Bu Blogda Ara

8 Aralık 2011 Perşembe

Yazmak Hastalığı



Mutsuzluğun yazarıyım… Dibine kadar fukarayım, boğaza takılıp kalmış bir yumruk gibi kelimelerim… Bir yerde tıkanık bir su, bir yerde dağ başı yalnızlıkları… Acıyı ve hasreti, aydınlığa ve denize özlemi, bazen sevgiyi ve sevgisizliği, bazen kuyuya düşmüş bir silüetin çaresizliğini, hayatı ve hayatsızlığı, olmamışlığın ve yaşanmamışlığın fakirliğini yazıyorum… Var olmamış sevdaların, bir türlü kavuşulmayanın, ayrılığın, hasretin ve acının, yükün ve yüksüzlüğün ağırlığı bende… Bende ışığı olup da aydınlanmayan evlerin karanlığı, duman tütmeyen bacaların bunğunluğu… Dondurucu kış gecelerinde yere düşen çiy tanesi cümlelerim…  Biliyorum kolay iş mutsuzluğu yazmak, okuru gülümsetmek ve umudu dile getirmek, mutluluğun kelimelerini bulmak zor olanı… Belki _ mış gibi yaşamayı bilemediğimden… Belki de var ile yok arasında kalmışlığındandır yalnızlık dediğim adsız kahramanın dili, yaşanmış ve yaşanmamışlıkların, yaşanabilirliğine isyanıdır her yazdığım…  Belki de umudun ellerinden tutmuşluğum olmadı hiç… Hüzün ve acıyı bildiğim kadar, neşeyi de bilirim aslında… İnsanın içine işleyen gülümselerim de olmuştur çoğu zaman… Yaşadığım kadar küçük anlardan sevinebilen bir insanım halbuki… Bazen kırmızı bir gül, bazen sadece bir güneşin ışığı ve sıcaklığı yetiverir aslında aydınlanmama… Ama ışığı ve beyazı yansıtamıyorum kalemime, iyi günlerde bitiyor sanki mürekkebi, tükeniyor sanki yazmak hastalığım... Kötü günlerin şairiyim, acının ve koyu renklerin ressamıyım hep… Beyazı ve pembeyi, hatta kırmızıyı konuşturmak zor olanı, hayat denilen tuvalde resmetmek zor mutluluğu, yazabilmek zor yaşamayınca…
Kolayına kaçıyorum işin vesselam, zor iş mutluluğun resmini yazıya dökmek, zor iş  renkleri salıvermek özgürce, sereserpe dökülüvermesi neşenin, sevincin beyaz bir kağıda… Zor iş mutluluğu yazabilmek…


(  Var_dı da biz mi yazmadık?.. Vardı da  bir Eyfel kulesi yaşadığımız şehirde, biz mi çıkmadık?... Bir uzun boğaz köprüsü vardı da oturup karşısında bir çay bahçesine biz mi seyretmedik?.. Bir dost bakış bulduk da şu kocaman dünyada yalansız, çıkarsız; selam mı vermedik?... Bir deniz vardı da akşamüstü çıkıp dalgalara dert mi yanmadık?... Vardı da sevda dedikleri biz mi yanmadık?...
Böylesi bir hayat sinemasında, nasıl nüksetmez yazmak hastalığı?...)
ferkul
5aralık2011
19:30
salı

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben sadece yazılı ve blogunuza iyice zevk alıyorum , diyelim ki ne vardı o kadar toplamı olacak sanırım böylece blogunuza ( çok uzun ) benim ilk yorum yedik gibi Hmm görünür . Ben de kalkınan bir blog blogger ama ben hala her şeyi yeni duyuyorum . Acemi blog yazarları için herhangi bir ipucu var mı ? Ben kesinlikle takdir ediyorum.

Adsız dedi ki...

Hello. And Bye Marry. IT was nice to see you at this sweet suger house.