Bu Blogda Ara

12 Kasım 2009 Perşembe

Mevsimin suçu....


MEVSİMİN SUÇU


Mevsimlerin insan karakteri üzerinde çok fazla etkisi olduğuna inananlardanım… Hatta karakter oluşumuna, geçmişi ve geleceği etkilediğine, yarınlar üzerinde iz bıraktığına da… Bence bahar ve yaz üzerine yazılmış o ümit dolu, aşk ve sevgi yüklü, sevecen, aydınlık yazılardan çok kışın bu kısa günlerinde, uzun gecelerinde insanların kaleme sarıldıklarının belirtisi; şiirler, yazılar, denemeler ve romanlar halinde çokça belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor… O yüzden yazı dünyasında en bereketli mevsim, bu mevsim, en çok okunan ve hissedilenler böyle günlerde çıkıyor çünkü ortaya… En çok kendini bulduğun satırlar bu mevsimde yazılıyor…Belki de bu kış kasveti yazmaya itiyor insanı, ne kadar yalnız olduğunun ve kendini irdelemeye ihtiyacı olduğunun farkına varıyor insan… Ömrün ne kadar kısa olduğunun da… Çünkü günler ve geceler bir çırpıda geçip gidiveriyor… Bir bakıyorsun, sabah olmuş, bir bakıyorsun gece, haftalar geçiyor bir çırpıda, bir de bakıyorsun ki ay bitmiş…


Biraz da ayrılık mevsimi bu mevsim… Herkes işine gücüne gidip gelme koşturmacası içindeyken, kendi kendisiyle ilgilenirken, çevresinde olan ve olmayanları çok fazla düşünemiyor… Koşuyorsun, yürüyorsun, çalışıyorsun ve unutuyorsun… Kendinle kalmak, galiba bu mevsimin suçu… Yalnızlık, bizim suçumuz değil… Bütün suç kısa günlerde, bu mevsimde desem… Ki dedim bile, kimse alınmasın… Hiç kimse yaşadıklarından ve yaşanmışlıklarından dolayı suçlanmamalı… Bütün suç mevsimlerin bize yaşattıklarında, hissettirdiklerinde…


Bu kadar yağmur, soğuk, kar, rüzgar, çalışma telaşesi içinde bir de gripler var tabi… Domuz gribi, kuş gribi, vs. derken her yıl bir takım virüs ve mikroplar türeyip duruyor… Eskiden neredeydi bu virüsler, merak ediyorum, hiç mi yoktular, adı belli olmayan hastalıklardan mı telef oluyorlardı insanlar ?… Hatırlıyorum, çocukluğumda anneme zatürre teşhisi konulmuştu… Yedi yıl ömrün kalmış demişti doktorlar… Şimdi Allah sağlık versin ona atmış dokuz yaşında… Ki o zamanlar zatürre çözümsüz bir hastalıktı… Bize neler oluyor... Dünyaya neler oluyor?.. Yıllarla, geçip giden mevsimlerle, artan teknolojiye rağmen küçük bir virüse nasıl yeniliyor insanlar ?...


Sanki bir kötü niyetli kişi ortaya saçıverip mikroları ve hastalıkları, kaçıveriyor… Yaramaz çocuklar gibi, kız çocuklarının saçını çekip çekip kaçan yaramaz oğlan çocukları gibi… Film izler gibi kıs kıs gülüyor sonra köşesinden… İnsanların yok olup gitmesinden, hastalık üzerine, kayıplar üzerine, acı çekerek medyanın ve bütün bir ülkenin harap bir halde endişelenmesinden zevk alıyor sanki… Kim bu kötü niyetli kişi, gargamel, olmasın, şirinler ülkesini yok edemediğine kızıp acısını bizden çıkartıyor olmasın ?... )))

Eminim, bu kasvetli mevsim geçince bitecek hepsi... İnsanlar yine baharla birlikte yeşertecek umutlarını… Çiçek açan ağaçla diriltecek, yenileyecek kendini… Yine çoğalacağız kendi yalnızlıklarımızdan biriktirdiklerimizle, bahara kavuşunca… Kıştan,hastalıklardan,virüslerden, yakayı kurtarabilirsek tabi…

Farkında mısınız, bu mevsimle birlikte şarkılar da coşkusunu kaybetti, hareketli şarkıların yerini hüzünlü müzikler, buğulu sesler aldıkça mevsimin içinde kendini bulduğunu görüyor musunuz, dinliyor musunuz hüznün sesini şarkılarda?... Hüzünlü bir şarkının klibinde oynarmış gibi hissediyor musunuz siz de kendinizi benim gibi?...Arkada deniz, dalgalarıyla kıyıyı sertçe ve soğuk döverken, sen,sırtına en kalın hırkayı aldığın halde hala üşüyormuş gibisin…Ve;Yürüyorsun… Arada bir tekme atıyorsun önüne gelen taşa… Sanki suç yerdeki taşın…


Kimsede değil suç, ne taşta, ne kızın saçını çeken oğlanda, ne de gargamel denilen kötü niyetli kişide… Suç bu mevsimin… Soğukla, karla, rüzgarla, ayrılıklarıyla, hasretiyle, yalnızlığıyla yenik düşürüyor bizi… Bu mevsimi ne yapmalı, bırakıp gideyim desen, olmaz… O sizi bırakıp gitsin diye beklerseniz çok beklersiniz; gitmez, ille de yaşanacak bu mevsim… İlle de iliğine kemiğine işleyecek soğuğu, duygularında üşüyeceksin, parmaklarınla üşüdüğün kadar… Ki baharın kıymeti bilinsin… En iyisi hissederek, üşümenin de, öksürüğün de, yağmurun da, karın da, rüzgarın da, sevimli olabileceğini, düşünmek… Bu mevsimi de sevmek… Bu mevsimde de sevebilmek, insanı, dostu, arkadaşı, havayı, ara sıra bir görünüp bir kaybolan güneşi… Hatta bu mevsimde de aşık olabilmek…

Ne dersiniz?...

ferkul

5 kasım2009

01.00

1 yorum:

ÇoCuK dedi ki...

merhabalar efendim..
bu soğuyan günler üzerine ne de güzel yorumlar okudum..
bu soğuk günlerin uzun gecelerinde daha bi uzun yaşıyo insan hayatı..
daha bi hüzünlü..
ee hiç değişmeyecek sanırım bu durum..
zaten bu haliyle seviyorum bu mevsimi ben de..
e biraz yazma sevgisi var da yürekte, ondan sanırım..
..
sevgilerimle..
ÇoCuK