Bu Blogda Ara

14 Ekim 2020 Çarşamba

Başın "Sana" ağır. Dünya kendine "sağır"...

 


Başım bana ağır, dünya kendine sağır. Ne kadar çağırsan çağır, uzak ülke mutluluk.
Hep kahır, hep kahır!...

Gitsem bir dağ başına...
Otursam bir çınar altına.
Ben sussam, kuşlar söylese. Kuşlar dursa gökyüzü. Bir tarafta ağustos böcekleri. Şarkısını söylese hüznün. Alabildiğine ağaç, görebildiğince yeşil. Düşünsem düşünmemeyi. Bir yol çizsem, yolsuzluktan yola çıkarak.

Başı tutsam, sonu bulsam. Dönüp dolaşıp durmasam hissizlik sokaklarında...

Dallar, yaprakların hışırtısı, rüzgâr ve kuşlar. Dinlesem serçenin dala aşkını. Konuşmadan anlaşsak. Anlaşmadan konuşsak. Gözümü kapatsam. 🤍 dinlesem. Açsam, mavi ve yeşil!..

Kucaklasa beni huzur. Sarsa sarmalasa. Unutsam dünden kalmış yarınları, unutsam kendimi, bıraksam beni akışına. Unutsam adımı bile. Sonra yine rüzgâr, yine yapraklar, dalların hışırtısı, mavi ve beyaz bulutlar...

Uyusam...

Ve bir serçe, konsa omuz başıma. Yaslansa bir dağa yanaşır gibi. Buluşsa gözlerimiz. Hiç korkmadan, ürkmeden, pes etmeden, öylece. Küçük, minik kanatlı bir serçe. Ne ağır, ne de sağır, taşıdığı yürekçe.

Omuz başımda bir serçe, şarkısını söylese aşkın, kendince. Bir çınar altı dinginliğinde bulsam beni, sessizce.

Uzakta bir keçi, otlansa, yavaştan. Kavalı ben, tınısı ben, çıngırağı sevgiden...

Dağılsa ka/la/balıklar, durulsam.

Bir dağ başı ağacı olsam. Kaçsam kendimden, kurtulsam...

Ve sükut, ve huzur... Belki, mutluluk budur!...

*

(Başın "Sana" ağır. Dünya kendine "sağır"...
Ne yapsan, ne etsen, hep kahır, hep "kahır"...)

...............................................

ferkul

18 ağustos 2020
13.05

Hiç yorum yok: