Bu Blogda Ara

20 Ekim 2017 Cuma

YAŞAMAK AĞRISI


YAŞAMAK AĞRISI

Hastahane bahçesi...İçeride hastalar.Dışarıda hasta beklerken üst üste sigara içip duran stresli hasta yakınları (farkındalar mı acaba hasta adayı olduklarının?). Kimisi bankta uzanmış, kimisi gözü yaşlı, duaya sarılıp sarınmış dalmış gitmiş , kimisi de kanıksamış hastalık ortamını, belki de ölüme bu kadar yakın olmayı. Bazıları sohbete dalmış, "senin neyin var, kimin var"larla acıyı hafifletme yolunda. Aylardır hastahane bahçesini evi gibi kullanmaya alışmış çoğu. İçeride mi dışarıda mı olmak daha zor sorusu beynimde, hangisi daha fazla çoğaltır bu yaşamak ağrısını?

Yaşlılar, gençler, yüreği ve bedeni ortada kalmış olanlar. Hepsinin ortak noktası yorgun, gergin ve hüzünlü yüz ifadeleri. Geçmiş olsun dileği pelesenk olmuş artık dillerinde, sihirli bir sözcük gibi inansa da, inanmasa da sihire, duaya.Kuru bir yaş gözlerinin ucunda, ha yağdı ha yağacak bir kara bulut kaplamış kirpiklerin üstünü. Bitse de gitsek sesi oturmuş gözlerinde. Bitse ve tükense bu keşmekeş, bu acı, bu sabır, bu güneşli karanlık, der gibi her cümlenin ardında sakladıkları sesler.

Adım attıkları kaldırım taşlarında bir ölüm kokusu, söylenmeyip bilinen gerçekler gibi, sesli ama suskun kalabalık.

Dilime yerleşip nakaratı beynimde dolaşan bir türkü sözü :

Yüce Dağlar Olmasaydı
Laleleri Solmasaydı
Ölüm Allah'ın Emri De
Şu Ayrılık Olmasaydı.

Ayrılık da, ölüm de , hastalık da, hüzün de, imtihan da, hiç biri olmayaydı, hayat hep pembe düşlerden oluşaydı, ne güzel olurdu.

Sağlıklı olmak , mutluluk ve tutunmak hayata bu kadar mı zor ?

.

ferkul

19 ekim2017
15:39

Hiç yorum yok: