Bu Blogda Ara

10 Şubat 2009 Salı

yıldızlar çekemedi ağırlığımı...


Saçları iki yana örgülü , küçük, çirkin bir kızken, annemin evinin arkadaki odasında ağaçların arasından yıldızları gören bir divanda, yatağım vardı o zaman... Her gece, herkes uyurken perdeyi aralar ve badem dallarının arasından secmeye çalışırdım; en parlak, her zaman orada duran ve hiç gitmeyen yıldızı secerdim kendime... O benim yıldızımdı... Küçük bir yıldızdı, benim gibi, sanki bana benziyordu, hiç bir şey bilmezdi, ben anlatmasam, konuşamazdı, cevap veremezdi, dünyanın bütün kötülük ve yalanlarını görür, işitir, yine de karanlığın içinde aynı parlaklığıyla her gece kendini yenileyerek, daha bir parlayarak gelirdi geceme, bana...

Sessiz bir çocuktum, çok fazla konuşmayan ve her şeye ağlayan... Ama nazlı değil, kendi acısı ve yağıyla kavrulan, kimseyi rahatsız etmeden kendi kendine bir köşede sesini bile duymayacağınız şekilde mızlayan... Hani şu meşhur resimdeki ağlayan o erkek çocuğunun mahzuniyeti ve hüznü, sanki onu taşıyordum... Öyle ki artık bu, niye ağlıyor diye sormazlardı bile... Çok fazla konuşmaz ve dinlerdim, dinlemek konuşmaktan kolay gelir çoğu zaman hala... Belki de konuşmaktan ağırdır, kendine zarar verir ama, kendi sessizliğimin içinde başkasını konuşturmak hoşuma gitmiştir her zaman... Her gece, kendimle beraber günü ve hayatımı paylaştığım yıldızıma anlatırdım, beni duyardı, sanki cevab verir gibi göz kırpardı, ya da bana öyle geliyormuştur, ne bileyim, küçük bir kızdım daha, hayali samanyolundan büyük, kendine parlayan bir yıldızı dost seçmiş...

Bütün güzel ve üstün değerlerin adına neden yıldız, denilmiştir biliyor musunuz?... Çünkü yıldızlar, yenilmeyen ve direnen lerin temsilcisidir, en üst seviyeden bakıp gülümseyebilenlerin, herşeye ve herkese karşı dimdik durarak kendini bilenlerindir... Yıldızımı örnek almıştım kendime, yıldız dediğin göğe yakışır, geceye,karanlığa, samanyolunun uzantısında gösterir kendini... O parlak yıldızda saçları iki yana örgülü, küçük duygusal kızı görürdüm, onunla günü ve değişmez yaşamımda değiştirebileceklerimi konuşur, olmazları tartışır, olanlardan paha biçtirirdim kendime...

Ve konuşmayı öğrendim, zamana ve doğaya, insana ve yalana, umuda ve isyana haykırmayı, susmayıp direnmeyi, direndikçe bileğilenip daha bir dik durmayı esen rüzgara, bir türlü kesilmeyi bilmeyen tufana karşı seslenmeyi, isyanı, haykırmayı; es kara bağrıma, es!...

Büyüdü küçük kız, büyüdükçe ummana karıştı her zerresi, her zerresinde batmış bir gemimin kırık parçalarıyla savruldu dalgalarda, yıldızını unuttu, veya görmedikçe, büyüdükçe denizin mavisini gökyüzünün karanlığına yeğledi,aldattı kendini mevsimlere verdi, güneşe kandı, geceye saklanamadı, yenildi, kendine aldandı... Halbuki mavi o nun rengi değildi ki.... Anladığında çok geç kalınmış bir zamanın içinde olduğunu gördü,samanyolunda da yıldızını göremiyordu artık, her gece bitmek bilmez bir Umutla seçmeye, ayırt etmeye çalışsa da, görünmüyordu, kaybolmuştu...

Şimdi çok uzakta kaldı yıldızlarım, seçtiğim ve beğendiğim bütün ışıkları da alıp götürdüler kendileriyle beraber, uzaklığı ve derinliği seçip dışarıdan izlemeyi tercih ettiler belki de... En kolayı dışarıda kalmak,en iyisi karanlığa karışmak, en çoğu birlikte olup hafiflemek, dediler sanki; benimle duydular, benimle var oldular, benimle yüklendiler kaderi, ama yıldızlar çekemedi ağırlığımı...

Yıldızımı özledim... Uzun yıllar geçti üstünden onu ihmal ettiğim, bir kere olsun mutlu veya umutsuz günlerimde kendimi onda arayıp konuşmadığım, epeydir unutmasam da varlığını yoksaydığım için bana dargın olduğunu düşünüp yüzçevirdiğim, benim olan, bana benzeyen, ışıltılı samanyolunun kalabalığında kendini kaybetmemiş, direnen ve yenilmeyen, savaşçı ve bütün iyimser yüzüyle herşeye ve herkese gülümseyebilen yıldızımı özledim...

Şimdi saçları iki yana örgülü o küçük kız değilm artık... Bir yıldızın dünyayı ve evreni bir tek ışığıyla değiştiremeyeceğini, hiç bir sorunu bir göz kırpışıyla o kadar uzaktan sihirli bir işaretle yok edemeyeceğini, bunları görüp bildiği halde yeniden aynı parlaklıyla gülümsemeyeceğini, dünyama ışık veremeyeceğini biliyorum...

Yine de her gece her şeye rağmen, gözlerim samanyolunda o nu arıyor, bütün yıldızların arasında bana yeniden gülümseyebilecek, herşeyi ve herkesi, olmazları ve olmuşları yok edebilek bir yıldızım var diyorum, orada, çok uzakta, biliyorum... Bu kez ben onu görüyorum, hissediyorum, gizlense de, umutsuzca samanyolunun kalabalığında izini kaybettirse de bana, onu bulacağım...

Herşeye rağmen onu umuyorum, bitmez ve tükenmez bir bağ bizimki, dünya döndükçe sürecek bağlılığımız... Bambaşka bir ruyada, bambaşka bir gerçeklik içinde çok sey var; konuşacağımız, birbirimizden yeni bir ben, yeni bir ışık yaratacağımız, eskimiş bir dünyadan güneşli sabahlara birlikte uyanacağımız... İstiyorum ki karşısındaki saçları iki yana örgüsüz ama büyümüş, ama hala küçük kalmış yüreğini elinde tutan bu kıza yol göstersin, umudu ve yaşamayı, yaşatmayı öğretsin... Parlaklığıyla, umut veren umarsızlığıyla, bütün sevgisi ve yalınlığıyla, yalansızlığıyla ve o kadar çok yıldızın arasında tek başına var oluşuyla, direnişiyle, duruşuyla bana bir şeyler anlatsın, örnek olsun, bu kez ben susayım, o konuşsun, bana beni anlatsın, yolsuzluğuma yol olsun, ışıksızlığıma parlasın, aydınlık olsun istiyorum....

Dostum, yine sırdaşım, susuşum, susayışım, kanayışım, gevezeliğim, benim olsun, benden olsun,

Benim yıldızım olsun.....

Yıldızım yanımda olsun!!!...

ferkul
40cak2009

5 yorum:

Seyyah dedi ki...

okurken küçük prens aklıma geldi nedense, sonra küçük bir prenses gördüm gözündeki ışıltıyı yıldızından alan.. yıldızın hiç hiç eksik olmasın sevgili Ferkul, her daim yanında olsun..sevgiler..

daksit dedi ki...

Çok güzeldi, emeğine_yüreğine sağlık. Yıldızın hiç kaybolmasın. :)
Sevgiler.

daksit dedi ki...

ödül ödül ödülll :))

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Merhabalar, blog adresimde küçük bir değişiklik yaptım. Bundan sonra blog adresim;
http://muhabbetcicegim.blogspot.com/

Sonuna sadece bir 'm' harfi geldi. Değiştirirsen sevinirim. Sevgiler.

gül dedi ki...

Amin..Duaların kabul olsun ferkul