ÇAL KEMANCI....
Bir ileri; bir geri, bir ileri bir geri...
Adım adım say günleri, bir ileri bir geri... Dün bugüne
karışmış, yarın düne dönük... Bir pişmanlık, bir umut, bir sevgi, bir nefret,
bir alışkanlık, bir gizli heyecan, bir boşluk, bir sevinç, bir hüzün, bir
kasırga, bir sinek vızıldamaz saatler...
Yaşama sanatı dedikleri de bir bilmece, bir sanatkarlık
yaşayabilme... Yazarsın, dolarsın, taşarsın, kelimeler yetmez, bakarsın yine
başa dönmüşsün... Bu değildi ki yazacakların?.. Çizersin en usta bir ressam
sanırsın kendini, bakarsın, renkler birbirine karışmış; halbuki istediğin resim
miydi bu?.. İstediğin renkler miydi kullandığın?... Neye benzedi bu resim?..
Yırt at; sil baştan; bir ileri, bir geri....
Bir güzellik, bir çirkinlik, bir insanlık, bir kulluk, bir
şeytanlık, bir iyimserlik, bir ruhsuz yürek... Bir açmaz, bir dolmaz, bir
bitmez, bir tükenmez... Tamam dersin, olsun dersin adım atarsın; bir ileri, bir geri, yine başlar yeniden... Dönüyor
işte o devran hep aynı devran, döndükçe bir ileri, bir geri... Say
sayabilirsen... Aç istersen kapalı kapıları, kır kilidi...
Kolaysa çöz bilmeceyi...
Bazen bir taş atasın gelir denize, bazen bir uçurumdan
yuvarlarsın koca kayayı... Bazan taşın kendisi sensindir, bazan koca bir kalabalık taşır tek bir taş; o
kadar ağır, o kadar büyür gözünde, yılların , yorgunluğun, küskünlüğün
ağırlığı... Yuvarlarsın, fırlatırsın ileriye, geri döner rüzgarla... Bazen de
karışır taşın dalgaların arasına özgürce, bazen bir bakarsın uçurumdan
yuvarladığın taş takılmış bir ağacın köküne; direnir... Bir sel, bir afet olsun
diye bekler toprakta bulmak için kendini... Bazen tek bir kol hareketiyle küçük bir taş
bütün kayaları yıkmış , yuvarlamıştır kendisiyle birlikte uçurumun en dibinde
bulursun taşını, yerden alır fırlatırsın... Bir ileri, bir geri...
Aynaya bakarsın her sabah; gördüğün yüz aynı yüzdür aslında, sabahı başka
akşamı başka, gecesi başka bakışlar... Bir güzellik, bir çirkinlik; bir
mahmurluk, bir coşkunluk, bir sönük bulut görürsün yansımasında... Bir
parlaklık bazen, dolunayda yıldızlar gibi... Döner durur gözlerinin bebeği; bir
iyi, bir kötü, bir sevinç , bir hüzün, bir yalnızlık, bir coşkunluk, bir
kendine dönüş, bir arayış....
Hava dediğin ne ki, o da ne yapacağını şaşırır
gündönümlerinde... Dönmekle kalmak arası, gitmekle gelmek arası, gülmekle
ağlamak, sıcakla soğuk, samimiyetle, yabancılık her şeye... Aralarda bir
yerlerde döner durur... Ne tarafa dönsen karanlık, ne tarafa dönsen tek
başınasın gündönümü geçip giderken, geceye karışırken sabahlar... Baharla kışı
yaşarsın bir anda... Kimi zaman açar güneş,' ısıttı tam buz kesmiş yüreğimi';
dersin... Bir yağmur başlar sırılsıklam olur yalnızlığın... Bir bakarsın doluya
tutulmuş saatler, bir bakarsın yine güneş, yine sevinç.... Bir gariplik, bir mutluluk,
bir hüzün, bir yalnızlık...
Hayat, nefes alma sanatı; aşk; eskime_eskitme
sanatı...Olmazsa olmazı sanki yaşadıkça aradığın...Nedense de hiç
bulamadığın... Varla yok arası bir bilinmez yolculuk, koca bir ömre sığar
gider... Yine de var olsun istersin, dursun işte orada heyecanı, umudu,
yeter... İşte tam burada dersin, bir bakarsın ufuktaki ışık yanıltır seni,
yakalar, bırakmaz, koşarsın aydınlığına... Git git bitmez yolları, son nefesini
veresiye bir yarış, bir damla sevgi uğruna, deniz aşsan da nafile... Bir nefes, bir sevgi, bir nefret, bir keskin
çıkmaz sokak yol aldığın...
Bir yeniden doğuş, bir ölüm, dönüp durur işte bilemezsin ki,
dönen nedir, sen mi devran mı dünya mı?...
Bir ileri;bir geri,bir ileri; bir geri...
Çal kemancı!...
ferkul
6mart 2010
00:40
1 yorum:
Yedi düveli bile aşsak devri cihan dönecek ve bu bilmece böylece sürecektir. Dediğin gibi: "bir ileri, bir geri..."
Arkadaşım, yüreğine sağlık.
Sevgiler...
Yorum Gönder