Bu Blogda Ara

24 Şubat 2009 Salı

gibi kar...











Öyle bir gün işte… Sıradan dediklerinden biraz fazla sıradan… Kar serpiyor pencere camlarıma, taneleri gökten inerken izliyorum, her tanesi bir göz yaşı, her tanesi bir çığlık sanki… Elhan-ı Şita şiiri dudaklarımın arasından süzülüyor,usulca; Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş/ Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar /Gibi kar /Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar..

Avuçlarımı açıyorum, avuçlarım haykırıyor bana gel, bana gel, diye… Dinlemiyor, o hırçın bir kız şimdi, hiç de neden yağdığını bilmeden yağıyor, lapa lapa, öbek öbek, hiç bir tanesi ötekine değmeden, dokunmadan yağıyor, bu kar çok yalnız be!.. Ben onu kime benzettim ki şimdi, tanıdık birine benziyor, en çok tanıdığım kim var ki hayatımda, kim yetti kendine ki kar yetsin… Kime benziyorsa çıkaramadım işte, öylesine başına buyruk, asiliğini sezdirmeden haykıran biri ki, sessiz ve hiç bir yere konmayan, nereye gittiği, nereye düştüğü belli olmayan, ancak çoğaldığında görülen…

Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.

Öylesine bir gün aslında, başladığında korkunç bir baş ve boyun ağrısıydı ilk duyduğum, gördüğüm göremediklerimden çok fazla bir şey değildi ve bitiyor, birazdan başka bir rakamla yer değişecek ve bir başka günü yaşıyor olacak insanlar… Böylesi bir mevsim mi yaşam?..

Nereye bıraktık ki yalanları , nerede kaldı günsüz güneşiz, sabahsız ve gecikmemiş düşlerimiz?.. Neredesin ey sebebim!...

Sessiz bir çığlık içinde haykıran bir ses olsam, sessiz bir ses, nasıl da anlamsız görünürdü… Sessiz çığlığımın içinde beni göremesin insanlar, saklanayım, sesimin içinde görünmeden haykırayım istiyorum bugün… Çabucak söylensin bütün söylenmeyen kelimeler bir çırpıda çıkıversin ortaya ve; susayım… Suskunluğum, en büyük intikamımdır diye duymuştum, öylesine bir sözdü işte, sık sık kendime söylediğim… Sessizliğinle ne kadar dövsen duvarları, onları acıtmıyor ki… Ne kadar yağsa kar, duvarları ıslatmıyor ki… Kim söylemişse yalan söylemiş işte… Böylesi bir günde geceye vuruyorum yüzümü, gecenin içinde ben yokum… Var olmayı bileydim halbuki, şöyle bir estireydim poyrazı, haykırışımla yıkaydım sessizliği, ne kar kalırdı, ne duvar ıslanırdı… Ne de beni bulabilirdim bensiz…

Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök..

Uzak bir yerde bir kral, ölüyor, nefesini zorluyor her dakikada bir dakika daha, bir bahar daha diye dileniyor, direniyor hayata, direndikçe yeniliyor, yenik bir kral uzaklarda ne düşünür yatağında?... Kara gözlü oğlunu mu, bir film şeridinden kopmuş gözbebeklerine inen rüyada yaşadığı yıllarını mı?... Öyle bir gün işte kral da susuyor şimdi, susuşuyla inletiyor suskunluğuyla savaşıyor hala… Kralım, can canım, o yavaş konuştuğunu söylediğin güzel kızın aklına geliyor mu, gözünün önünde mi hayali?.. Kral işte, ne bilsin hiç çeşmeden su getirmedi, su içmedi ki… Konuşmuyor da, soramayız ki; çeşmeye gitmiş mi hiç hayatında?...

Uzak bir mevsimde bir bahar gecesinin içinde gülümseyerek açıyor nergisler… Bu l nergissiz kalmadım her şeye ve herkese rağmen, kokladım doya doya, içime çektim, memleket gibi kokuyordu, gençlik gibi, çocukluk gibi… Kıştan arınmış, kışın içinde açabilen tek çiçektir nergis, baharı müjdeler… Soğuktu, derin bir ayaz kesiyordu nefesimi, böylesi bir günde nergisi kokladım ve bir vazoya yerleştirdim resmini... Orada öylece duruyor, bir başka kışa hazırlıyor beni… Hazır mıyım?....

Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar ...

Öylesine bir gün, öylesine işte böyle anlamsızca anlamlandırılmış kelimelerden ibaret bir gün bugün… Ve bitiyor, gün yine bitiyor ve ben hala dağlarca birikmişliğimi haykıramadım dünyaya… Sahi dünya dediğin neresi, şu köhne sokak mı, şu el açıp dilenen ihtiyar mı, şu şarkı söyleyen çocuk mu?... Gariplik mi fukura bir gönlün içinde kalmış zenginlik mi, saklanmayı maharet bilmiş?.. Öylesine bir pazardı, yazmak istedim böylesine bir karmaşa çıktı hayatımdan, yazamamışlığımı üstümden atamadım, çığlıklarımı yıkayamadım, atamadım üstümden; yapışmıştı, yakışmıştı…

Dinlenemedim, dinleyemedi insanlar beni… Ve bitti…

Şimdi ben uyumaya gidiyorum, uyurken gözetleyin beni, belki haykırabilirim, konuşabilirim, sessizliğimin içinde duysun beni insanlar

Yazamıyorum…

Ölüyorum...

ferkul

23.36

22şubat2009

Hiç yorum yok: