük taşı, fırlatıp atamıyorsan damarından koparıp da bir yüreği, geceden bir gündüz çıkartamıyorsan, mehtaptan bir yıldız çalamıyorsan, küsersin...

Çünkü sen kendine; Yetmezsin .

Darılırsın, yorulursun, küsersin, seversin...


Nedendir, değildir, bilemezsin. Oldu, olmadı, sevdi sevmedi, yaşanıp da yaşanmadı ;
sil baştan, ortadan ve sondan, hep döner böyle bu çark...


Bir kördüğümdür yaşamak; çözemezsin...

................

ferkul

25 Nisan 2020
01.01

yazmak istiyorum



Ben artık şen türküler söylemek istiyorum. Mutlu şiir yoksa da, neşeli bir kaç mısra bırakmak ortaya. Bırakıp da hüznü başımın üstünden tá arkaya, mutlu çocuk öyküleri sıralamak uzun uzadıya. Ayrılığın ve ayrışmanın savaşını koyup bir tarafa, barışın ve sevginin kokusunu yaymak havaya .

Umut dolu dualara sığınıp inanarak gelecek güzel günlere, yüreğimle çıkıp kırlara, yalın ayak basmak toprağa. Açıp kollarımı yalana,kîne ve düşmanlığa , hasete ve çirkefe ; "Haydi hep birlikte olalım ", demek istiyorum saflığa, aydınlığa ve dik durmaya. Kanmak istiyorum yine her şeyin çokça güzel olacağına. 

Artık şen türküler söylemek istiyorum, mırıldanmak değil şiirin nakaratını, kahkahayla haykırmak dünyaya. Ve sevginin yenilmez gücüyle kucaklaşmak dostla da, düşmanla da...
Yokuşlardan inip nefes nefese, sarılmak bir "İğde dalı"na. Kucak kucak sevgileri döküp de ortaya. Resim yapmak istiyorum, maviye ve beyaza ağıt yakar gibi. Kırmızı bir gül kokusuyla sarmak ve sarmalamak gökyüzünü. Dağ menekşelerinden çalınmış bir fısıltı gibi, mor mor çiçek açmak pencere önlerinde. Meydan okurcasına hebâ olmuş onca yıla, salınarak yürümek hiç ayak basılmamış topraklarda. 


Yeniden doğar gibi elli yaşımda, gülümsemek mümkün belki de aynalara.

Varsa şiiri mutluluğun, yazmak istiyorum sayfalarca.

Kendi yalanlarına kanar mı insan?

İçermişçesine gürül gürül akan bir şelâleden, kanmak istiyorum; doya doya....

..........................

ferkul

30 nisan 2020
00.36

Özledim



Denize bakmayı özledim. Dalgalarla konuşmayı. İçimi dökmeyi, dökülüp salkım saçak, uzun uzun sesini dinlemeyi. O iki mavinin buluştuğu noktadaki ufka bakıp da içimden söylenmeyi. Kendim söyleyip kendime işittirmeyi. Uçsuz bucaksız mavinin kuşatmasını; sarıp sarmalamasını dışımı, içimi.


Yürümeyi özledim. Öylece, amaçsız, hedefsiz saatsiz, saniyesiz... Düşünmeyeyim derken binbir türlü düşüncenin içinde 'beni' çözümlemeyi. Bacaklarımda dermân kalmayıp eve girerken kendi kendime; " ne vardı bu kadar yürüyecek?" , diye diye söylenmeyi. Kendime kızıp yine kendime delilenmeyi...

Ağaçlara dokunmayı. Yapraklarını sevmeyi. Yanıbaşından geçerken hep yaptığım gibi, küçük bir dal koparmayı. Hatta bir yaprağı elimle ovuşturup, dal dal çizgilere bölmeyi.
Çocukluk evimin balkonundan badem ağaçlarıyla konuşmayı, eriğe selam söylemeyi, toprağa şiir okumayı . Cevizin yapraklarını sevmeyi, elmadan bir dal koparmayı. Dere kenarına oturup şiir yazmayı, bir kitabın sayfasından medet umup ötekinde dem bulmayı. Bahçemizi özledim.

Anacığımın nur yüzünü. Söylenmesini; "o balkondan içeri gir artık, iki kelime de benimle konuş !", demesini. Eskilerden dem vurup, çalıp çırpmasını geçmişi. Öyle öteden beriden, aşağıdan yukarıdan öykünmesini, pencere önünde komşunun yıkadığı çamaşırları ipe sermesini, kurutup da derleyip birlikte toplamayı. 

Kendimi özledim. Eksilmişlikten ve eskimişlikten kurtarıp da bir fesleğen kokusunda canlanmayı. Düşünmekten sıyrılarak bir çok ferkuldan bir tek "ferkul", çıkarmayı. Aynalara gülümsemeyi...

Bu bahar da geçti gitti , kaçırdık çiçek mevsimini. Tutamadık ellerinden, öpemedik bir çiçeği.
Özledim bir çok şeyi...


..........................

ferkul 

2 mayıs 2020
23.20

Kime ne...



Dursam koşsam yavaşlasam, sevsem sevmesem , azıcık ucundan küssem, darılsam; kendime sarılsam. Tutsam bir elimle diğerini. Ayırmasam, iki gözümün bebeğini. Bastırsam ciğerimin köşesini. 

Sonra yıldız olsam toplasam bir bir, saymayı da unutsam; geceyi güne bağlasam. Kuş olup da uçsam, gökyüzünde bulut olsam; sevdayla coşsam... Yanılsam, yanılgılardan dağ kursam, sonra yıksam bir hamlede. Gitsem, gitsem hiç usanmadan yürüsem, sonra gittiğim yoldan bir milyon kez geri dönsem.


Öğrensem, bilsem her şeyi; hiç bir şey bilmediğimi de. Sonra öğrendiklerimi de unutsam, hatırlamasam adımı bile.

Okumasam, yazmasam düşünmesem sevmesem. Kızdıklarımı ayırsam, küstüklerimi dağıtsam, nefreti ve ihaneti kussam, yalanı da dolanı da savursam, beni de benliğimi de rüzgâr olup dağıtsam. Sonra hiç bir şey olmamış gibi ; dünya âlem ile kucaklaşsam, barışsam...

Az biraz durulsam, kadri kıymeti silsem defterden , gelmişinden geçmişinden başlayıp da bitirmesem, yarına uzansam, şimdiden başlayıp da başım alıp gitsem, ya da dursam kalsam şuracıkta, hiç kalkmadan. Otursam...


Kime ne...


.............................

ferkul

hüzün diyorum`, Mavidir.



Ellerin diyorum, ellerin
Şiir


Sonra yüzün geliyor ,
hüzün diyorum
Mavidir.


Ve dahi gözlerin, nemli
Bir damla su.
Ben bitmeden tükenmeli .


Bu ekmek kavga, bitmez bu aşk coşkusu


Sen diyorum, senin
Yüreğine küskünüm.


Sesin diyorum sesin

Gridir gökte bulut
Yerde toprak kokusu


Sesin ki sensin,


öyle bir bilmece gibi


Susuyorum
..............................

ferkul 

12 nisan 2020
15.02


  • göğe



     
    Ne bulduk

    Yeryüzünden?



    Göğe bakalım! ...


    .............................


    ferkul

    murad



    Veren de sensin alan da. Derdi kederi, hüznü, neş'eyi ve sevinci, yaşatan da sensin, yaşamayı nasipten öteye götürmeyen de. Güldürüp de ağlatan da. Sevdirip, küstüren de. Sevimli gösterip, renklendirip sonra grîleştiren de.

    Rahmetinle yeşerttiğin gibi, kurutan da. Hem de kuruttuğu bir daldan onlarca fidan çıkartabilen de.

    Bütün sözleri kemâle eriştip, sükûnetiyle söyleten de. Gün gelip unutmuş gibi hecelemeyi, bir kelime bile ettirmeyen de. Yemin ettirip bozdurtan da, döndüren de . Sonu , başı ve ortayı çizip de gösteren de.

    Yol gösterip yoldan döndüren de. Dağı taşı , dünü, günü ve yarını yaratan da. Esmânın tecellisi, semânın mavisi sende. Senden gelir, sana çevrilir başımız. 


    Yüzümüzü sana döndür Allahım.
    Yüzümüzü sende göster Allahım. 



    Sana çevir, senden başkasına olmasın muradım.

    ..........................

    ferkul 

    9 mayıs 2020
    03.30

    biliyorum.




    Bekliyorum. Bir yerde birinin açtığı el, bir çocuğun gözyaşı belki, bir ninenin diline düşen áh, bir mazlûmun tefekkürü, belki de içimizden birinin ettiği duâ kurtaracak bizi, biliyorum.
    Rahmet zamanını bekliyor, yağmur gibi saracak yolları, sokakları; evleri ve insanları, ruhları. Geçecek , bitmek tükenmek bilmeyen bu zemherî ayları. 

    Renkli bir sabaha uyanacağız. Kırmızı, mavi, pembe, beyaz güller açacak yeniden; koklayabildiğimiz. Mutlu günler göreceğiz; dokunabildiğimiz...

    Kuşlar cıvıl cıvıl pencerelerimizde; fesleğen kokuları menekşelerle yarışırken, neş'eli şarkılar söyleyecek çocuklar caddelerde. Sokaklarda eli öpülesi dedeler, bastonlarıyla tempo tutacak nakaratlarına. Deniz dalgasıyla, gök mavisiyle kuşanacak yeniden. Uzun yürüyüşler yapacağız kırlarda, bahçelerde aşk kokulu dallar sarılacak ağaç köklerine. Daha bir direnerek tutunacağız umutla; hayata.


    Bekliyorum. Gelecek o şiir bir gün mutlaka, biliyorum.

    Biliyorum, biliyorum.


    Bekliyorum. ...

    .........................

    ferkul 

    13 mayıs 2020
    03.55

    anladım..



    Çocuktu, daha küçüktük dedim.

    Gençtir, bir deli rüzgârdır başından atamadığı. İyileştirir, düzeltir zaman her yarayı, geçer gider mevsim gibi. Kimler, neler geçmedi ki... 


    Alışırsın, katlanırsın, birlikte sarılır, barışırsın. Güzel günler sabırla; yakın. 

    Yaşlıdır; "görmeyip de duyma ne kaybedersin? Bulsan da çatlağı; at elinden kırık bardağı, yeter ki kanamasın yürek duvarı", dedim.

    İnsan hatalarıyla, eksikleriyle insan... 

    "Hoşgörmek senin tabiatında var. Hem üzgündür, dertlidir depresyondadır. Bir sebebi vardır her kırılışın ki, belki bir hatan da olur senin de göremediğin, belki de geçerlidir mazereti ", dedim. Türlü türlü mazeretler aradım, bulduğum da çok oldu, bulamadığım da sebebsiz gücenişleri.


    Anladım ki geç de olsa; Unutmuşum kendimi, saymamışım bensiz geçiveren saatleri, saniyeleri, yılları. Bakmamışım hiç aynalara, sayılmamışım; en çok da kendimden hiç, başlamamışım..
    .
    Sahi ben de küçüktüm, gençtim, yaş aldım, niye kırmadım da, hep kırıldım?...


    Elli yaşımda anladım...

    ............................

    ferkul

    15 mayıs 2020
    00.35

    baktık öylece



    Biz de bilirdik ana avrat düz gitmesini. Savurmayı öfkeyi duvara çarpa çarpa, kapıları kıra kıra sesimizi çoğaltmayı.
    Bilirdik doğru bildiklerimizden yanlışı göz göre göre ortaya döküp de saçmayı.


    Sustuk...

    Biz de biliriz yâr dediğin eğer yârense, elinden tutmasını. Göğsüne gül kondurmayı. Dudağının kenarına bir bir menekşe kokusu işlemeyi, salıvermesini en yakışıklından gülümsemeleri. 

    Sevdik.


    Bilirdik biz de en güzelinden devirmesini çamları. Sonra da hiç bir şey olmamış gibi şarkı mırıldanmayı, delicesinden cesaretle. 
    Dağları yerinden kaldırmayı, hop oturtup hop kalkmayı.


    Durduk, baktık sadece...

    Bizde bilirdik sevmesini.

    Delice...


    Durduk baktık öylece....

    ........................

    ferkul


    16 mayıs 2020
    00.15

    Susma.


    Ya söylenecek bütün sözler tükendi,
    Ya da uçmak için mevsimini bekliyor kuşlar...

    Ya başın alıp gitmeli. Ya da başı yere eğmeli. Deveyse de sürü içinde tek, köprüyse de su üstünde bir tahtası kırık, dalda yaprak gibi, haddin bilmeli...

    Ya yağmurlar yağdırmalı buluta. Ya da tutmalı bir dost eli.

    Ya renksizliğin dibine vurmalı. Ya da bir parça boya sürmeli, gökyüzüne mavi bir fırça ile. Dile gelsin diye yürek izi...

    Bir tutam sevgi ekmeli, sözcüklerden nağmeli. Yüzden gönüle köprü misâli. Şakımalı, al yazmalı türkü gibi, köprü üstü güvercinleri.


    Susma. 

    Sen sustukça çöl sıcağı bile zemherî. ..
    ..............................

    ferkul 

    17 mayıs 2020
    21.56

    "O" şiir



    Bana şair, dediğinizde şiiri aşk etmişlerden gerçek şairlerden, utanıyorum. Henüz şair değilim; 

               "O" şiiri arıyorum.

    Bir kaç kelâmı bir çok hüzünle karıştırıp, dünü güne ekleyerek yarınlardan
     

             "O" nu çıkarıyorum.
    Uç uca ekleyip de yaşanmışlıkları, yaşanmayanlardan
     

             "O" nu, seçiyorum.

    Bana şair demeyin,
                     şiirden utanıyorum.


    O şiiri bekliyorum, yazdıkça daha çok arıyorum.
     

            Aradıkça yazıyorum.
     

    Dökülüyorum...
       

    Hep o şiir, hep o mısra, bir gün mutlaka, gelecek ,
                                                                               biliyorum...



    ...........................


    ferkul 

    18 mayıs 2020
    22.03

    Sevdanın aslı




    En güzel şiir iki dudağın arasından çıkan kelime ile değil, yürekten edilen duâda gizlidir. Günün ve gecenin manâsı ve önemi, el açıp da göz yaşıyla dilenen her istek ve tefekkürle özeldir.


    Sevdanın aslı, onu verende ve kalbe koyanda, koyup da yine ' O'na yönelerek tevekkül edebilendedir. Sabırla, şükürle ve aşkla verdiğine rıza gösterebilendedir. Olana, olmuşa ve olacağa teslimiyet bunu gerektirir.


    " Ben senden razıyım, sen de benden razı ol Allahım. Yükümüzü hafiflet, yüreğimizi inşirâhla , inâniyetle genişlet. Yâr da, yâren de sen ol, senden başkasına olmasın muradımız. 


    (Seninle var olduk, yine seninle haşrolacağız. Bizi bize bırakma Allahım!..")

    Dualarımızın kabûlü dileklerimle. ..

    ...................

    ferkul

    19 mayıs 2020
    21. 10

    Böyle bir şey mi , yarın?



    Gün olur deli gibi bir gülümseme konar kalemin ucuna.

    Kuş olur hüzne dair yazdıkların; kanatlanır uçarsın.


    Döner başın. Tutulur elin ayağın. Söylemez olur dilin, yanmaz yakılmaz bir k/ağıtta rüzgâra kapılır kalbin. Adı şimdi, arkası dünde bıraktıklarının.

    Gün akşama döner, samanyolun hep yıldızdan. gecenin önü tan. Bilir işini yaradan. 

    Kulağında bir su sesi , mavi bir dalga savurur şiirin nakaratını, dolar taşar yüreğin. Haberin olmaz sabahtan, akşamdan, günden geceden... Yazarsın.


    Zemherî ortası açar pencere önünde bir çiçek. Söylesen, sükût etsen, kim anlamış, kim bilecek? Bilinmez ki, kokusu buram buram hep böyle mi tütecek?

    Şaşırırsın, bakakalırsın öylece. Kalakalırsın kendinle. 

    Umut dediğin arkasında başı dumanlı bir dağın. Hem yalın, hem darmadağın.


    Böyle bir şey mi , yarın?...


    .............................

    ferkul 

    21 mayıs 2020
    00.00

    değmez mi?



    Böylesi bir gökkûbbeyi yaratan
    Yadsınabilir mi?

    Hikmeti ve merhâmeti acz'den
    Sorgulanabilir mi?

    Mağfireti bol olan, sevgisi muhabbetten örülü,
    Güzel günleri, kulundan esirger mi?


    *

    (Lutfûn da hoş, kahrın da hoş misâli
    Seven sevdiğine küser, zulûm eder mi? 


    Tevekkülle, inançla, sabırla, aşkla

    Gelecekse sevgili, beklemeye değmez mi? )

    .................................

    ferkul 

    26 mayıs 2020
    11.48

    Gü - lüm - se.... 😊



    Ocağı yak. Çayı ateşe koy, bardağı kenara.

    Şekeri yanına, tabağı altına, demi yerine, at hüznü başının arkasına. 


    Bırak yerinde dağılsın kara bulutlar.

    İç bir yudum, bir şarkı mırıldan, bir duâ yürekçesinden. Bir şiir oku içinden, hem de en derininden. Duymasın, işitmesin varsın hiç kimse. (Kimse dediğin de ne? Ne işe yarar, kimi saklar, ne kendisine, ne de başkasına yâr! ) 


    Otur balkona. Eşlik etsin kumrular. 


    Kimbilir, belki şimdi, hatta olmazsa birazdan. Yoksa bu işin yarını da var. Zaten yarın yoksa, hüznün ne anlâmı var? 

    Bir güneş açar, maviye döner umutlar. Belki de bir yağmur yağar, râhmetle. Yıkanır kir dediğin, temizlenir sokaklar, caddeler, gözler, gönüller... Islanır ruhun, doğumdan ölüme kadar. Beklemenin yolu hep dar. Umut etmeninse, mümkünü ve ederi, daima var.
    Bırak akışına. Salıver gitsin, alsın götürsün şu deli rüzgâr. 


    Herşey dediğin neyse o. Tut bir elinle diğerini. Susma. Okşa, sev; kanatma, oynama. Kabuk bağlasın yaralar... Ki, yaşamanın yarasız ve sevdâsız ne anlamı var?

    İki kelime bir çay, bir çay tek hece. Söyle içinden geldiğince. 

    Tam da şimdi, zamanıdır. Haydi,


    Gü - lüm - se.... 😊
     
    ............................

    ferkul

    28 mayıs 2020
    13.07

    Sevmekse

     



    Sanırım benim de sınavım pencere önleriyle


    Evimin iki ayrı penceresinde panjur ile pencerenin ara boşluğuna iki kumru ailesi habersizce misafir olup, kurulmuşlar baş köşeye. 

    İlkinin adını 'firarî' koydum. Cama yaklaştığımı veya perdeyi açtığımı hissettiği anda yumurtaları bile umursamadan pırr , uçuyor . Esâmesini göremiyorsun. Yumurtalarsa ortada, garip.

    Öteki ailenin adı; vefakâr. Ne cama yaklaşmam, ne perdeyi aralamam, ne de hatta pencereyi açıp yakından bakmam, umursamaz bir ifadeyle gözlerime bakmalarını ve yumurtalarını bırakmamalarını engellemiyor. Öylece, cesurca bir ifadeyle kırmızı gözlerini bana dikerek ; " meydan benim, ölsem de bırakmam", diyorlar sanki.

    Bu vefakârlığı sevdim. Ötekinin boşvermeşliğine karşın cefakârca meydan okuyuşu sevdim.

    Bizler de öyle değil miyiz? 

    Kimimiz bir dakika bile sıkıntıya dayanamazken, belki de hep mutluluğu bir sonraki adımla bağdaştırıp yeniliğe kucak açarken, neleri ve kimleri harcadığımızı unutmuyor muyuz?

    Kimimiz de bir ömür taş bağlıyor ciğerine.
    Ne kadar fırtına, yağmur, kar ve tipi varsa ; "es kara bağrıma, es!", der gibi. Hep daha güzel günler gelecek, beklentisi.


    Ne yumurtadan , ne onca uğraştan sonra kurduğu çöpten yuvadan vazgeçen kumru misâli, canı ve korkusu pahasına, kendini fedâ ediyor kimileri. Soyutlar gibi dışarıdaki bahardan, çiçekten, maviden ve gökyüzünde kanat çırpmaktan bile önemli, sevdikleri.

    Sevmekse, böyle olmalı. Koşulsuz ve şartsız, almadan bile vermeli. Yerine göre, canından ve kanından son damlasına kadar, beslemeli.

    Vefakâr kumrunun yumurta aşkı gibi , vazgeçilmemecesine ve kendini ruhunla tamamen vererek. Kol kanat gererek, sahiplenerek. 

    Böylesi seveniniz varsa, bırakmayınız...

    ....................

    ferkul

    29 mayıs 2020
    11.30

    Anlatılmıyor....



    Söyleyemediğim şeyler var. Dokunamadığım yürekler. Tutamadığım eller. Öpülesi gözler. Namert yüzler. Bıçaktan keskin diller.

    Taşlar var dağ başı uçurumundan fırlatıp atamadığım. Hiç giyilmemiş eskilerim var lime lime, yırtıp da parçalara ayıramadığım.

    Anlatamadığım şeyler var, hep dilimin ucunda. Tanıdık bir hüzün gözlerimin bebeğinde. Hiç bitip de tükenmeyen, eskimeyen, yaşlanmayan bir şey bu. Uzadıkça uzuyor yollar. 

    Dokundukça kanıyor, düşündükçe acıyor, sevdikçe uzaklaşıyor.

    Hep de o yara. Sarılmayan; sarmalanmayan. 

    Küçük bir kız var içimde. Büyümesini unutmuş. Saçları iki yana örgülü, kâhkül nedir bilmiyor.( Çünkü annem kızıyor, kâhkül sevmiyor. )


    Kekeme bir aşk türküsü dilinde, söylese de, anlaşılmıyor.

    Söyleyemediğim şeyler var benim de. Hep şu dilimin ucunda. Boğazımda bir yumruk. Kelimelere sığmıyor, hecelerde daralıyor, cümlesi noktasız, eksik. Hiç tamamlanmıyor.

    Durmuyor, durulmuyor . Git gide daha çok artıyor. 

    Anlatılmıyor....

    ..................................

    ferkul

    30 mayıs 2020
    20.56

    en vefalı




    Karanlığı aydınlatır
    Ne küstürür, ne ağlatır


    Ne düştürür ne kaldırır
    Vermesem de hep razıdır.


    Sanmazım ki bir rüzgârdır
    Ben gitsem de adı kalır. 


    Cefakârım, fedâkârım
    Yalnızlığım, can yoldaşım 


    İki gözüm, gözbebeğim
    Satır satır öz benliğim .


    Hem düşümdür, hem gerçeğim 
    Ser etmezim, kalp üzmezim 

    Kalemim, 
    En vefâlı yârim benim. ..


    ...............................

    ferkul 

    6 haziran 2020
    12.33

    "SIRAT KÖPRÜSÜ"


    Geçti, geçiyor, geçecek
    Kimler, neler gelip, geçmedi ki...


    Bitti, bitiyor, bitecek.
    Kimler, neler unutulmadı ki...


    Bugün değilse yarın, sonra bir bakmışsın ertesi. Hele bir çöksün dibine çayın demi. Hele bir ulaşsın geceler sabaha, kavuşsun ay da yıldıza. Her kışın sonu bahar, değil mi?

    Ne çiçekler açtırdın sen ayazda. Zemheriye kurşun, işler mi?

    Şimdi böyle, akıt gözyaşlarını sular seller gibi. Yarın bir güneş açar, unutursun bugünleri. Saat saat, dakika dakika, gün be gün azalır acının sesi. Gün gelir, hatta hatırlayınca gülümsersin belki. 

    Her şey bir sinema perdesi; oyun içinde oyun, düş bahçesi. Hem menekşe kokmaz ki!.. Kokusu için dağ gerek, dağ başında taş gerek. Taş içinde fidan yeşertmeye, mangal gibi yürek gerek. Ağaç gerek, kuş gerek, ömre bedel kelebek kanadı gerek. Kuruyunca kalmaz rengi. 

    Ateş de söner, küle döner. Alev alsa ne yazar, kül dediğin hep grî. Sanki başka renklerin var mı dili?

    Durulur, geçer, biter.
    Kimler, neler bitmedi ki...


    *

    Öyle geldi, böyle gitmeli...

    ...............................

    ferkul

    9 haziran 2020
    14 13

    kalem




    Çektim duvarları üstüme
    Döktüm satırları önüme

    Şu hayatta herşeye küstüm de
    Küsemedim şu kaleme...

    ..............................

    ferkul