Bu Blogda Ara

8 Nisan 2020 Çarşamba

BEYAZ PERDE.




Her yaşanan iz bırakır. Dokunmadan geçti sanırsın, adı kalmasa da ; sızısı kalır.
Eşyanın, nesnenin veya maddenin izi yok bende. Düşündüm de anısı olan her şey, bir duygu aslında. Kindar bir bakış meselâ, geçip giden bir film sahnesinde donmuş gibi. Bir gülümseme, samimî ve gülen bir yüz, hatta göz izi, beynimde silinmeyen. Bir yürüyüş, salınır gibi cennet bahçesinde...


Çok sevdiğim birinin gözyaşı haykırır her düşündüğümde veya hiç düşünmezken aniden; gözümün perdesinde. (Nasıl da ağlamıştı sessiz sessiz anacığım, en küçüğümüzün gelin alma töreninde. Belki o da gitti, kaldım tek başıma demişti şu dört duvar bir pencere önünde. Kazındı, çıkmıyor alnımın orta yerine.)


Bazen de bir güzellik, bir nergis dokunuşu, bir menekşe kokusu çıkıp gitmez hatıralardan. Bir dağ başında, çam ağaçları ve selvi hışırtısıyla gözlerimi kapattığımda duyduğum o unutulmaz iç huzurunda ve içilen bir bardak çayda çıkar gelir o resim önüme. Selvilerin sesi hiç silinmez bir kalemle yazılmıştır beyaz sayfalı hayat defterime. 

Çocukluğumun evindeki dere kenarında annemin çook eskiden çamaşır yıkadığı taşın üstünde okuduğum kitaplar, badem ağaçları şahittir, yazdığım şiirlere. Annemin sesi; "giyecek taşında ne oturuyon öyle? Şeytan çarpacak şimdi!.." . ( " Şeytan değil de insan çarptı anne" , diyesim var şimdilerde.)


Ve dereden gelen çöp kokusu😊 Sonra yağmur yağınca sele dönen çamurlu dere, seslenir çook uzaktan, el sallar ; büyümeyi bilememiş hâlâ çocuk gibi içinden içinden, kendi kendine söylenip duran bu deliye.😊


Sonra bir vedâ sahnesi, alına konulan bir bûse, yürekten öpülen bir elin hikayesi. Başka bir resimde ise, bir masa başında bir çift gülen o güzel yüz; vurgun gibi nasıl da işlemişti ciğerime ciğerime... 


Yürürken ayağa takılan taşın rengi kadar, sokak başında karşılaşılan hiç tanımadığın bir teyzenin "Selâmûn Aleyküm" ü nasıl da içten bir resimdir , nasıl da sarsmış, sarmalamıştır kollarımı kendi gövdeme. Nasıl da diriltebilir bir gülümseyiş bu kadar yürekten, ayağa kaldırır direnci ve güveni; bir bilseniz.


Sonra bir gün birinin, saçları iki yana örgülü kızın şöyle bir çenesinden tutup 'sen ne kadar güzel bir kızsın' deyişi çocukluk resmimde kazılıdır anı defterimde. Ortaokulda kompozisyon sınavında saatlerce süren küçük, ama uzun hikaye denememde Nuray Demirel hocamın sabrı da hiç silinmemiştir, gülümseyen yüzü kadar gözümün perdesinden. " O Kitabı teneffüste de mi okuyacaksın, wc' ye bari götürme", deyişi de kulaklarımda.😊


Sonra da bir Diyarbakır öyküsünde bir başka veda sahnesinde öğrencim 'Sefer' 'in bakışı... Yalın ayak zemheri soğunda ; " sevmişem ben sevmişem, men seni çok sevmişem, seninle evlenmişem" kıkırdaşmalarıyla mavi ve yeşil gözlü kızların şen türküleri de. 


Yaşanan her şey iziyle, tozuyla güzel. Bazen de sızısıyla. Anı bırakmasa da resmi var, fotoğrafı donmuş bir film karesi gibi beynimizde.


Zaten onlar da olmasa ne kalırdı geriye? Her yaşantı bir kazanım. Kaybettirse de, şükürle...


Çünkü, insan kendine yeter. 


Hüznüyle, gülümsemesiyle, aynada donmuş resimleriyle, göze inen beyaz perdesiyle; 


                          Hayat yaşamaya değer...



..................

ferkul

6 nisan 2020
22.20


("Anısı olan özel bir nesne" paylaşım zinciriyle; Öznur Eren Kanarya arkadaşıma, teşekkürlerimle...
Benim nesnem; duygudan öte, gözümdeki BEYAZ PERDE... 😊)

Hiç yorum yok: