Bu Blogda Ara

2 Eylül 2008 Salı

biz kadınlar

Yine yeni bir çalışma koşuşturmacası başladı.. .O kadar yoğun bir hayatın içinde kendini unutan insanlar... Dinlemeye ve konuşmaya aç insanlar haline geldiğimizin farkında mısınız bu tempoda koşarken?
Bazan iki kelime söylerken bile aceleden ve düşünmekten gözgöze gelmeyen insanlar olduk... İletişim kopukluğu buna deniyor galiba... İletmeden iletişim kurmak için çalışıyoruz, çalışırken de yaşadığımızı unutuyoruz, yaşadığımızı ve hisstettiğimizi...

Bugün kadınların çalışma hayatında yer almalarıyla hayatlarında oluşan boşluktan sözedeceğim... Sanmayınki çalışmaya karşıyım...Ama çalışan bir bayan olarak kimse inkar edemez ki ev hanımlarını her zaman kıskanırız... Evinde, kapı önünde sohbet eden, yüzleri gülümseyen, misafirliğe ev terliğini koltuğunun altına alarak hem de çok acele bir işe yetişir gibi giderken gördüğümüz kadınları... Günlük işlerin ne kadar rutin olduğundan söz ederken , hiç bitmeyen iş, diye söz ederken kıskandığımız kadınları... Bilmezler ki çalışan kadınlar o rutin işlerle beraber dışardaki işleri de halledip gelmiştir... Paranın, emek verilerek kazanılan paranın nasıl da hiç düşünmeden, hesap yapmadan harcayıverildiğini bize gösteren kadınları kıskanırım... En çok da çocuğu yanıbaşında büyüyen, özlem çekmeden büyüdüğünü ve her anını kaçırmadan,yaşadığını paylaşan kadınları...Ve belki de onların çocuklarını, özlemsiz ve anneli büyüyen çocukları....

Bence kadınların çalışması özgürlük değil, hem kendilerine ,hem çevrelerinde oluşturdukları çerçeve içinde hapis ve daha büyük bir yük.... Hangisi daha iyi?.. İki ay süren yine yoğun bir tempoda da olsa, en azından geceleri sabah nasıl kalkarım endişesini taşımadan ayırdığım küçük vakitlerdeki tatilimde çok düşündüm... Buldum mu?...Bulamadım... Ama düşündüm... Sanırım bunun cevabını çalışmadığım zamanlarda verebileceğim, emekli olursam bir gün... Tabii yeni emeklilik yaşıyla, belki de elimde asa ile sınıflardan çıktığımda... Fakat korkarım ki, o zaman da koşmaya alışan bu vücut isyan edecek durduğuna... Aynı tempoda koşmak isteyecek, belki kıskandığım o küçük evlerinde geniş bir yaşam süren kadınlardan olmaya çalışacağım da, o zaman da çok geç kalınmış olmaz mı kek, pasta tariflerini öğrenmek için, misafirliğe yetişmenin önemini kavrayabilmek için?... Ya da geç öğrenilmiş bir pasta o kadar lezzetli mi gelir ikram edilenlere?..

Hayatın her anının ve her gününün değerini bilen bir insanım aslında... Her ne şekilde yaşanmış ve yaşatılıyor olsa da , benliğimizin içinde başkalarını da düşünen, düşünülmesi gerektiğini bilen biriyim... Sanmayın ki, çalışmayan kadınları bu cümlelerimle küçümsüyorum... Bilseler ne kadar yücelttiğimi,eminim eleştiri olarak algılamazlar.... Hangi şartlarda olursak olalım, sonucta kadınız.. .İster üst düzey yönetici, ister doktor, ister öğretmen, isterse temizlik görevlisi olalım bayan olarak düşünmeye, paylaşıma ve konuşmaya açız... Belki o kapı önünde konuşan, gülümseyen ve paylaşan kadınların sıradan, tek düze dedikleri yaşamın içinde kendilerini bulmuşluğunu kıskanıyorum... Hiçbir şeyin arkasına saklanmadan, hiçbir elbisenin gizleyemediği o saf, dışarıdaki isin, birbirine karışmış insan topluluğu arasında beliren gizli ilişki, kıskançlık ve toplumlaşmanın, uzaklığın bulaşmadığı temiz kokulu yüzlerini, belki de düşüncelerini kıskanıyorum kimbilir, biz çalışan kadınlara giydirdikleri elbisenin üstünden görünmeyen , onlarda olan bizde olamayan bir şey bu... Ama ne?...

Yaşam karmaşası ve koşturmacası içinde yürürken, onları görüyorum kapı önünde, gülümsüyorum... Kimbilir, bir gün gülümserken gözlerimiz çakışır ve belki o gözlerde seçebilirim o gerçekliği.... Paylaşamadığımız ve konuşamadığımız her neyse de, birbirine gülümeyebilen insanlarız... Umarım onu kaybetmeyiz... Çünkü ,biz kadınlar kardeşiz... Kıskanırız, güleriz, darılırız, küseriz, barışırız, gözlerimizle konuşuruz, ama severiz... En önemlisi hissediriz...

Hissetme duygusunu kaybetmemek dileğiyle....

ferkul

2eylül 2008


2 yorum:

Adsız dedi ki...

içinde bulunduğumuz durumu çok iyi anlatmışsın.teş.

Yesil Kurba dedi ki...

kadınların "özgür"lüğünü getiren/özgür yapan çalışmaları ya da ev kadını olmaları değil, her ne yapıyorsa ona kendi iradesiyle karar vermiş olmasıdır. Yani, kendi hayatıyla ne yapmak istediğini kendisinin belirlemesidir, babasının, kocasının, amcasının ya da herhangi birinin değil...
öyle değil mi? :)