Bu Blogda Ara

12 Aralık 2022 Pazartesi

Ben beni, beni...

 



Bugün pazar 


Ve ben,

Kendimi çok özledim....


Neş'emi, sevincimi. Herkesi ve her şeyi kucaklamayı. Olanı, olmuşu , olacağı kabullenmeyi.  Şaşırabilmeyi; "asla yapmaz",  demeyi. "Böyle nasıl olur, bunu nasıl yapar", demeden  sevdiklerime güvenmeyi. 

Affetmeyi, biriktirmemeyi. Sonuna kadar, sınırsız sevebilmeyi. Hatalarımla, yanlışlarımla şartsız, kuralsız, vermeden de sevilebilmeyi. 


Düşünmeden, tartmadan , sorgulamadan kendimi  "bırakmayı".  Kıyamadıklarımdan , kırılmamayı. Baldan zehir değil , zehirden "bal"

çıkarabilmeyi.


Kuş kanadına bakıp bakıp serçelerle şakıyarak, güvercinlerle birlikte kanat çırpmayı.


Küçük bir çocuğun elindeki elma şekerini kıskanmamayı . Çocuk kahkahalarından medet umup, hüznü parçalara ayırarak, neş'eden ve umursamazlıktan pay çıkarmayı. 


Göğe bakarak, buluttan nem kapmamayı, yağmurla gelene teslimiyeti. Tamamen saf ve temiz, sevgileri. Rabbîmden gelene razı olarak, nurla aydınlanmayı ve duâyla arınabilmeyi.


Bugün pazar


Ve ben,   " beni"

Çok,    özledim.


.........................................


ferkul


23 Ekim 2022

15 42

Teşekkür ederim

 Yazdıklarıma verdiğiniz değer, beni yüceltiyor.  Halbuki sokakta karşılaşsanız iki kelime etmez dilim ( 80 yaşındaki annem  "laf etmesini bilmiyorsun", diyor🙂,  "anacığım ben sadece yazıyorum, başka bildiğim bir şey yok, diyorum). 


Kalemimi susmaktan aldığım renklerle


Hoş ça kal

 Hoşça kal, demiştim sana ya,

              hoş -ça -- kal. 

Yıktığın duvarların, yaktığın gemilerin, 

sert esen rüzgârların , 

                              suçusun!...


Bana ait değil, bu darmadağın, sefil ve yoksun kalabalık telâşlar. Bana ait değil, bu soğuk ve sert esen rüzgâr.


Benim değil bu hüzün. 


Benim değil sere serpe uzanan çamurlu yolların, başı göğe ulaşan kuru ağaç dallarının teessüfü. Benim değil bu gam, benim değil söyleyip durduğum bu kasvetli sonbahar türküsü. Toza dumana karışmış cümlelerin, şiir diyemediğim nakaratların yükü. 


Benim değil bu dağ başı yalnızlığı.

Benim değil kara günlerin, yanık kokulu bu isli yüzü.


Senin!...


Haydi şimdi git, 

Götür düşlerimi de toplayıp yarınlardan. Bugünü ve şimdi'yi de , 

                   umutları da çal.


Dostça kalamadın ama, sen yine de,

                      hoş -ça kal...


.........................................................................


ferkul 


1 Kasım 2022

21.05

Öyle, işte

 ...........................


(      Bugün,

Kırgın, dargın ve yüreksizsem

Uyandıysam, olmaz olası bir düşten. 

Kalkamadıysam ağır bir rehâvetten.

Sızlıyorsa yaralarım

Ağırsa bir dağdan büyük başım...)


Yürek de 

Şiir  de,  sizden.. 🙂

En ağır yük...


 Yarım yüzyıldır uğraşıyorum

    Kucağımda bin yıllık taş 

Fırlatıp atamıyorum ..!


       Taş benden sağır

                  Ben ondan  ağır.


Kaldıramıyorum...


..........................................................


ferkul

Sevin...

 Saçları kısa kesilmiş kadınları üzmeyiniz. 

Çünkü onlar incelikten kırılmış bir zeytin dalıdır. Hassas yürekleri gün görmemiş, gülen yüzlerinin  ardında dargın ve dalgın  bir kalp vardır.  En dibinden ve en uçtan kesiktir, eksiktir, hayatları. Kırıp da küskün dallarını, kör olmasın gözleriniz. Ahı büyük, yankısı derin olur.  Yer  "gök",  dağ  "tepe",  sırtlar  "ova" olur. Sanmayın ki, kırdığınız dal, yıktığınız kalp size  "yuva" olur.


Saçları kısa kesilmiş kadınları sevin..! 


Merhâmet ve şefkâtle besleyin lâfızlarınızı. 

Öylece, çekip gitmeyin hayatından, yaralamayın. Susunca çöle dönen kalbini susturmayın. Konuşsun, çağlasın kelimeleri şelâle gibi, şiir olsun her adımı. Akarsu'ya bent olmayın. Çiçekleri dalında, kurutmayın.


 Zirâ,  herkes gibi değildir kısa saçlı kadınlar. Duvarları vardır, yıkamazsınız. Bir kere ördüyse sabrından arta kalanları,  betondan kalındır, öyle kolay sızıp giremezsiniz , kırıp dökemez, düze çeviremezsiniz.

Derindir yaraları, kabuk bağlasa da acısı ve kanaması ebedîdir . Ne yapsanız, n'eyleseniz,  Kapatamazsınız.


Ama bir kere sevmeye görsün,  kısa  saçlı kadın, sevdâsı da ölçüsüzdür.  Uzundur, tükenmek bilmeyen bir membâdır sevgisi. 

Bir ömür sayıklar adınızı, şarkı söyletir umutlara,  her cümlesi nakarat olur.  Aşk olur. Sadece bedeniyle değil, ruhuyla kucaklar, sarar, sarmalar sizi. Kendinizi arasanız da bulamazsınız. Tamamen kısa saçlarına gömülüdür adınızın  her bir harfi.  Bir hazine gibi, nazenin  bir "menekşe"  dalı gibi,  pencere önlerinden kokusu  dünyaya yayılır. Evinizi cennete döndürür de fark edemezsiniz.  


Kısa saçlı kadınların, sevdâsı da, hüznü de  büyüktür azizîm. Ne Mecnun'un Leylâ'sına benzer,  ne Ferhat'ın Aslı'sına. 


Her biri başka Dünya' dır....


Kısa saçlı kadınları üzmeyin  dostlar

Sevin...!


Sevginizle uzasın her bir teli , ırmak kenarında büyüyen  sarmaşık söğüt dalı gibi.  Bukle bukle, sarsın, sarmalasın  sizi mutluluğu,  anca öyle bulursunuz huzuru.


...............................................................


ferkul 



9 Kasım 2022

21.10

Elini yüreğine koy....

 "Bugün de,  yarın da 

       Yüreğin kadar yanındayım ,

               Kendini yanlız hissettiğinde

                    Elini yüreğine koy..


                                Ben hep oradayım! "


Demiş biri. Bence  "kimin" söylediğinden çok ,

Kime söylenildiği önemli. 


Ve söyleyenden çok, söylenilenin şanslı ve nasipkâr olduğu çok açık. .  ..


Çünkü,  " sevdâ " dediğin,  sevenden çok sevilenin değer bilmesiyle  makbûldür .

Tersi yalnızlık, mutsuzluk, ufuklara takılan bir çift göz demek...


Gerçek mutluluk, karşılıklı yaşanan sevdâlarda.

Gerçek aşksa,  kadir kıymet bilip, tevekkülle duâda. 

     "Seni ",   "senden"   çok düşünen " biri" varsa,  yıldız da sensin, ay da.  ..


                 Öyle değil mi...?

Bakmak ve görmek...

 Öyle, bakıyorum.

      Öyle ba kı yo rum.


Bakmakla görmek arasındaki farkı, biliyorum.


Öyle, bakarak ve görerek,  yaşıyorum.

      Söylemesiniz de,

                Sesinizi işitiyorum..


             Söylesem de, 

       Sesimi duyuramıyorum.


   Aptal sansanız da, a'ma-i âsam sansanız da, 

kanmış gibi  yapıp, aldanmıyorum.  Bakıyorum,  görüyorum, duyuyorum.  Kör ve sağır değilim, şükr' ediyorum.


                  Su su yo rum.


Göz göre göre, kulak duya duya, 

 yürek seve seve,  sessiz ve derinden 

                Yaşamak, zor.


Bunu ben,   iyi biliyorum.

....................................................


                                      ferkul(fatma erkul)

Kötü yaşarım korkusuyla, hiç yaşamadım

 "Kötü bir resim asarım korkusuyla 

                 Hiç resim asmadım;

  Kötü,  yaşarım korkusuyla 

                      Hiç yaşamadım..."

...

    demiş biri..


    "İyi",  yaşamanın açılımı, dosdoğru yolunda gitmekse,  yanılmayan, şaşmayan bir çizgide yıllar boyu yürümekse,  merhâmetin  ve şefkâtin bereketiyle, insana ve mahlûkâta, olana, olmuşa, olacağa teslimiyetle,  sadece  yaradan için bakabilmekse, yürekten,


İki kere değil, bin kere düşünerek adım atmaksa, yanlış da yapsan sonunda, pişmanlıkla, nedâmetle geri, silbaştan çevirmekse çarkları,  yolun en baş çizgisine oturtmaksa,  taşını


Seviyor ve sevilmeyi beklemeden, 

   karşılık ummadan verebiliyorsan sürekli.  

               Doğrudur.


Ama yorulmak da, yoğrulmak da, kaderden. Vazgeçmek de, bir tercihtir, günden, geceden, bazen de kendinden.


"Yâr,  için   yâren'den geçerek yaşamak, dosdoğru ve büsbütün.


Öyleyse, neden bu hüzün..?


..................................................


ferkul 


7 Aralık 2022

12.35



Ateşsen, yanmalı. Ocaksan, tütmeli...

 Azcık, rahatsızdım ya. "Hastayım", demek de zaten bana hiç yakış-madı. Ne öyle uzun, uzun uzun uzatıp bacaklarımı, oturabilirim, ne de günler boyu yataktan çıkmayacak kadar , bitkin olsam da, yatabilirim. Bu, evde de böyle, dışarıda da. Sanırım, hastalık kadar, tembellik de, vücudun isyanı. Benimsemiyor, kabul etmiyor kendine yakışmayanı.


İlle de bir koşturmaca, hiç bir şey yapmasam da, bir şeylerle uğraşı. Bu hafta çalıştım, çiçeklerimi daha çok bensiz , soldurmamak için. Birlikte " iyileşiriz, dinleniriz, onarırırız vücudu ve ruhu koştururken", "birlikte gülümsemek iyi, gelir hepimize", dedim. 

Çünkü, biliyorum ki,

     "sevgi, iyileştirir bütün yaraları" 

  hattâ "yarasız da olsa kötüden arta kalanları".


  "Haftasonu uyuyacağım, uyumasam da dinleneceğim , dinlemeyeceğim kendimi", dedim, uyuyup uyanıp bu saate kadar yattım(saat 16.00😊)

Aman Allahım, dinlenmek yerine ne bu yorgunluk, çalışırken bile bu kadar kötü hissetmemiştim kendimi.


                     &&&

Koşuyoruz, yoruluyoruz ama, yavaşlamak ve hatta "durmak", bedene iyi gelmiyor, anladım.

  "İşleyen demir", canlandırıyor, parlatıp temizliyor vücudu ve ruhu. Demir, sert ve güçlü durmasıyla, demir. İnsan, yaşadıkça meşguliyetle ve koşturdukça, insan oluyor demek ki. Geri kalanı ruhsuz ve sağlıksız, bir beden.


 Ateşsen, yanmalı. Ocaksan, tütmeli. Durmamalı , yavaşlamamalı, durdurmamalı zamanı , azizîm ...


Çünkü hayat, yavaşlamayı ve durmayı sevmiyor.

.............................................


ferkul 


10 Aralık 2022

16.50

Ah be sevdâm

 Sonra, 

Arada bir aklıma düşüyor yüzün. 

Siliyorum kalemin ters ucundan hızlıca. 

İvedi bir telâş kaplıyor içimi.  Yanık bir koku burnumda. Dumansız yangınlar artık hem içimde,  hem dışımda. Bulamıyorum kendimi, kaybolan med cezir dalgalarında.


 Kırık kalpler diyorlar ya, aslında kırık değil hiç biri. Bir çok kırık parçadan  toplanmış yürek kesiği.  Ne işe yarar kesik bir kalp parçası, 

   neye yarar yarınlara biriktirilmiş iki göz izi?       Bir " ben" kalır mı  bana , bunca yıkık  ''sen"den sonra. ..?


 Yanıp da dumanı üstünde tüten,  boğucu bir duman, sevdân. Zemherî  bir mevsimde, hiç ısıtmayıp parmak uçlarına kadar üşüten,  gözbebeklerimden damlayan yaşları bile donduran bir ateş.  Öylece,  biteviye,  acımasızca, sıradan. 


Kül ve duman. 

       Ateş ve köz.  

            Adından arta kalan.


               ***


Ah be sevdam, ah  be iki gözüm, 


Yanası, yakılmayası, yakamayası

Uzak yollardan,  dağ başlarından,   çıkmaz sokak sonlarından,  düşlerden çıkamayası.     Dönüp dolaşıp bana gelesi .


     Ah be  güzel Yaradanımın imtihânı,

                  iki başımın tek cezası


Böyle mi sevilir insanca...?

Bir insan bir insana,   dokunur mu böylesi ateşle, korla ..?


                  *** 


         Artık, adındır bağrımı yakan

Her yer kül, duman...

             Her yer  kuru kan kokusu...


   Senden geriye kalan...


...........................................................


ferkul 


(Fî, idi tarihi, geçmiş sanmış  idim izi...)

5 Temmuz 2022 Salı

Şiir olmak, meselesi


Bir gönüle giremediysen 

Kuruttuysan gülü dalında


Şair olmak da, 

Hüner değil


Şiir olmak da! ...

Usandı....





 Sabır  kuşandık libas yerine

Kılıç dilde, söz yârede

Alıştık , olmaz denilen  her şeye

Kalem usandı, yürek usandı.


Gölgesiydi ışığın  her gece

Adıydı  akılda bin hece 

Leylâ meçhulde, mecnun çölde

Aşk  usandı, nàr usandı.


Ulandı, iplik iplik, hece hece

Nedâmetsiz  her hengâme

Kurudu gönüldeki yâre 

Toprak utandı, gök utandı...


.....................................


ferkul

Yoruldum...

 Kendiyle konuşmaktan da yorulur mu insan

Sus diyorum

Söyleme.


         Yoruldum.


Yüreğim dipsiz bir kuyu

İçim bir çağlayan

Dinlemiyor.


            Anlatamıyorum.


................................


                                          ferkul

Kitaplarım

 İki gözümün çiçekleri




Fatma Erkul

 Sizin  'ferkul'unuz dün  'fatma erkul''du.


 Çocukluğumun yüz görümlüğüne gittim. 

Arada bir kaç satır imza, bir kaç dost gülüşü. Mutluluğun ömürlük süzülüşü. 


Öyle, böyle derken geldi, geçmesin diledim yüreğimden, şiirimden, kalemimden. Burada kalsın, izlensin.


 Sözüm ömrüme, özüm sözüme ışık oldu. 

Size de yansısın isterseniz, linklere tıklayabilirsiniz.


 ( Kanal 15 haber videosunun tam ortasındayım. )


https://fb.watch/dieexk5A2U/


https://fb.watch/dicJy5UmjX/

Yüksek dağların başı karşı olur

 Hepsi  yüksek bir dağ yamacında çam ağaçları arasında tek bir badem ağacı yalnızlığı bu,  aslında.  Toplanıp da başına, çiçek açmayı  beklerken kuş kanatlarından umut etmekten. Sonra baykuş ve karga seslerinden, yağmur,  kar ve güneş yerine her seferinde yine, yeniden bir tufan yaşamaktan.


Hepsi yek ve tek, coşkun bir şelâle ortasında susuz,  bir damla su  dilemekten.  Bir yudum içememekten kana kana. Doyamamaktan, vazgeçmişiğin biteviye süregelişinden. 


"Böyle gelmiş, böyle gitmesin", diye diye çabalamaktan.  Nasıl bir yaşamaktır, nasıl bir insansızlıksa  bunca yoksunluk, isyanından. Tevekkül ve sabrı unutmaktan arada, hiç hatırlayamamaktan.


Yaz sıcağında, zemherî soğuğuyla, dona kesmiş parmak uçlarının sızısı, gözbebeklerinde onca mavi gökyüzünde beyaz bir bulut arzusu. Kimdir, bunun suçlusu..?


Hep de  koca bir yürek taşımaktan, onca yüreksizlik içinde, sunamamaktan sevgiyi. Alışmaktan korkarken, tam da  ortasında alışkanlığın,  kaybolmaktan...


Kadri ve kıymeti, iki satır, bir kaç karartı,  hüzünlü bir şarkı içinde oynak bir nakarat gibi , şiirde,  kelâmda aramak, aynadaki yüzden yoksun. 


"Ben'den çok  "sen''li şarkılar söylemekten belki de.


Hüzün işte, nedendir, niyedir, neredendir, aslı astarı olmaz bir yalanın içinden, çıka gelir. 


Sendedir...


.....................................


ferkul 


30 mayıs 2022

20.38

Sevgiden yanayım




 Ne ekersen toprağa, o çıkıyor bahtına. İster gül bahçesi, ister zehirden bir tohum, isterse domates, biber; sevgi...


Sevgiden yanayım.


Ne dilersen, ne istersen  eninde sonunda, o geliyor başına. İster boğaza karşı bir yalı, ister dağ başı çobanlığı, ister Mecnûn olup bir Leylâ aşkına, dağları yık  Aslı yoluna.


Aslı' dan yanayım...


Yürek uçmasını unutmuş bir kuş dili. İster   ağaç ek kanatlarına, şefkât ve  merhâmet kat suyuna, uçamasa da serpilsin  yaprakları , çırpındıkça orman  olsun, dökülsün gökyüzünden insanlığa. İsterse hem sözünle,  hem de   üstüne kem bakışlı edânla, kır her bir dalını. Çöle dönsün kuş kanadı.


Ağaçtan yanayım...


İster geceye şiir ol, yıldıza ay. İster gündüze şarkı ; sese kulak, gökyüzüne mavi.İsterse bir fısıltı ol, dünya kadar bağır, işitenlere ağır.


Şiirden yanayım...


.................................


ferkul

Bir gülüm, olsun diyorsun






 Bir  "gülüm" olsun diyorsun

Bahçem yoksa da, saksım var diyorsun, dikiyorsun emek emek. Her gün yaprağını okşuyorsun,   sevgiyle suluyorsun, şefkâtle bakıyorsun. Gözünün önünden,  gönülden, dilden düşürmüyorsun.


" Seni seviyorum !",  diyorsun. "Sakın solma, hep böyle bak bana. Güzel günler, yakında. Dayan , yakıcı  güneşe, sert esen rüzgâra. Dayan,  beni rüsvâ  eyleme !.."


Açıyor kırmızı kırmızı tomurcuklar. Her gün baktıkça gülümsüyorsun. Renk oluyor, neş'e katıyor dünyana. 


( Ruhun huzur,  gönlün  şen...)


Çok uzun sürmüyor.  Bir de bakıyorsun ki,  

her şey "nâfile".  Gül o eski "gül" değil. Hiç bir şey ilk  "gün"  gibi değil.  Soluyor,  kuruyor bir bir yaprakları. Ne kadar sulasan, çiğ bile görmemiş  sanki.  Anlamıyor ,  konuşmuyor, ses vermiyor,  küsüyor.


 Ne kadar sevsen, o kadar , soluyor. 


Üzülüyorsun.


.....................................


ferkul 


10 haziran 2022

08.47

Güzel günler

 Güzel günlerden geçiyorum. Güneşli günlerden... Işık ışık, damla damla yağıyorum dünden arınmış sabahların aydınlığına. Gün ortası sevinçlerle dans ediyor hayallerim. Artık akşamın karanlığında seçiliyor yüzüm. Gülümsüyorum bütün rağmenlere. Ateş böceklerinden daha fazla  "şen" gönlüm..


Şarkılar dinliyorum,  nakaratları ezberimde, ferdisi, orhanı, müslümü geçip gidiyor,  tarkanı, ahmet kayayı.  Her  biri bende ama, hiç biri senli değil bundan böyle. Zaten şarkı dediğin,  geçip gittiğin yol, bastığın toprak, değil mi. Acıtmıyor artık hiç biri ciğerimi, yaralayamaz artık kimse benim kalbimi.  


Gidenin sedâsı, gönülde  kalamayanın cefâsı da kalmadı artık. Siliniyor bir bir  siyah renkli anılar.  Vazgeçmiyorum sevmekten, merhâmetten,  inanmaktan ve duadan.  Çünkü bu sevgi ve bu iyilik, beni ben yapan. Varsın siz düşünün,  karanlık ellerinizi yıkayacak suyu bulabilecek misiniz, çöl ortası ıssızlığınızda. Aydınlanır mı akşamlarınız, karanlığınızda. ..?


Yeni, güzel günleri kucaklıyor  umutlar. Ellerim diyorum, ellerim, parmak uçlarım, ilk kez zemherî  değil. Aynadaki yüz, benim mi diyorum,  bu ışıldayan gözler  kimin? 

Kim bu elli dördünde  gözünün kenarındaki kırışığa,  saçındaki aklara gülümseyen kadın..?


Gül yüzlü  can dostlar, çay meclisinde,  köpüğünde  sevgiyle tatlılaşıyor acı kahveler.


Şükürler ediyorum, hamd-ü senâlar.


Acaba böyle miydi  o hep beklediğim yarınlar...?


...................................................


ferkul


10 haziran 2022

O2.39

Anlamak...

 "Anlamak , zahmetli iştir.

O yüzden kimse lütfetmez kimseye.


Halbuki lûtuftur, değer katar sevgiye..."


 ( Demiş idim, sevgiyi sadece anlaşılmaktan ibâret, sevmekten ziyâde sevilmek zân eden birine.)


Yaşamak, öğrenmekten, deneyimden ve yanılgıdan ibaret. Anlaşılmaktan önce, anlamayı deneyiniz. 


Anlaşıldığınızı da ancak o zaman, görebileceksiniz

..............................


ferkul

Acaba...

 Acaba diyorum 54 yıllık hayatım boyunca, bir an bile hüzün duymasaydım,  gönlü dar,  

yüreği hassas bir camdan olmayan ve beyni konuşmaktan yorulmayan, mutluluktan ve sevgiden  nasip  almış biri olaydım;


Şu deli yüreği ve içimde susmak bilmeyen o hüzünlü sesi, yok saysaydım. Hep gülümseyip, hiç ağlamasaydım.  Az sevip, çok konuşup, hızlı yaşasaydım,  ağzım laf yapaydı, yüzüm ve sözüm caz.  


Haydi diyeydim kötü rüzgâra; " Es  esebildiğin kadar kara bağrıma es!..."


 Bir kere de kopaydı, hep  "kopmasın"  diye diye üstüne tirediğim  kıyâmet. Dimdik duraydım şöyle, yenilmez bir güreşçi gibi, mağrur. Yıkılmaz bir dağ gibi,  vakur.


Düşünmeden, yorulmadan, ince eleyip sık dokumadan, ayrıntılara takılıp savrulmadan,  öylece ve biteviye, seyretseydim olanı, biteni. Yanlışı ve hatayı  bıçak gibi sırtımda taşımayıp, bir anda silebilseydim gönül kıranı. Ömürden ömür çalanı.  Ah etseydim, affetmeseydim.

" Dişe diş, kana kan !.."  


 İçimde biriktirmeyeydim kusmak istediklerimi. Saçaydım ortalığa, çırılçıplak  düşündürtüleni.


Sonra da herkes gibi,  hiç bir şey olmamış gibi gülümseseydim. İçim huzur, beynim rahat, gönlüm geniş , yüreğim olabildiğinden fazla ferâh... 


Yine de yazar mıydım...?


.................................................


ferkul


20 haziran 202

21.41

Revâ

 " İnsan şöyle yapar mı,

  Revâ mı, değer mi

  İnsan,  insana bunu eder mi

  İnsana yakışır mı..?  "


Kelimelerini çok sık kullandığımı farkettim.  

Ve yarım yüz yıl boyunca da devir daim ettiğimi. Hani şu dönen su değirmenleri gibi. Seyrederken hoş,  dönerken boş.  Su  aynı su, çark  aynı çark. Sadece rüzgârı  kimi zaman daha sert, kimi zaman etkisiz, durgun ve stabil. 


Tarihin tekerrür ettiği doğru. Hatanın da, yanlışın da, sevmenin de yanılmanın da, öğrenmenin de ucu yok, bucağı hiç yok.  Ne kadar çabalasan, inkâr etsen, yaşanacaksa , yaşanıyor.  Sonra yine hep aynı son. 


Değirmen dönüyor.


..............................................


ferkul 


25 haziran 2022

11.52

Teşekkürler hayat

 ‘’Küçük küçük notlar alırım. Çantamda, her gittiğim yerde birkaç satırlık iz bırakırım. Yaşadığım her anı, düşündüğüm en ince ayrıntıyı kalemle taçlandırırım. Bir kalemim, bir minik not defterim yanımdan ayırmadığım en kıymetlimdir. Bazen unuturum, kağıtlar orada burada karşıma çıkar, arkamdaki izim gülümsetir sevdiklerimi’’, dedi. 


Aklıma yastığımın altındaki, çekmecemdeki, dolaplarımın içindeki, yıllardır biriktirip sakladığım kalem ve defterim, geldi. Gençliğimde ve telefonlar henüz icat edilmemişken zaman zaman çevremdeki insanların benden sonra bulup , okuduktan sonra yazdıklarıma; ‘sen aşık mısın, niye yazıyorsun bunları’‘, deyip gülüştükleri geldi. Halbuki ne aşıktım, ne de maşuk. Aşkı ve sevgiyi kalemde ve bende bulmuştum. Anlamaları mümkün mü?


‘’Ağaç altında kitap okumayı ve yazmayı sever misiniz?’’ dedim. Şimdi yıkılan Oğuzhan İlkokulu’nun bahçesindeki devasa çam ağaçları geldi gözlerimin önüne. ‘’ O zamanlar henüz yeni büyümekte bizler gibi bir fidanken hepsi, hep birlikte, kitap okumak , ne güzeldi!


 Ağaçların kitap okumak ve yazmakla doğru orantılı bir ilişkisi olduğunu düşünmüşümdür hep. Bunu da sizden almışım, galiba.’’


Ya, harçlığımı yemeyip içmeyip, hatta babama ‘öğretmen istiyor’, diye yalan söyleyerek bütün serisini alıp okuduğum, kitapçıyı zengin ettiğimiz , ‘Kemalettin TUĞCU’?  

"Siz de onlardan bir parçayı kendinizde buluyor muydunuz?.."


Konuştukça aynaya bakar gibiydim. Yüzü ben, yüreği ben. Bir öğretmen bu kadar mı bir çocuğun kişiliği ve yaşam tarzında , şekillenmesinde, etkilidir?.. 30 yıllık öğretmen olduğum halde, ben de bunun farkına şimdi varıyorum. Kim bilir bir gün ben de , yetiştirdiğim çiçeklerin kokusunu yüzümde hissederim? Ne büyük mutluluk!...


Uzaktan tanıdı beni, el salladı. Ben de bütün unutkanlığıma ve her zaman bana ihanet eden, yer yer utandıran hafızama rağmen yüzünde 47 yıl öncesini görüp çizgilerden ayırt ederek , gülümsedim. Tanıdım, dedim, unutmamışım! Halbuki hayatımda iyi ya da kötü yer eden, çok sevdiklerimi, sevmediklerimi hatta, yüzünü, ismini bile unuturum . Karşılaşınca mahcubiyetten, hatırlıyormuş gibi yapmaktan özellikle isim söylememeye çalışmaktan, usanırım. ‘’ Sizi böyle hatırlamak ve görmek ne güzel!...’’


Saçları iki yana örgülü, sessiz ve mahcup kekeme kız şimdi 54 yaşında dedim. O kadar mahcup ve çekingendim ki, lise ve ortaokul çağlarımda karşılaşınca neredeyse saklanırdım. 


Öyle güzel bir hafızası var ki, neredeyse her şeyi hatırlamasına güvenerek; ‘’Nasıldım dedim derslerde, okulda?’’ Gülümsedi, ‘’ seni o yüzden merak ettim zaten, o kadar sessiz bir kız, şimdi nasıl?... Sadece derslerde parmak kaldırıp konuşurdun’’, dedi. ‘’Başka zaman sesini duymak mümkün değildi…’’


İnsanın kendini bir başkasından dinlemesi, mutluluk verdiği kadar hüzün de veriyor. 

 ’’Hayat artık bana konuşmayı , öğretti öğretmenim, konuşmayınca da yazıyla anlatmayı armağan etti’’, demedim. Gülümsedim.


Sonra, kitaplarımı imzaladım, hayatımdaki ilk özel insana kitaplarımı imzalamanın da teşekkürünü Yaradanıma binlerce kez tekrarlayarak içimden . 


Üç saat çabucak geçti. Birlikte içtiğimiz çayın demi çocukluğuma, kahvenin köpüğü o saçları iki yana örgülü hüzünlü, sessiz çocuğa pamuk şeker uzatmış gibi, en güzel, ’armağan’dı. 


Ben bugün ilkokul öğretmenimle, sevgili ‘’MÜYESSER ELMAS’ la , 47 yıl aradan sonra, sıra yerine öğretmen evinde bir masada, 'parmak kaldırmadan', konuştum. 


Ben onun ellerinden öptüm, o beni yüreğimden tutup kaldırdı.


Teşekkürler öğretmenim…!

Teşekkürler Allahım….!  


……………………………………………………………………….

ferkul


26 Haziran 2022

14:36

İyileşiyorum....

 



İyileşiyorum.

Hani "herkes bir parça öldürür, sevdiğini"demişti ya birileri. Çok parça öldü içimde sana dair. Çokçası gitti kelimelerimin. Bitiyor, tükeniyor her yeni günle aynalarımda yüzünün kirli izi. 


İyileşiyorum. 

Öpüyorum gözlerinden çocukların, kurutulmayan çiçekler büyütüyorum içimde, kokusu burnumda kırılmamış dağ menekşelerinin. Artık koymuyorum pencere önlerine gülleri, uzaklara bakınca gülümsüyorum. Takılmıyor ufuklara hüznüm, es geçiyorum sözlerini, siliyorum her türlü adının geçtiği resimleri. Şarkılardan medet ummuyorum, nakaratları bile yeniliğe açıyor kollarımı. Kucaklıyorum her önüme geleni. 

Daha bir seviyorum artık, insanları. Hataları ve yanlışları ile, şimdi dostlar ve hayat, daha güzel...


"Her aşk, bir hastalıktır" demişti ya birileri. Vazgeçmek ilacıysa sevmenin, bir milyon kez vazgeçiyorum senden biriktirdiğim hayâllerimden. Affediyorum kendimi, binlerce kez tekrarlanan dua gibi.


Arındım, yıkadım ellerimi gülümseyen yüzünden. Artık görmüyorum. Dokunamıyorsun yüreğime. Sevmiyorum adını, söylemiyorum kimseye. Geçtiğin her yolu, bir kaç acı demli çayı, bir kahveyi, güneşin senden yana doğan ışığını bile, 

 her şeyi siliyorum, ince ve kalın bir çizgiyle. Orada duruyorsun, dışına yansıyor karanlığı içinin, silik ve çizik bir karaltı olarak kaldı üç harfin..


İyileşiyorum...

Çünkü , artık 

                        kendimi seviyorum...


.................................................


ferkul 


27 haziran 2022

23.21

Yeni, yeni, yeniden...

 Yeni bir diziye başlayabilirim,  bir kitaba veya. Şöyle aşk dolu, hüzün ve sevgiden söz eden mısralar da okuyabilirim, macera ve korku dolu bir aksiyon da . Kerime Nadir de olabilir , Oğuz Atay da .  Hattâ  yeni bir yazıya da başlayabilirim, ilk cümlesi  'özlemek'  de olabilir , sevmenin  'acı gri' rengi de,  sonrası hep  ihanet değil mi zaten. İlkinin sonunun  ne önemi var.?


Tam da şu an, ortasında değil miyiz yaşamanın..?


Adını , yerini yurdunu bilmediğim,  rastgele, bir uzun yolculuğa da çıkabilirim meselâ, kendimi ve dünü unutabilirim.  Günler boyu  kasvetle evden çıkmayabilirim de.


Hiç birini yapmayıp uzatıp ayaklarımı balkonda ufka da bakabilirim uzun uzun. Şöyle şekersizinden bir milyon çay da içebilir, şekeri boca edip bir kahvenin köpüğüne , sevdâlardan ve hüzünden  dem de vurabilirim.


Bir gülü koklayıp, bir menekşe kokusuna şiir yazabilirim. Ya da koparıp da dalından iğde çiçeklerini, kurutabilirim en sevdiğim defterimin arasında. 


Nefes almayı unutabilirim meselâ . Aynadaki yüze gülümsemeyi de.  Ya da derinden bir oh'la içime çekebilirim de dünyayı.  Şöyle en sıcağından ve tükenmeyeninden gülümseyebilirim de iyi ya da en kötü,  en olmayacak olanı oldurana, tevekkülle.


Uzun yürüyüşler yapabilirim akşamüstleri, kaldırım taşlarını sayabilir, köşedeki ayakkabıcı amcaya, selâm vermeyebilirim.  Simitçi çocuğa el sallayıp,  dondurmacıyı es geçebilirim.


Erkenden uyanabilirim gün doğumlarında ànı ve yaşamı bir yudum su içer gibi, ağırlaştırabilirim. Dilersem hiç saati umursamadan gün boyu uyuyabilirim de  içimden geçsin gitsin, unutulsun  diye birileri.


Sevebilirim de iliklerime kadar yağmurda ıslanır gibi

Vazgeçebilirim de hiç vazgeçmem sandıklarımdan.


Uslanmaz bir deli gönüle de sahip olabirim, aynı hatayı bile bile bin kez döndürebilirim de dünya sahnesinde.


Öyle ya da böyle, aynadaki yüz, ben-im.


Bu hayat benim...!


.............................................


ferkul


29 haziran 2022

22.43

Herkes ve hiç kimse...

 Herkes nereye gitti?

İnstangrama mı kaydınız, tik yok denilen yere mi bıraktınız yüzlerinizi?


Halbuki aslen buradaydı yüreklerimizin hüzünlü izi. Okuyorduk, yazıyorduk, bir parça paylaşıyorduk sessizce hayâl  ve hayat seslerimizi. Su serpiyorduk, kurumuş toprağa, birlikte yeşeriyordu fidanlarımız. 


Şarkılardan ve videolardan daha güzeldik.


İyiydik öyle....😥


...............................................


ferkul

Sevgi, emektir

Ellisinden sonra toprağa değdiyse elin, yetiştirdiğin marulu çiçek gibi sever, ağaç yaprağı gibi büyütür, dokunmaya, koparıp yemeye kıyamazsın🙂


                      ***


Sevgiler de böyle değil mi?

Hayat, çiçeklerin koparılıp dalından kurutulmasıyla meşhurdur. 


Çiçeğe olmaz olan, dağılır, parçalanır, kurur sanırsın. Sonra bir bakarsın hiç ummadığın yerden,  taş duvar arasından fışkırır, çıkıverir karşına,  gülümsetir seveni. Siz, kuruyan ve kararan kalplerinizle kalırsınız.






Kalbinizde büyüyen çiçekleri koparıp kurutmayın.






 Çiçektir, sağlam tutunduysa kökleriyle toprağa, yaradana,  yeniden doğarmış gibi  daha bir

ışıkla  rengârenk sunar kendini evrene, sevene. Kokusu  ve duruşu sadece sevmesini bilene.


Sevmeyi ve sevilmeyi topraktan ve kuruduğunu sandığın çiçeğin yaprağından öğrenmeli. 


İnsan dediğin zaten,  kadir kıymet bilir  mi...?


.....................................................


ferkul 


4 temmuz 2022

15.10

6 Haziran 2022 Pazartesi

İmza günü etkinliğimden

 Yazmanın en güzel yanı, 



Aynaya yansıyan yürek izi...

Hepsi, yek ve tek....

 Hepsi yüksek bir dağ yamacında çam ağaçları arasında tek bir badem ağacı yalnızlığı bu, aslında. Toplanıp da başına, çiçek açmayı beklerken kuş kanatlarından umut etmekten. Sonra baykuş ve karga seslerinden, yağmur, kar ve güneş yerine her seferinde yine, yeniden bir tufan yaşamaktan.


Hepsi yek ve tek, coşkun bir şelâle ortasında susuz, bir damla su dilemekten. Bir yudum içememekten kana kana. Doyamamaktan, vazgeçmişiğin biteviye süregelişinden. 


"Böyle gelmiş, böyle gitmesin", diye diye çabalamaktan. Nasıl bir yaşamaktır, nasıl bir insansızlıksa bunca yoksunluk, isyanından. Tevekkül ve sabrı unutmaktan arada, hiç hatırlayamamaktan.


Yaz sıcağında, zemherî soğuğuyla, dona kesmiş parmak uçlarının sızısı, gözbebeklerinde onca mavi gökyüzünde beyaz bir bulut arzusu. Kimdir, bunun suçlusu..?


Hep de koca bir yürek taşımaktan, onca yüreksizlik içinde, sunamamaktan sevgiyi. Alışmaktan korkarken, tam da ortasında alışkanlığın, kaybolmaktan...


Kadri ve kıymeti, iki satır, bir kaç karartı, hüzünlü bir şarkı içinde oynak bir nakarat gibi , şiirde, kelâmda aramak, aynadaki yüzden yoksun. 


"Ben'den çok "sen''li şarkılar söylemekten belki de.


Hüzün işte, nedendir, niyedir, neredendir, aslı astarı olmaz bir yalanın içinden, çıka gelir. 


Sendedir...


.....................................


ferkul 


30 mayıs 2022

20.38

7 Mayıs 2022 Cumartesi

Artık...

 


Artık


Sevmeyeni sevmiyorum. Gelmeyene gitmiyorum. Huzur bulmadığım yerden, nefes alamadığım ortamdan, yüzümü ve gözümü gülümsetmeyen herşeyden, uzak duruyorum. Merhâmet etmeyenle, kadir kıymet bilmeyenden, bir teşekkürü zûl görenden, dilinden ve gönlünden geçeni yumuşatarak söylemeyenden, art niyetiyle ruh karartanlardan , şefkâtten ve hoşgörüden nasibi olmayandan, zulûmden ve kötülükten beslenenden, sevmeyi ve sevilmeyi yaşamında şiar edinmemiş , 

  Herkesten, uzak duruyorum.


İnce bir gül dalıymışçasına, koparmaktan ve dokunmaktan korkarak, incitmekten imtinâ eden , dili ve gönlü bir, ruhu aynaya yansır gibi yüzüne ve sözüne aksetmiş, gözbebeklerinde yüz izimi görebildiğim, sevmekten ve sevilmekten başka niyet taşımayan, elimden ve gönlümden tutup da bir daha bırakmayan, pişmanlığı ve nedâmeti, hoşgörüyü yaşatmayan, almadan vermeyi bilen,

  ''sen " ile "ben_den kurtulmuş , 

"biz " olmayı , "bir" olmayı başarabilmiş,    

  Herkesi kucaklıyorum.


O yüzden yalnızım....🙂


................................................


ferkul


7 mayıs 2022

14.27




4 Mayıs 2022 Çarşamba

ŞİMDİ DURGUN BİR SU, YÜREĞİM

  

Facebookta,


Kayıp Rota  (Esma Bolat) hanım


 " Şimdi durgun bir su, yüreğim"

 isimli şiirime can vermiş. Teveccühüne lâyık olabilmeyi diliyorum .


Kendisi  Radyo Bir Rüyadır Şiircede zaman zaman canlı yayında şiir yüreklere su serpiyor. Dinlemenizi öneririm. 


Teşekkürler  ,  Esma hanım...❤️🙂




2 Mayıs 2022 Pazartesi

Bayramınız bayram ola. Her gününüz bayram ola...

 



Sevdiğin ve sevildiğin her gün bayramdır.

Açan gülün kokusundan, toprak üstünde sarı, beyaz papatyanın gülümseyişinden , ağacın yaprağının kımıldayışından, gözünü kapatıp da, rüzgârın ve suyun sesinden duyduğun huzur, yudumladığın çayın, kahvenin şekerinden aldığın haz, bayramdır.


Kuru taşın arasında yeşeren çiçeğin yaprağını görebilen göz,  elindeki şekeri mutlulukla tutan bir çocuğa gülümseyebilen yüz, doğan güneşe bakabilen ruh, batan günün içinde parlayan yıldıza söylediğin şarkı,  armağandır, sana. 

Her bir damla yağmur,  berekettir,  karın tane tane yağışı, rüzgârda savrulan saçların, adımlayabilen bacakların, koşabilen bedenin de. 


Onca kötülük içinde, ellerine ve yüreğine dokunabilen dost yürekler, sevmeyi ve sevebilmeyi  başarabilen kalbin, yaradanın sana sunduğu her nîmet, bayramdır. Geçip giden mevsimler içinde her ánı farkında olarak ve duyumsayarak yaşamak, bayramdır.


Hüzne gülümseyebilmek de, kadere ve kedere teslimiyet de, aynadaki yüzle barışık, kendini severek ve önemseyerek,  nefes aldığın her gün bayramdır meselâ.


Bayram,  insanın ruhunda, gözbebeklerinde ışıyan,   sadece  size özel  yaşatılan ve yaşanan,  tevekkülle edilen duanın da içinde  aynı zamanda.


Bayramınız bayram ola,

Her gününüz bayram ola....


............................................


ferkul (fatma erkul)


2 mayıs 2022

03.12