Sanırım benim de sınavım pencere önleriyle☺
Evimin iki ayrı penceresinde panjur ile pencerenin ara boşluğuna iki
kumru ailesi habersizce misafir olup, kurulmuşlar baş köşeye.
İlkinin adını 'firarî' koydum. Cama yaklaştığımı veya perdeyi açtığımı
hissettiği anda yumurtaları bile umursamadan pırr , uçuyor . Esâmesini
göremiyorsun. Yumurtalarsa ortada, garip.
Öteki ailenin adı; vefakâr. Ne cama yaklaşmam, ne perdeyi aralamam, ne
de hatta pencereyi açıp yakından bakmam, umursamaz bir ifadeyle
gözlerime bakmalarını ve yumurtalarını bırakmamalarını engellemiyor.
Öylece, cesurca bir ifadeyle kırmızı gözlerini bana dikerek ; " meydan benim, ölsem de bırakmam", diyorlar sanki.
Bu vefakârlığı sevdim. Ötekinin boşvermeşliğine karşın cefakârca meydan okuyuşu sevdim.
Bizler de öyle değil miyiz?
Kimimiz bir dakika bile sıkıntıya dayanamazken, belki de hep mutluluğu
bir sonraki adımla bağdaştırıp yeniliğe kucak açarken, neleri ve kimleri
harcadığımızı unutmuyor muyuz?
Kimimiz de bir ömür taş bağlıyor ciğerine.
Ne kadar fırtına, yağmur, kar ve tipi varsa ; "es kara bağrıma, es!", der gibi. Hep daha güzel günler gelecek, beklentisi.
Ne yumurtadan , ne onca uğraştan sonra kurduğu çöpten yuvadan vazgeçen
kumru misâli, canı ve korkusu pahasına, kendini fedâ ediyor kimileri.
Soyutlar gibi dışarıdaki bahardan, çiçekten, maviden ve gökyüzünde kanat
çırpmaktan bile önemli, sevdikleri.
Sevmekse, böyle olmalı.
Koşulsuz ve şartsız, almadan bile vermeli. Yerine göre, canından ve
kanından son damlasına kadar, beslemeli.
Vefakâr kumrunun yumurta aşkı gibi , vazgeçilmemecesine ve kendini ruhunla tamamen vererek. Kol kanat gererek, sahiplenerek.
Böylesi seveniniz varsa, bırakmayınız...
....................
ferkul
29 mayıs 2020
11.30