Bu Blogda Ara

14 Ekim 2008 Salı

İÇERDEYKEN....

İÇERDEYKEN....

Tam da oldu diyordun, bu kez anladın, bu sefer yakaladın insan sesini, dost sesini, yalansız, riyasız, çıkarsız yaşanılırmış dediğin bir andı, nadir anlardandı, bu kez yaşanır hayat, gecelere saklanmak yersiz derken, yakalandın... Yine yakaladın.. Yine gecelerde bir tek yıldızsın, ışığı sönük, sabaha yenik...

İçeriye saklandın, içeriye hapsettin seni... Gücünü aldılar, zayıfladın bir deri bir kemik kaldı iyilik perin.... Yollara bakamazsın şimdi, şu an kırıksın, şu an, hemen işte şimdi, belki de az önce, kimbilir daha önceydi... Senin bilmediğin bir yaşamdı nefes aldığın, seyrettiğin bir filmdi gördüklerin, film bitti, ışıklar yandı, içerdesin.... Kapıları kapattın yine... Dışarısı soğuk, dışarda rüzgar var, ne kadar yorganı çeksen üstüne, korkuyorsun, yalan bir çok göz pencerenden bakıyor, dost sandığın, seni bilir sandığın gözler cevrelemişken pencereni, bir baktın düşmanca kararmış yüzleri... İçlerinde sen yoksun ki, sen dedikleri bir başkası... Bunların arasında bir sen... Bir sen nasıl açarsın pencereyi, böylesine yalancı gündüzleri nasıl yaşarsın?... Gücün yeter mi bu kadar karanlık bakışlara?... Çekildin işte, içerdesin... Yüklenemedin o yükü, yıkıldın acılara... Dünya dediğin de neymiş, hepsi bir ben diyen insan topluluğu... Kardeş neymiş, dost neymiş, arkadaş kimmiş, unuttun, şaşırdın, şaşırttılar seni... İçeride bir sen varsın, kendine doğruların, kendineymiş sevdaların, anladın...

Tam da hazırdın, gündüze doğmaya... Dışarıya açılmaya... Hecelere, kelimelere kanmaya... Yanılttı seni sen, sen, diyen cümleler, yanıltı seni harfler... Sana döndün, kendine... Dostlukmuş, sevdaymış, kardeşlikmiş, baharmış, yazmış, hepsi sana gelinceye kadarmış...
Bir sen varsın şimdi, kırık, dökük , bir sen... Tam da eylülken, sonbahara başka bir baharla bakarken, sarardı yapraklar, yağmur yağıyor şimdi... Dışarıda rüzgar, dışarısı soğuk... Üşüdün, yolların ayrık, her kes bir tarafa gidiyor, sen içerde kaldın... Onlar giderken bakamazsın, yüzleri korkutuyor seni, karanlıklarını aydınlatamazsın, ışığını önlerine katamazsın... Yapamazsın!... Senin ışığını görmez gözleri... Kendi karanlıklarına dalmış, düşmanca yürüyorlar, yürürken yollara saçılmış dikenleri, basamazsın... Karanlıklarını aydınlatamazsın.... İçerdesin... Burası rahat, içeride bir sen varsın, yalansız, bir kendin var sana yenik, dışarıya kapalı...

Tam da düzelir bu düzen , derman sende, şifa dost bakışta, gülümseyen yüzlerde teselli derken, şarkılar da sustu, sazın nağmeleri de, telleri de kırıldı ... Halbuki hepsi, senin dediğindi, o dizelerde sen vardın, o şarkının sözlerini de sen yazmıştın, her cümlesinde sen vardın belki... Sazın telleri de sendin, dost eline verdiğin mendil de senindi, mendili rüzgar uçurdu, göğe savurdu, uçtu, gittiii.... Sazın elinde kaldı... Bir de kalemin... Kalemin senin can dostun, o da şaşırtır mı ki seni, yanıltır mı, yakar mı, kırık dökük bırakır mı içerdeyken?...

Tam da buradayım derken, tam da bir adım atmışken, tam da yürümeyi göze almışken, tam da ışığını önüne katmışken, tam da yakaladım baharı derken, çığ düştü yüreğine...
Ne yazılır alın yazısına, silinir mi yazılınca, uzaklar yakın edilir mi, hayaller gerçeğe dönüşür mü, olmazlar olur mu cümlelere dökülünce, çare var mıdır , çaresizliğe?...

Severdin sesini... O aktıkça yüreğimden akar giderdi bahtsızlığın... Gümbür gümbürdü sesi, dinlenirdin dinledikçe, susardın... Sular coşkun akarken tam, dokundun... Elini bıçak gibi kesti soğuk, dondu elerin.... Üşüdün... Üşüdüm.....

Tükendi kelimeler....

Tam da.....


ferkul

21eylül2008


Hiç yorum yok: