Bu Blogda Ara

30 Ağustos 2016 Salı

DÜŞÜN(ME)MEK



DÜŞÜN(ME)MEK



Günlerdir  evden dışarı çıkmıyorum. Yemek yapmıyor, bulaşık yıkamıyorum. Evdeki yerleri silme takıntım dışında hiçbir şey yapmıyorum. Hiç kimseyle görüşmüyor, kendimle de konuşmuyorum.  Öğlenlere kadar, hatta akşamlara kadar yatıp uyumak istememe rağmen dinlenmiş vücut dinlemiyor. Sabah erken kalkıp çay koyuyor, saatlerce çay içip  televizyon dedikleri ses ve görüntü yumağı açık, gah  telefonda, gah tablette oyun oynuyorum.  Sonra  çay bitiyor, bir daha demliyorum, bir daha, bir daha, bir daha…  Balkondan görünen çam ağaçlarına bakıp onlarca sigara yakıyor, bir banktan öbür banka, bir koltuktan öbür koltuğa uzanarak vakit geçiriyorum. Yapmam gereken bir sürü iş olsa da kimin umurunda? Yapmıyorum.



Kendime kendimi protesto ettim. Telefonda   yeni  icat edilen bu oyunların düşünmeyi engellediğini fark ettim.  Oynarken  hiç düşünmüyorsun, sorunlar, geçmiş,  gelecek, şu an, hiçbir şey umurunda olmuyor, oynuyorsun, bitmiyor, ilerlemiyor, sonu  gelmiyor, ama oynamak seni oyalıyor, bir şey kazandırmıyor, boşa geçirilebilmiş hayattan çalınmış saatlerden başka.  Dünyadan uzaklaştırıyor, yorulmuyor, yormuyorsun beynini.  Bir tür uyku transı… Ayıplamayın, bazen herkese lazım, eleştirseniz de kimin umurunda?



Yürümüyorum da.  Halbuki en çok sevdiğim başı boş amaçsız saatlerce yürümektir. Yürümek, düşünmeyi çoğaltıyor,  benim için yürüdükçe büyüyen kelimeler yumağı her adımım. Düşünmeyi kendime yasaklamak yürümemi engelliyor. Yürümeyi de protestodan sayıyorum.


Sevmeye başladım bu boş_luğu. Fark ettim ki düşünmeden, öğrenmeden, bilmeden, öğretmeden, yanılmadan, yanıltmadan, yalansız, kavgasız, savaşsız, saf  yaşamak  da en büyük beceri bence. Ot gibi derler ya, sahiden öyle de olsa, otlar aylarca yeşil kalabiliyorlar, ne rüzgarda, ne yağmurda, ne fırtınada yıkılmıyorlar. Çünkü ot dediğin, yerde bitiyor, ezip geçsen de üstünden, kendini çok zaman geçmeden düzeltip yine çimen olabiliyor. Öyle kolay değil ot olması da. O yüzden küçümsemeseniz iyi olur bence…


En çok akşamüstü boş_luğunu seviyorum. Oturuyorsun, uzaklara dalıp, dağların arasından görünen giden akşamın  kızıllığı sana el sallar gibi bakarken  içtiğin çay sigara sana kendini hatırlatıyor.


Uyanmak istemediğim bir rüyada gibiyim. Boşluk, tembellik, verimsizlik, hiç bir şey yapmadan hiçliği kabullenmek güzelmiş aslında diyorum. Yılardır kendimi bu kadar boş bırakmadığımı fark ediyorum, gülümsüyorum.


Yalnızlık güzelmiş, diyorum


Uykuda olan herkese ve her şeye uyarak, uyuyormuş  gibiyi  yaşamak  güzelmiş. Herkes uyurken uyanık olman kimin umurunda ki?


Boş luk güzelmiş. Amaçsızca, koşturmadan, koşmadan, yorulmadan, düşünmeden yaşamak güzelmiş. Sanırım insanı yaşlandıran, yoran ve yıpratan düşünmek .  

 Düşünmeden yaşanan bir hayat daha uzun, çizgisiz, çöküntüsüz ,  kırıksız ve kaygısız yaşanırdı  ,eminim.


Kendinize 365 günün içinde  böyle bir 5 gün ayırın. Düşün(me)menin ayrıcalığını far edeceksiniz.



Tavsiye ederim.







Not: (( De , düşünme(me)ye dair yaşadığım birkaç gün bu yazıyı yazdırdığına göre, düşünmemeyi düşünmek de çok düşünmekmiş ))

Düşünmekten kaçılmadığını öğrendik sanırım birlikte:   ))





Az önce bir ateş böceği gördüm. Sokak lambasının ışığı etrafında dönüp duruyor, döndükçe ışığı büyüyordu.


Siz hiç ateş böceği gördünüz mü?...





.

ferkul

29 ağustos2016

23:32

Hiç yorum yok: