Oyun başlar….
Taşları dizilir önünde… Sıra sıra karışık, rakamlar… Rengarenk; sarı, mavi, kırmızı, siyah… Senindir, senden
bilirsin, sanki kırk yıllık dostun hepsi… Bakarsın hepsi tanıdık, bu oyunun
sonu güzel, dersin… Seçtiklerin, umut ettiklerindir… Umut etmek zaten hep
yaşamak değil midir?.. Başlarsın heyecanla, sarı beklersin; siyah gelir. Bozarsın, sıralarsın yeniden, sarılar
çıkıverir karşına, yeniden dizersin; bu
sefer de maviler bozar hayallerini… Hadi bakalım, silbaştan… Gelen taşlar
umduğun gibi çıkmaz, bir bir gider elinden güzelim renklerin… Bir bakarsın oyun bitmiş, sen kalmışsın bir
çok renkli taşın arasında…
Yok, bu defa olmadı, bir dahaki sefere kesindir; olacak, dersin, pes
etmek yakışmaz çünkü sana… Hep de zaten bu iyimserliğin yüzünden gelmedi mi
başına bunca şey!.. Başlarsın yeniden, yine taşlar önünde sıralanmış, en güzel
renkleriyle, al beni, der gibi… Başlangıçta güzel gider bu defa… Her gelen taş
senindir, seninledir, bir kazanma sevincidir, kaplar içini… Heyecanına
kapılırsın oyunun… Bütün renkleriyle güzel bu, oyun!.. Bu kez benim, sonu
benim, bu defa kazanırım, bu defa bütün taşlar benden yana, dersin… Karşı
duvarda duran aynaya bakmak gelmez hiç aklına… Hiç bitmesin istersin, böyle
devam etsin!.. Eder de… Bir bakarsın, oyunun sonunda başlangıçtaki taşlarınla
kalakalmışsın, elinde bir tek taş…
Ama güzel başlamıştı, bir kere daha deneyeyim; bu defa kesin olacak dersin, bu sefer bütün
taşlar benden yana… Atarsın kendini yeniden oyuna… Sahiden de bu kez başkadır, sanki
bütün mevsimler bahara dönmüş, bütün çiçekler tomurcuk!.. Heyecanın ve sevincin
döndürür başını… Alır aklını başından renklerin cazibesi… Daha başından
bellidir sonu, her taş, seni çeker, sen taşı çekersin… Bir bakarsın oyun
bitmiş, kazandın!.. Dünyalar senin!...
Bi kerecik kazandıysan ikincisi gelir, dersin… Bitmez bir türlü
başladığın oyun. Saatler geçmiştir, zaman
umurunda mı?.. Başlarsın bir kez
daha, bir kez daha derken, kazandığın bir tek oyun, sonrasında gelen taşların
hezimetine uğrar… Renkli taşlar sıra sıra dizilirken önüne, heyecanın ve
sevincin karışır, karıştırır aklını… Yanlış taşlar, yanlış renkler, yanlış saat;
derken bir bakarsın, kaybolmuş zaman, uçup gitmiş hayaller!.. Umut dediğin de neydi
ki, var mıydı, dersin. Boşluktasın!.. Kalakalırsın kendinle… Kayboluverir bütün taşlar, nereye gitti bahar, hani nerede
taze açmış gonca güller!.. Renkler birbirine karışır, seçemezsin… Eyvah!.. Geçip gitti zaman, bütün taşlar yalan, bütün
renkler siyah, bütün mevsimler kış!.. Elde
var sıfır…
Bir daha oynamayacağım, beceremiyorum ben bu oyunu demezsin yine… Her
seferinde yeni bir heyecanla, ümitle atılırsın, atarsın taşların önüne kendini…
Taş dediğin bilir mi insan kıymetini?.. Aldatır renkleriyle, sıralanıp acımasızca taşlar seni… Sonra da gülümser
kaybedince karşına. Dalga gecer gibi, kandırdım işte, yanlış taş seçtin kızım, kırmızıya
kandın, maviyi seçseydin, kazanırdın der gibi… Sarı ile siyah da seyreder
uzaktan öylece, biz sana demiştik, der gibi… Şimdi kime dert yanasın?.. Şimdi
nasıl aynadaki yüzün?.. Bakakalırsın… En başa dönmek istersin, yeniden
sıralamak renkleri, en baştan seçmek rengini… Zaman geriye döner mi?… Yeniden
doğabilir mi insan?...
Kim ne derse desin, aldansan da, kaybettiklerin kazandıklarından çok olsa da, döner durur okey!
Hayat! Sen ne kolay aldattın beni ! ….
ferkul
17 kasım
2012
22:17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder