Bu Blogda Ara

3 Nisan 2009 Cuma

korkmuyorum

BEN GELDİM......




Buradayım yine... Kelimelerin, cümlelerin arkasına saklanmaya geldim... Yazdıkça çoğalmaya, kalabalıklaşmaya geldim... Karşımda beyaz bir sayfa, yenilikleri eskiye çevirmeyi denemeye, yaşanılmışlıkları süslemeye, süslenmeye geldim... Sanırım çok paspal günlerimdeyim son zamanlarda, ihtiyacım var belki... Hüznü sayfalarca anlatmaktansa es geçip direnmeye geldim... Geldim çünkü içimde dinmeyen bir su sesi, çağlayan olup gidiyor git gide çoğalarak, haykırıyor, susturamıyorum... İçimdeki sesi susturmaya geldim... Sele dönüşmeden, çamura bulaşmadan, güzellliğini yitirmeden, içinde boğulmadan durdurmalı.... Çok konuşmaya başladı bugünlerde, susmalı, susturulmalı..

Buradayım yine... Ayaklarımı yere bastırmaya, güçlenmeye, bileğilenmeye, belki duaya, belki isyana, her şeye, ya da hiç bir şeye karşı tek başıma dik durabilmek için yazmaya, sığınmaya geldim.... Çünkü dağ başlarında unuttum kendimi, ağaçsız, dalsız budaksız, bozkır dağ başlarında.... Sefere çıkıp dönmeyen bir gemide unuttum adımı... Dalgalar içinde kayboldu adım, kendimi yeniden bulmaya, yenidenliği yaşamaya, yaşatabilmeye geldim...

Buradayım yine... Küskünlüğüm dağlarca yıllara, bütün kuşları uçurdum, gökyüzünde süzülüp gittiler usulca.... Süzüle süzüle yok olup gittiler göz göre göre.... Seyrettim... Geri döneceklerine söz vermişlerdi halbuki, dönmediler... Görmediniz, ben arkalarından sürüklendim, saklandım kendimden yıllarca... Yaşamaya da doydum, doydukça inadına peşimden nefes nefese yıllar koşturuyor, yetişemiyorum, istemiyorum... Yine geliyor üzerime üzerime günler, sözünde durmamış günler, renksiz günler, siyah günler, yalancı saatler... İçimde nedenini bilmediğim bir kırgınlık var kendime, yüreğime kırıldım, parçaları toplayıp birleştiremiyorum.... Paramparça duygular... Ne yapsam, ne etsem kim inanır toplandığıma... Şimdi kim toplayabilir beni, kim bulabilir yoklukların arasından, kim seçebilir yüzümü?...

Nereye gitsem vardığım yer aynı nokta.... Noktalar içinde yok oluyorum...

Buradayım yine... Ayrılıkları ve gurbeti, sılaya hasreti, bahara daveti hatırlamaya, unutulmuşlukları çağırmaya, çiçeklenmeye öbek öbek, sarılmaya ayakta kalmaya... Şikayete, sızlanmaya, söylenmeye deli gibi, konuşmaya... İncindim, kırıldım, darıldım hayata... İstediğim çok şey değildi halbuki, belki bir sıcak ekmek, belki bir yudum soğuk su yaz sıcağında kavrulmuş dudaklarıma serpiliveren.... Belki bir gülüş bebeklerdeki kadar saf ve yalın, tertemiz bir sıcak gülüş... Bir kırmızı halı değildi istediğim halbuki yollarıma serilsin, yeşil çimenler neyime yetmezdi ki.... Çöle yağmur yağmaz bilmezmiyim, bilmediğimi ister miyim?...

Yolları tutmuş acılara karşı duramayan, sokak başlarında çaresizce üşüyen çocuklarda kaldı gözlerim, gözlerimi de orada unuttum.... Ayaklarım geride kaldı, gidenlerin arkasından bakarken, tam orada yitirdim ayaklarımı.... Kollarım dersen boşlukta, ellerimi nereye koyacağımı bilemiyorum... Bir bilinmez boşlukta sallanıyor ellerim... Her bir yerde bırakılmış bütün uzuvlarım, dağılmışım... Bana bir şey kalmamış....

Yaşlı bir kadın ağlıyor uzak denizler ötesinde bir yerlerde, galiba canı çok yanmış, bir yerlerde kaybetmiş gençliğini.... Susturamıyorum, acısına ortak olamıyorum, canım yanıyor; susuyorum...

Buradayım... Hani bazan konuşmak istersin de dönüp dolaşır yine aynı yola gelirsin ya kelimelerde, oradayım... Kürkçü dükkanı misali, yine kayboluşundayım kelimelerin... Ama direniyorum, ayaklarımı yere basmak için buradayım, başım dönüyor, döndükçe dünya sersemliyorum, tökezliyorum, kim tutsun şimdi beni!... Nerdeyim, kimleyim bilemiyorum, biraz da işime geliyor galiba bu bilmeyiş.... İşin kolayına kaçmayı ne çok seviyoruz çoğu zaman, şimdi daha iyi anlıyorum... Kendi kendime küsüp, kendi kendimle barışırken beni buluyorum... Garipliğim yoksulluğum karşılıyor beni aynalarda... Köşe başları benim, yokuş aşağı sürüklenen benim, ayağı tökezleyip ağlayarak yeniden ayağa kalkan benim...
Ve bu, benim hayatım...

Böyle sürüklenirken bir gün duracak başımın dönmesi, durmuşken takılıp kalacağım beyaz bir martı kanadına... Denizler engin, denizler geniş, aralarında bana da yer vardır eminim.... Dalgalar yükseliyor, buradan görebiliyorum, sesleri hırçın bir yıldırım sesi gibi....

Yine de biliyorum ki; dalgalarında çırpınırken, içimi bir ürperti alacak, çoğu zaman...
Zaten hiçbir zaman cesaretli olamamışlığım bırakmayacak hiç elimi... Varsın büyümüş sansın insanlar beni, ben hala kırkbirinde bir çocuğu yaşatıyorum içimde... Hala küçük bir çocuğum, yalnızlığım savaşmamı engelliyor, korkularım rüyalarımda devleşiyor, önümde, yanımda, arkamda insanlar vuruşuyor, öldüresiye bir kavga bu.... Kavgada yeniliyorum, yenildiğimi sezdirmeden yaşıyorum.... Sizler beni güçlü sanın yine, rol yapıyorum... Uykumda korkuyorum küçük çocuklar gibi, çok korkuyorum, sarılıp yastığıma, yorganı çekip üstüme; saklanıyorum.... Kimse bilmiyor kabuslarımı... Dualarla direniyorum...

Beyaz martım çığlık çığlığa, Ve denizim; hasretim beni bekleyin!... Hala bir parça umudum var, yenilmedim!...

Ama buradayım yine, yazıyorum beyaz bir sayfaya... Beyaz sayfa beni konuşuyor, siz dinliyorsunuz.... Anlatamadıklarımdan, anlamayışınızdan güç alıyorum.... Anlaşılmayışım ve umudum veriyor bana geriye yol başlarını, burada yazarken, burada çoğalırken, var oluyorum birden!.. Toplanıyor bütün uzuvlarım dağlardan, denizlerden, yollardan, yokuşlardan, boşluklardan, gelenlerden ve gidenlerden arta kalmışları topluyorum; savaşa hazırım, gelin sahte dünyalar!... KORKMUYORUM...


ferkul

31mart2009

Hiç yorum yok: