Bu Blogda Ara

21 Ocak 2018 Pazar

olsa!

Küçük bir oda, sofa. Pencere kenarında anneanneden kalma beyaz dantelli divan. Gümbür gümbür yanmaktan kızarmış bir soba. Günle dün pencere pervazında asılı gün batımı kızıllığında. Kimseler yok yanıbaşımda, yalnız ben ve kendim.Yansa odun gibi çatırdayarak , kömürleşen düşünceler, düşündürtmeler, kederler, yaşanmış ve yaşanmamışlıklar.
 
Üstünde fokurdayan güğüm, tavşan kanı sıcak bir bardak çay... Soba dedikleri yaksa, kavursa içimdeki soğuğu. Üşümek nedir, bilmesem. İçinde kaybolup gitse dün, yarın, çözülse şu kördüğüm.
Tükense tükenmez dedikleri kalem, harf nedir, alfabe nedir bilmesem, unutsam bütün öğrendiklerimi. Bilmesem, hiç bilmeyi bile. Bitse kelimeler, susturabilsem beynimde konuşup duran cümleyi. Harfsiz, kelimesiz susturabilsem kendimi...


Sessizliğin içinden bir ses :
" Hepsi hepsi düştü gördüğün!
Yavrucuğum bugün senin düğünün.
Geçti, bitti o günler. "



Otursam divan ucuna.Dalsam gitsem uzaklara, lapa lapa bir kar yağsa veya yağmur dışarıda şakır şakır, gürleyerek yıksa yeri göğü şimşekler. Korkutmaz beni hiç bir afet, yıkamaz beni benden başka kimse. Ve yaradan, dokunsa yüreğime. O'ndan gayrisi yalan.


Akşama dar vakit, kılsam namazımı. Dua ile etsem niyazı.Güne ve düne dair, umudu da bindirsem ufkun kızıllığına, dünya ve aleme, ve hatta insana dair ne varsa, hatırlamasam. Kalemime çığ düşse. Unutsam kendimi bile.


Dağılsa ka/la/balıklar.


Şuracığa kıvrılsam.


Uyusam.



.


ferkul


170cak2018
17:56


Hiç yorum yok: