Bu Blogda Ara

18 Ağustos 2020 Salı

aynı

 

Farkettim ki, artık değişiklik kaldıramıyorum. sevdiğim ve huzur duyduğum her şey; bir mekân olabilir bu, hatta içtiğim çay markası, oturduğum koltuk, baktığım ağaç, yürüdüğüm yol, gezdiğim yerler, tanıdığım insanlar...

Ufacık bir değişiklik, farklı kaldırım taşı bile beni rahatsız eder olmuş. Hepsi ve de herşeye karşı bağlılığım benim bile haberim olmadan kalıcı ve yerleşik düzene geçmeye başlamış da farkına varmamışım. ( Biraz da takıntının farklı bir tezahürü olabilir bu aynîlik saplantısı. İşte bunun farkındayım.🙃)

Halbuki daha çok eski diyemeyeceğim zamanda, bir başkasının istemeyeceği kadar değişik yerler, insanlar ve çevreler tanımaya, gidip görmeye can atardım. Her gün girdiğim odada özellikle farklı koltuğa, masada aynı sandalyeye oturmamaya imtinâ ederek, değişikliğin gökkuşağı görmüş gibi, ferahlatıcı etkisi olduğuna inanırdım. Toplantılarda ve rutin iş günlerinde bir sandalyeyi ve yeri sahiplenmiş gibi, hep aynı yere oturmaya çalışanları içimden eleştirdiğimi de çok iyi hatırlıyorum.

Öylesine değişik, yoğun ve renkli ortamlarda bulundum, öyle yerler ve insanlar tanıdım ve sarsıldım ki, sanırım fazlasını kaldıramıyorum. (Yine de bu farklı düşünce tarzını kendime yakıştıramadığımı itiraf etmeliyim) Ama bu yeni durum, farkında olmadan benimsediğim bir alışkanlığa dönüşmüş bile...

Artık farklı insanlar tanımak istemiyorum. Farklı mekânlara, farklı yerlere gitmekten, hatta farklı tadı olan bir çay içmekten özellikle sakınıyorum.

Eğer bir yeri huzurlu bulduysam, içimde ve dışımda nefes aldığımı hissediyorsam ve sevdiysem, sürekli oraya gitmek istiyorum. Sevdiğim ve güvenebildiğim arkadaşlarımın bir elimin parmaklarından bile az olmasına dikkat ediyorum. ( Hiç yoksa da, yalnızlığın yıpratmaz ve acıtmaz en iyi dostum olabileceğini, öğrendim sanırım. )

Herkesle ve herşeye karşı bir yıkılmaz duvarım olduğunu söylemişti bir keresinde eski bir dostum. Duvarlarımı yıktığım yer, düşünce ve duygularımın anlaşılması, esen rüzgârla salınımını görüp de ruhuma dinginlik veren her ağaç, üzerinde yürürken ayaklarımı taşıyabilen her kaldırım taşı, beni bende görebildiğim her yer benim!..

İnsanlar da öyle. Ne kadar kanımdan da olsa, yedi kat yabancım bile olsa, almadan verebildiği, verdiğimi alabildiği, ölçüde benimle. Hak etmesini, sonundan başından ortasından tutarak elimi bırakmayacak şekilde yüreğinden tutmasını, yoksa hiç hayatımda olmaması gerektiğini, düşünüyorum.

(Belki bu farklı düşünce yapısı yaşanılmışlık ve yaşanılmayanın üzerine yapışmış bir örtünme isteği, bir korunma kalkanı olduğunu da düşünmüyor, değilim.)

Bugünlerde beni balkondaki aynı koltukta, dışarıdaki bir çay bahçesinde hep aynı masada ve aynı dostla, aynı bardakla, aynı çayı yudumlarken görebilirsiniz. Şaşırmayın, istedim.🙃🙂

..................................

ferkul

26 temmuz 2020
21.00

 

2 yorum:

Halit kesler dedi ki...

Kaleminize gönlunüze ve de takıntilarınza sağlık.
Bir de versoyonu kelimesinin yerine tezahürü diye yazarsanız anlam tam vurgulanmış olaak kanaatindeyim , mazur görün öneride bulunduğum için.
Saygılar Halit Kesler.

siirimsi dedi ki...

çok teşekkür ederim.
TEZAHÜR, daha güzel uydu.


okuyan yüreğinize sağlıklar, diliyorum